Ruhların uyuşması, donması, insanların edilginleşmesine neden. Müslümanların içinde bulunduğu manevî hâl bile yeterli olamıyor nedense. Vurdumduymazlık, ilgisizlik, “bana ne”lik gibi davranışlar uyuşuklukların göstergesi.
Emperyalizm bir bütün. Bunları oluşturanların bir kısmının kötü, diğer bir kısmının ona göre daha iyi olması düşünülemez. Birlikte hareket ediyorlarsa rolleri gereği farklı davranabilirler. Kutlu gün ve gecelerde emperyalizmin ileri uçları saldırılarını sürdürüyorlar. Epey bir zamandır, Ramazan ayında, Kadir gecelerinde, başta abede olmak üzere, onların diğer uzantıları saldırıda bulunuyorlar. Başta Filistin ve Afganistan işgaliyle başlayan, İran, Arap Baharı sürecinde Suriye’ye sürekli böyle zamanlarda saldırı düzenliyorlar. I. Irak işgalinde gene bir Kadir Gecesi’nde Bağdat’a füzeler yağdırılırken âdeta ışık gösterilerinde bulunuyorlardı. İçimizdeki sömürge ruhunu taşıyanlar bir şenlik havası içinde televizyonlarda sunmuşlardı. Kendilerine göre zalim olan Saddam’ın gidişinin sevinç çığlıklarıydı. Onun yerini alacak olan emperyal güç ise hiç de hesaba katılmıyordu. O zamandan beri bu gösteriler sürüyor. Özellikle de kutlu gecelerde. Aslında bunun birkaç yönü var. Âdeta Müslümanları en kutlu ve manevî olarak sınıyorlar. Bu, psikolojik bir savaştır aynı zamanda.
Müslümanların böyle zamanlarda bile bir uyanış hâli içinde olmayışları düşündürüyor. Gerekçesi ve nedeni emperyal ruhun kendilerine baskın olması. Korku içinde kalmaları. Emperyallerle birlikte ancak ayakta kalınabileceği kölelik ruhu. Bir direniş göstermeyişleri. Kimi zaman sadece sözle, höykürmeyle olmuyor. Yapılması gereken güç birliğiyle bir şeye bir ucundan tutunmak ve başlamak gerekiyor. Sadece ilenmeyle, buğzla, öfkeyle olmuyor. Bunlar anlık duygulardır, bir süre sonra etkisi geçiyor. İlişkilerin gözden geçirilmesi gerekiyor birçok yönüyle.
Duyguların canlı tutulması elbette ki önemlidir ama yeterli değildir.
Müslümanlar içindeki kesimlerin duyarsızlıklarının da birçok nedeni var. Örneğin Batıcı ruhu ve sömürgenliği benimseyenler için bu gibi durumların hiçbir önemi yoktur. Böyle bir dertleri de olmuyor. Bu, aslında iç dünyamızın önemli bir sorunudur.
Yönetenlerin ise varlıklarını emperyal gücün desteğine olan gereksinimleridir. Zaten, edilgin toplumlarda yönetmeye aday olanların gözleri oradadır. Aman, İsrail’e, Amerika’ya, AB’ye bir şey söylemeyelim, onları ürkütmeyelim duygusu ağır basar. AB’ye girmeye niyet edildiğinden beri bu duygu ayak bağlarıdır. Onlara karşı çıkanlara da tepki gösterilir. Yeri ve zamanı mıdır diye. Batı ruhunu özümsemiş olanların böyle bir telâşı var.
Filistinlerin bir başına soylu direnişleri Müslümanlara örnek olmalı. Kadir Gecesi’ndeki var oluş çok başka anlamlar içerir. Allah’ın kendilerine bağışladığı bu güzelliğe layık olma bilincini yaşamak güç birliği oluşturur.
Her yönüyle parçalanmış, dağılmış olan Müslümanların bir araya gelecekleri manevî güçleri var. Bu Müslümanlar hayatı sadece dünya ve onun çıkarlarıyla sınırlı buluyorsa söylenecek söz olmaz. Asıl söylenmesi gereken İslâm’ın medeniyet bilincini bir bütün olarak ruhlarında yaşamak. Kirlenen, paslanan ve çürüyen ruhların yeniden dirim kazanması gerekiyor. Çünkü bu ruh hâli ile çember giderek daralıyor. Zaten asıl daralma zihinlerde oluşuyor. Teslim oluş ve kapılış.
Emperyalizm adım adım ilerliyor. Geçmişte kendilerinin oluşturduğu şarkiyatçılar yani oryantalistler vardı. Fakat bugün bu ruhu içerideki insanlar gönüllü taşıyorlar. Hatta zevkle yapıyorlar.
Bir milletin yeniden uyanışı sağlama, bilinç oluşturma, bir araya gelme, birbirine tahammül etmeyle başlar. Hiçbir şey kendi başına gerçekleşmez, oluşmaz. Bir adıma ve bir hamleye bakar. Manevî dayanışma gücünün yanında maddî dayanışma güçleri var. Zekât bunun başında gelir. Filistinlileri bu anlamda desteklemek ve güç vermek emperyalizm karşıtlığıdır.