16 09. 2018 Pazar
Uzun süredir bir operasyonun beklendiği İdlib, bu hafta da Arap dünyasında gündemin birinci sıralarındaydı. Türkiye, Rusya ve İran´ın son Suriye toplantısında ortak bir karar alınmamasının ardından operasyonun bir süre ertelenebileceği gündeme geldi ve özellikle Türkiye ile Rusya arasındaki anlaşmazlık daha sık konuşulmaya başlandı.
Tahran´daki toplantının ardından, Türkiye´nin İdlib´teki gözlem noktalarına takviye güç gönderdiğine dair haberler Türkiye-Rusya ihtilafının derinleşmesi olarak yorumlandı. Bazı yazarlar İdlib´te bir Türkiye-Rusya çatışmasının kaçınılmaz olduğu görüşünü dile getirdi.
İdlib operasyonuyla bağlantılı olarak çokça konuşulan bir diğer konu da kimyasal silah konusu oldu. ABD ve bazı Batılı ülkelerin Suriye yönetimine yönelik tehdit içeren açıklamaları Arap basınında çok da samimi karşılanmadı. Suriye basını ise uzun süredir, Rusya´nın da daha önce ifade ettiği gibi kimyasal mevzusunun İdlib operasyonunu engellemek için dile getirilen bir yalan olduğunu ve bazı muhalif unsurların rejimin kimyasal kullandığına yönelik şimdiden mizansenler hazırladığını yazıyor.
Yönetime geldiği günden beri Filistin aleyhinde önemli kararlar alan Trump yönetimi bu sefer de Washington´daki Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ofisini kapatma kararı aldı. Filistin halkının tek meşru temsilcisi olarak kabul edilen FKÖ ofisinin kapatılması kararına yönelik tepkilerden Filistin yönetimi de nasibini aldı.
Trump yönetiminin bu kararıyla beraber, 1993´te FKÖ ile İsrail arasında varılan ve İsrail´in Filistinliler tarafından resmen tanındığı Oslo anlaşmasını tekrar tartışmaya açtı. Birçok yazar ve yorumcu, bu sürece Oslo ile girildiğini ve Oslo anlaşmasının ta o zamandan Filistin direnişini kırdığını, bu yüzden de bugün gelinen durumdan Oslo anlaşmasının sorumlu olduğunu savundu.
?İDLİB´TE TÜRK-RUS ÇATIŞMASI KAÇINILMAZ´
?Türkiye´nin İdlib´te bulunan gözlem noktalarına takviye kuvvet göndermesiyle ilgili çıkan haberlerden sonra Hımeymim´deki Rus kuvvetlerinin komutanlığı sosyal medya hesabından bir açıklama yaptı. Rai Al Youm gazetesi başyazarı Abdulbari Atwan, hem bu açıklamayı hem de Türkiye´nin takviye kuvvet göndermesini değerlendirdiği yazısında oldukça dikkat çekici bir yorumda bulundu:
?Lazkiye yakınlarındaki Hımeymim Rus Askeri Üssü´ndeki Rus güçlerinin komutanlığı resmi sosyal medya hesabından, Suriye ordusunu Türk güçleri de dahil olmak üzere Suriye´de gayri kanuni bir şekilde bulunan yabancı kuvvetlere karşı destekleyeceği yönünde bir açıklama yapması iki anlama gelmektedir:
? Rusya, İran ve Türkiye arasındaki ortaklık İdlib konusundaki uzlaşmazlıklarla beraber çözülüyor. Zira Rusya ve İran İdlib´e bir operasyona desteklerken Türkiye buna muhalefet ediyor.
? Suriye-Türkiye ve Türkiye- Rusya çatışma ihtimali kaçınılmaz hale geldi. Bunun aksi ancak bir mucizeyle mümkün. Rus kuvvetlerinin açıklaması İdlib´teki Türk güçlerini kastediyordu Çünkü İdlib´te ondan başka Batılı bir güç yok.
Rus güçlerini böyle bir açıklama yapmaya iten sebep fikrimizce Türkiye´nin İdlib´teki gözlem noktalarını güçlendirmek için özele kuvvetlerden 400 askeri hem de ağır silahlarıyla beraber bölgeye göndermesidir.?
İDLİB VE KİMYASAL TARTIŞMALARI
Kuds El Arabi gazetesinin yazarı Bekir Sıtkı, Amerika Birleşik Devletleri ve bazı Batılı ülkeleri Suriye´de kimyasal silah kullanılmaması için yaptığı uyarıları ve açıklamaları farklı bir boyutla değerlendirdi. Yazar, ?Bu tarz açıklamalarda aslı yıkıcı olan, Ruslar, İranlılar ve onların Şam´daki müttefikinin İdlib´e herhangi bir operasyonuna ve bu operasyonda her türlü yıkıcı silahın kullanılmasına izin var, sadece kimyasala izin yok? şeklinde yazdı.
Yazara göre, söz konusu ülkelerin açıklamaları ve tutumları kimyasal silah kullanımını normalleştiriyor: ?Bir yandan Ruslar bir diğer yandan da Amerikalılarla müttefikleri arasında kimyasal kullanımı ile ilgili anlaşmalar yapıldı. Washington, Paris ve Londra Beşar Esad rejimini kimyasal kullanımı ile ilgili suçlarken, Lavrov buna cevap vererek Beyaz Baretliler´i (Türkiye´yi işaret ederek) suçladı. Böylece, kullanımının yasaklanmasının ardından on yıllar sonra, kimyasal kullanımı normalleştirilmiş oldu.?
Buna karşın Suriye basını, kimyasal silah meselesinin Batılı ülkeler ve ABD tarafından kullanılmak üzere tezgâhlandığını savunuyor. El Savra gazetesinden Hüseyin Sakr, bununla ilgili bir senaryonun gösterime sokulmak üzere hazırlandığını yazdı:
?Kimyasal silah filmi gösterime sokulmak üzere hazır. Batılı ülkelerin yalanlarından oluşan tiyatro oyununun perdesinin açılmasına az bir zaman kaldı. Ancak bu durum, Rusya-Suriye-İran ittifakının taktiklerini etkilemeyecek. Zira bu yalanlarla artık kimseyi kandıramıyorlar. Bu plan devreye sokulmadan, nasıl işleyeceği şimdiden ortadan çıkmış durumda. Artık Erdoğan rejimi de yenilgiyi kabul etmeli ve gerçekleri görmeli. Bu yüzden garantör ülkelere bir çözüm için ve teröristlerin bulunduğu bölgeleri oranın halkına geri verilmesi için yardımcı olmalı.?
?ABD´NİN FKÖ KARARI: BARIŞIN TABUTUNA ÇAKILAN SON ÇİVİ?
Filistin El Kudüs gazetesi, Donald Trump yönetiminin Filistin Kurtuluş Örgütü´nün Washington´daki ofisinin kapatmasını, Filistin halkı aleyhinde düşmanca bir karar olarak değerlendirdi. Gazetenin başyazısında bu karar, barış görüşmelerinin tabutuna çakılan son çivi olarak nitelendirildi:
?Amerika Birleşik Devletleri´nin son düşmanca kararı, Trump yönetimi ve işgal devletinin çıkmaz bir yola soktuğu barış çabalarının tabutuna son çiviyi de çakmış oldu. Bununla beraber ABD ve işgal devleti haricinde bütün dünyanın tanıdığı her iki halk için iki devletli çözümü de bitirmiş oldu.?
Rai Al Youm gazetesi ise ABD yönetiminin bu kararıyla ilgili Filistin yönetimini suçladı. Gazeteye göre Filistin yönetimi Washington´un bu kararını beklemeden kendisi ABD´deki ofisini kapatmalıydı:
?Filistin yönetimi bu kararı kendi kendine tam 6 ay önce almalıydı. Tam da Trump yönetimi Tel Aviv´deki elçilik binasını Kudüs´e taşıma kararı alıp, Kudüs´ü işgal devletinin ebedi başkenti olarak tanıdığı zaman.?
SORUMLU OSLO BARIŞI MI?
Ürdünlü stratejist Oraib El Rintavi, Washington´daki FKÖ ofisinin kapatılmasından sonra tekrar gündeme gelen Oslo süreci tartışmalarını değerlendirdi. El Rintavi´ye göre, Oslo süreci ile beraber Filistin direnişinde büyük kırılmalar oldu:
?Oslo süreci, Filistin ulusal davasının ana omurgasını oluşturan Fetih Hareketi´ni, bir direniş örgütünden yönetimi elinde bulunduran bir iktidar konumuna taşıdı. Bu herkesin üzerinde fikir birliğine vardığı bir konu. Ancak bununla ilgili konuşulmayan, bu barış anlaşması diğer Filistinli örgütleri de direnişçi konumunda muhalefet konumuna taşıdı. Bu muhalefet de Filisitin yönetimine karşı muhalefet.
Bu sürece en çok muhalefet eden Hamas hareketi de bundan en çok faydalanan taraf oldu. Hamas bu sürece yönelik muhalif tutumuyla Gazze´de iktidara geldi.?
?ERDOĞAN ABD´YE SIRTINI DÖNMEMELİYDİ´
Suudi Şark´ül Evsat gazetesinin yazarlarından Salih el Kallab, Türkiye´nin son dönemde dış politikadaki pozisyonlarını ele aldığı yazısında, Türkiye´nin ABD´ye sırt çevirmek yerine Obama ve Trump´ın politikalarını tolere etmesi gerektiğini belirtti. Yazar, Türkiye´nin Rusya ve İran ile yakınlaşmasını ise ?Ceddine düşman olan senle dost olmaz? şeklindeki bir atasözüyle yorumladı:
?Erdoğan, kendisini ve ülkesini ne düşmanı korkutan ne de dostu mutlu eden bir duruma düşüren hataları yapmaması gerekirdi. Zira Türkiye bölgesel olarak önemli ve bütün dünyanın ve BM güvenlik konseyindeki büyük güçler tarafından göz önünde bulundurulması gereken bir devlettir.
Erdoğan´ın yaptığı ilk hata sırtını ülkesinin stratejik ortağı Amerika Birleşik Devletleri´ne çevirmesi oldu. Böylesine vazgeçilmez bir müttefiki özellikle de böyle hassas bir dönemde kaybetmemek için, Barack Obama ve yönetiminin bazı sapmalarına ayak uydurması, Donald Trump´ın politikalarına tahammül etmesi ve ABD kamuoyuyla ve de bu iki yönetimin karar alıcı mekanizmalarıyla yakınlaşması gerekirdi. Bu karar alıcı mekanizmalardan kastımız istihbarat kurumlarıdır. Çünkü dünyanın en büyük askeri ve ekonomik gücü olan Amerika´nın politikalarını denetleyen ve idare eden ve de aslında yer yüzündeki her şeyi idare eden bu kurumlardır.
Erdoğan, Obama ve Trump yönetimlerinin politikalarına tepki vermek yerine NATO´daki kurucu ve önemli bir üye olarak ülkesini ABD´den uzaklaştırmamalıydı. Erdoğan, Ankara´nın bütün yumurtalarını Putin´in sepetine koyup rusya Federasyonu ve İran eksenine girmemeliydi. Ve de şu sözü unutmamalıydı: Ceddine düşman olandan sana dost olmaz.?
Kaynak: gazeteduvar.com.tr