Yasin Aktay, kaleme aldığı makalesinde, gerek Suriye´´de vuku bulan gidişat, gerek Arap ülkelerde, halkın kendi topraklarından göç etmesi, gerek PYD/YPG´nin Suriye´nin kuzeyinde, konjönktürün de etkisiyle ?kurulması düşünülen´ Kürt devleti uğruna Kuzey Suriye´de, diğer etnik unsurlarla birlikte, özellikle de Arap nüfus karşı yapılan, yapılmakta olan asimilasyona, sindirme ve ?eritme´ politikaları karşısında Arap Birliği´nin ?ne işe yaradığı´nı sorguluyor. Birde, Arap olmadığı halde, en çok Arap muhacire ev sahipliği yapan Türkiye ile birçok Avrupa ülkesinin tavrının Arap Birliği´nde görülmediğinin altını çiziyor
***
Ufak ve ?dostça´ bir eleştiri?
Aktay, var olan bir hakikati ?reel durumlardan´ hareketle tespit ederken, beri yanda, PYD´nin ?Kürtçeyle alakası olmayan uyduruk bir Kürtçe ve yine uyduruk bir Kürt kültürü iddiasıyla??ifadesini kullanarak, yine var olan, yani ?Kürtçü? yapının gayr-i İslamiliğinin yanında birçok fenomenin vb. ?Kürt kültürü- uydurularak ortaya konmak istediğini ısrarla belirtiyor.
Bu yaklaşımda kullanılan dilin, hiç de ?yapıcılığı´ olmadığını ve kardeşliğe hizmet etmeyeceğini belirtmemiz gerekirdi.
Eğer böyle düşüneceksek, o zaman el´an konuştuğumuz Türkçe ile birlikte, kültüründe aynı minvalde ve formatta ortaya konduğunu söylememiz gerekirdi. Çok sığ kalsa da, artık Türkçe inin öngörülen ?uydurukça´ ifades pek bir anlam ifade etmemektedir. Eğer var olan devlet Kürtçeye karşı yanlış politikalalar zilemeseydi, günümüz Kürt elitlerinin de böyle bir derdi olmazdı!
Sonuçta Araplar, Araplık ve Arapça benzeri olanlarla aynı derecede yer ediyor ise, Kürtler, Kürtlük ve Kürtçede ?yanlışı ve doğrusuyla- var olacaktı, var kalacaktı; onu yok etmek isteyen iradeye rağmen?
Bu coğrafya, en başta çakışık bir coğrafya idi ve her tür hal birbirinin üzerine gelmiş bir şekilde, İbni Haldun´un ?Coğrafya kaderdir? ifadesiyle söylersek eğer, bu kadere rıza göstermek ve bu tür konularda, varsa haklı eleştirilerde bulunmak şartıyla, muhatabımıza karşı ?elsiz ve dilsiz? olmalıydık ki zevahiri kurtarmış olalım?(Editör)
Yasin Aktay´nın "konu ile ilgili" analizi...
Arap Birliği´nin bir Arap politikası var mı?
Türkiye ve ABD arasında Suriye´nin kuzeyinde oluşturulmasında mutabık kalınan barış koridorunun öncelikle Suriye halkı için güvenli bir alan oluşturması bekleniyor. Bu güvenli alan sayesinde Suriye halkını hem Esad´ın sivil-silahlı ayrımı yapmadan kendi halkına karşı uyguladığı katliamlara karşı bir koruma sağlayacak hem de terör gruplarının cirit atamayacağı ve yine Suriye halkını tehdit edemeyeceği bir bölge oluşturulmuş olacak.
Mevcut durumda ABD desteğini alarak, ABD tarafından şımartılmış olan PYD bölgede hem Araplara yönelik etnik temizlik yapmakta hem de kendi güdümüne girmeyen Kürtlere yönelik siyasi bir temizlik yapmaktadır. Aslında bu etnik temizliğin birinci dereceden mağdurunun bölgedeki Arpalar olması karşısında geçenlerde sorduğumuz bir soruyu başka türlü sorarak tekrarlayabiliriz.
Suriye, Libya, Irak, Yemen gibi bölgelerden göç etmek zorunda kalan ve çoğu Arap olan göçmenlere dair Arap Birliği´nin bir göçmen politikası var mıdır diye sormuştuk.
Bugün o soruyu bir adım daha öteye taşıyarak tekrarlıyoruz: Arap Birliğinin Arap halklarının özellikle Suriye ve Irak´ta maruz kalmakta olduğu etnik temizliğe karşı bir tasası, bu tasaya dayalı bir politikası var mıdır?
Suriye´de ABD desteği altında şımartılan ve azdırılan PYD terör örgütü halkının yüzde 90´ının üstünde Arap olduğu bölgelerde bir etnik devlet kurmanın peşinde.
Yanlış anlaşılmasın, bu devlet bir Kürt devleti falan da değildir. İslam´dan, örften, insanlıktan uzaklaştırılmış bir devletin Kürtlükle de alakası olmaması bir yana zaten PKK tecrübesinden biliyoruz, Kürtçeyle alakası olmayan uyduruk bir Kürtçe ve yine uyduruk bir Kürt kültürü iddiasıyla ortaya ucube bir etnik devlet konulmaya çalışılmakta bunun adına, buna razı olmayan herkes buradan tehcir edilmeye çalışılmaktadır.
Bu uygulamayı ?Kürt devleti? adına coşkuyla karşılayanlar da vardır elbet. Her şeyden önce ABD tarafından bölge halklarına bir işgalin Truva atı gibi sokulan böyle bir oluşuma lejyoner yazılmayı Kürtlük adına coşkuyla karşılayanın Kürtlüğünden de eser kalmamıştır. Böyle bir ihanetten daha büyük bir Kürt asimilasyonu olamaz. Bunu Kürtlük adına memnuniyetle karşılayanın Kürtlüğünden eser kalmamıştır zaten, geçmiş olsun.
Ancak konumuz bu değil. Asıl konu, şu veya bu yolla yapılan demografik operasyonun birinci derecede mağduru Araplar iken Arap ülkelerinin, özellikle Arap ülkelerini Araplık değeri adına bir araya getiren çatı kuruluşu Arap Birliği´nden bu konuda hiçbir itirazın, hiçbir sesin çıkmıyor olmasıdır.
Arap ülkelerinin son zamanlarda dümeni laikliğe doğru kırmış olduğunu görüyoruz. Gerçi şimdiye kadarki dinsellik görüntüsünün altında hep son derece laik motivasyonlu siyasi tercihler olduğu sır değildi. Yani bu ülkeler yeni laik olmadılar, sadece zevahirlerini yeni yeni özlerine uydurmaya başladılar.Yani şimdilik tek fark, artık dinsellik görüntüsüne ve onun meşrulaştırıcı gücüne de ihtiyaç hissetmeden, alenen laik bir görüntüyü de üstlenmeleri. Şimdi ne Kudüs diye bir dertleri var ne Filistin diye bir sorunları ne de dünyada zulüm, baskı gören herhangi bir Müslümanın tasasını taşıdıkları var.
Müslümanlığı geçtik, bari Araplık diye bir dertleri olmasın mı? Şu anda Suriye´de milyonlarca Arap doğrudan Araplıkları dolayısıyla bölgeden tehcir edilerek bir etnik temizliğe maruz bırakılıyor. Onların bu zulme maruz kalmalarını engelleyecek hiçbir tedbirde bir çabaları veya adımları yok. ABD ile araları pek iyi olan bu ülkeler, ABD´nin ekonomisine katkıda bulunarak yüzbinlerce insana iş imkanı sağlayan Arap ülkeleri ABD´ye Suriye´de uygulanmakta olan Arap etnik temizliğine dair bir uyarıda bulunmazlar mı?
Peki oluşan etnik temizlik neticesinde bugün milyonlarca Suriyeli topraklarını terk ederek genellikle Arap olmayan ülkelere göç etmek zorunda kalırken, Arap Birliği ülkeleri bu konuyu hiç gündemine almaz mı? Böyle bir konuyu da gündemine alıp bunun mücadelesini vermeyecekse, bunun sorunlarına karşı tedbir düşünmeyecekse Arap Birliği ne için kurulmuş, ne işe yaramaktadır?
Birilerinin bıyık altından, bu soruları çok naifçe karşıladığına eminim. Ama ben samimiyetle soruyor ve var olan bir kurumun, hangi amaçlarla tesis edilmiş olursa olsun, bir şekilde ismiyle müsemma işler yapması gerektiğini ve aslında yapabileceğini düşünüyorum.
Arap Birliği ismiyle müsemma işler yapmaya başlarsa şu sorulara da mutlaka el atsın lütfen: Bugün bizzat Arap ülkelerinin kendi ürettikleri sorunlar yüzünden, üçüncü Arap ülkeleri topraklarında yürütülen mücadeleler neticesinde, Suriye, Yemen, Libya, Mısır ve Irak gibi ülkelerde yurtlarından koparak göç etmek zorunda kalan Arap göçmenlerin ne kadarını bu bizzat bu sorunlara yol açan Arap ülkeleri karşılamaktadır?
Bu ülkelerden kaçan insanlar neden herhangi bir Arap ülkesine değil de bilhassa Türkiye ve Avrupa ülkelerine sığınmaktadır? Arap ülkeleri kendi halkları için ne zaman yaşanabilir, güvenli, onurlu bir yaşam kalitesi ortaya koymayı düşünüyorlar?
Neden Arap halklarının onurunu Arap ülkelerinin yöneticileri değil de Arap olmayan ülkeler düşünmek zorunda kalıyor?
Böyle yapmakla aslında Arap olmayan ülkelerin Arap topraklarına müdahale etmeleri için gerekli bahaneyi hatta zemini bizzat kendileri üretmiş olmuyorlar mı?
Bu arada her zaman söylediğimizi tekrar hatırlatalım da yanlış anlamaya mahal olmasın. Türkiye bir çok Arap ülkesinden daha fazla Arap nüfusu barındırmaktadır. Arap halkları adına konuşma hakkına, o yüzden doğal hak sahibidir.