Bu hafta, OPEC+ ülkelerinin petrol üretimini azaltma kararı ve bu kararın Amerikan-Suud ilişkilerinde yarattığı gerilim Arap gazetelerinde en fazla gündem olan konulardan biriydi. Bazı gazete ve köşe yazarları, Suudi Arabistan’ın bu adımını Suudi Arabistan’ın Batı ve ABD’ye büyük tokadı olarak yorumladı.
Arap Dünyası’nda bu hafta OPEC+ ülkelerinin petrol üretimini düşürme kararı gündeme damgasını vurdu. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Amerikan yönetiminin petrol üretimini arttırması taleplerine karşı bir tavır takınması Amerikan yönetimini kızdırdı. ABD başkanı durumu “Bu iş burada bitmedi” şeklinde değerlendirdi.
ABD, Suudi Arabistan’ın bu hamlesine karşı alternatif adımlar üzerinde çalışırken Suudi yönetimi ise petrol üretimi mevzusunu siyasileştirmediğini açıkladı. Suudi Arabistan gazeteleri de ülkenin tavrının ABD veya Rusya arasında bir tercihten kaynaklanmadığını ve bunun bir arz-talep meselesi olduğunu yazdı. Suud gazetelerinde birçok köşe yazarının gündeminde ABD’de Suudi Arabistan’a karşı yükselen yaptırım çağrıları vardı.
Her ne kadar Suudi gazeteleri petrol üretimini azaltma kararının siyasi olmadığını yazsa da, Arap gazetelerinin çoğunda, bu kararın siyasi olduğuna dikkat çekildi ve şu ana kadar ABD’den istediği uluslararası meşruiyeti alamayan Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın (MBS) Biden’e bir tokadı olarak değerlendirildi.
Konuyla ilgili en dikkat çekici yorumlardan biri, Lübnan El Akhbar gazetesi yazarı Hüseyin İbrahim’den geldi. Yazar, Bin Selman’ın bu adımını “Bin Selman Masayı Devirdi, Riyad’tan Washington’a: Bedava Petrol Yok” başlığıyla ele aldı. Bu hafta bazı Arap gazetelerinden gündemle ilgili derlediğimiz başlıklar şöyle:
“Suudi Arabistan yaptı yapacağını. OPEC+ içerisindeki nüfuzunu kullanarak Rusya’yla beraber üretiminin günlük 2 milyon varil kadar düşürülmesinden yana tavır aldı. Petrol üretiminin düşürülmesi kararı Amerika Birleşik Devletleri üzerinde bir şok etkisi yarattı. Suudi Arabistan’ın bu yöndeki eğilimini açıklarken pek çok husustan bahsedilebilir ancak bunlardan iki tanesi daha fazla öne çıkmaktadır: Birincisi, Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman ABD’ye, kendisinin meşruiyetini tanımama konusunda inat etmesinin bedelsiz olmayacağını, ayrıca ara seçimlerin arifesinde kaçınılmaz bir yenilgiye doğru giden Cumhuriyetçiler’in yükünü daha da arttırmaktan onu hiçbir şeyin alıkoyamayacağını gösterdi. İkincisi, Muhammed Bin Selman'ın hayata geçirmeyi planladığı muazzam projeleri için petrol fiyatlarının yükselmesini ummaktan başka seçeneği yok. Ve öyle görülüyor ki burada Rusya ile çıkarları çok net kesişiyor. Buna karşılık Joe Biden yönetimindeki ABD zor seçeneklerle karşı karşıya kaldı. Zira bütün hesaplarını Suudi Arabistan’ın petrol üretimini arttırmayı kabul etmesi üzerine kurmuştu. Ve bunun ümitlerden ibaret olduğu çok geç de olsa ortaya çıktı. Şimdi ise ciddi ciddi bu Suudi isyanına nasıl karşılık vereceğini hesaplıyor. Ancak ne yaparsa yapsın bu onu koruyamayacak.” (Lübnan El Akhbar Gazetesi)
“Bazı Amerikalıların petrol üretimini azaltmaktan yana oy kullandığı için Suudi Arabistan’ı cezalandırma konusundaki hamaseti, Rusya’yı Ukrayna’yı işgal ettiği için cezalandırma konundaki isteklerinden daha fazla görünüyor. Petrol fiyatları üzerindeki anlaşmazlıklar uzun süreli anlaşmazlıklardır. Bu, üretici ve tüketici arasında sürekli tekrar eden bir sorundur. Ama bazılarının yaptığı gibi burada Riyad’ı eleştirmek ve konuyu siyasi bir boyuta taşımak herkese zarar vermektedir.
Petrol üretiminin düşürülmesinin Rusya’nın çıkarı olduğuna ne demeli? Biz şu an çok karışık bir durumdayız. Daha önce Suudi Arabistan üretimini arttırdı ve Rus basını bunu Moskova’ya karşı bir adım olarak değerlendirdi. Çünkü Suudi Arabistan’ın üretim arttırması Batı’nın Rus petrolüne olan bağlılığını azalttı.
Esasen, kötü Suudilerin kurbanı olduğunu savunan Biden yönetimi çok hırçın bir oyuncu. Petrol fiyatlarını düşürmek için yapmadığı kalmadı. Örneğin Venezüella’yı yaptırımlardan muaf tutuyor ve üretimini arttırması için ona yardımcı oluyor. Diğer yandan bazı şirketlere kaya petrolü üretimi konusunda yeşil ışık yakıyor. Ayrıca petrol piyasasını alt üst edecek kadar stratejik stokları var. Belki de Biden yönetimi başarılı olup petrol fiyatlarını aşağı çekmekle seçimlerden önce kahraman olmayı hedefliyordur.” (Abdurrahman Reşad / Suudi Şark’ül Evsat Gazetesi)
“Amerikan Başkanı Joe Biden'ın, 'Putin’in nükleer silah konusunda şaka yapmadığı' şeklindeki sözleri çok ciddi ve tehlikeli bir açıklamadır. Putin'in nükleer silahları gerçekten kullanabileceğine dair bu kabul, yalnızca Amerikalılar için değil, tüm insanlık için tehlikelidir.
Nükleer silah kullanımını ateşleyecek husus, Ukrayna’nın Rusya’nın ilhak ettiği bölgeleri geri alacak kabiliyete ulaşması ve özellikle de Kırım’ın düşme ihtimalinin ortaya çıkmasıdır.
Çünkü bu düşüş Rus ordusunun deniz kuvvetleri için stratejik bir kayıp teşkil etmektedir ve Putin’in Ukrayna’da gerçek bir hezimete yakın olduğunun ilanı anlamına gelir. Bu da Putin’i iktidarının devrilmesi riskiyle karşı karşıya getirir.
Bu bağlamda Putin’in nükleer silah kullanması, intihar olabilecek yeni bir dengeyi ortaya koyması anlamı taşır: Batı-Ukrayna saldırılarının durdurulması karşılığında, milyonlarca insanın hayatına mal olabilecek nükleer kullanımı.” (Kuds El Arabi gazetesi / Başyazı)
“Arap Dünyası İran’da olan bitenler karşısında ikiye bölünmüş durumda. Bir yandan İsrail karşısında caydırıcı bir güç olduğu gerekçesiyle tamamen İran’ı destekleyenler, bir yandan da, gerek mezhepsel nedenlerle, gerek Washington’a destek için veya Suriye ve Irak’taki tutumları gibi çeşitli nedenlerle İran’dan nefret edenler.
Başta aktivistler ve aydınlar açısından İran konusunda bir ikilem var. İran’da olan bitenleri Tahran ve Washington arasında seçim yapmak olarak görüyorlar. Bu tutum belli bir yere kadar de anlaşılabilecek bir tutum. Zira bölge, uzun süredir Amerikan hegemonyası ve onun İsrail’e olan desteğinden çok çekti ve çekmeye de devam etmektedir. Geçmişten bahsetmiyorum. Hâlihazırda mevcut olan durumdan ve gelecekten bahsediyorum. Bölgede nüfuzunu hâkim kılmak için rekabet eden iki önemli güç; İran ve İsrail.
Arap Dünyası’nda 1979 İran Devrimi’ne halk desteği çok büyüktü. Çünkü bu devrim Amerika ve İsrail’in bölgedeki hâkimiyetlerinin sınırlanması için bir umuttu. Ancak daha sonra Molla rejimi Sol’a ve devrime katılan diğer güçlere darbe indirmeye başladığında bu halk desteğinde delikler açılmaya başladı.
Şu an İran’da bir halk hareketi söz konusu. Her ne kadar ABD İran’a olan bitenleri kendi çıkarı için kullanmaya çalışsa da, bu İranlı kadınların ve gençlerin haklarının göz ardı edilmesini gerektirmez. Burada istediğimiz şey ABD’nin İran rejiminin devrilmesi için müdahil olması değil. Arap aydınından istenen, açık ve ilkeli bir tutumdur. Herhangi bir Arap rejiminin halkına baskı yapmasını reddettiğimiz gibi İran yönetiminin kendi ülkesinin kadınlarını ezmesini de reddetmemiz gerekir. Şu unutulmamalıdır ki rejimler gidici halklar bakidir. Ve İran'ın gelecek nesillerine suskunluğumuzu anlatamayız.” (Lamis Andoni / Londra Merkezli El Arabi El Cedid gazetesi)
Kaynak: Gazete Duvar