ADAM MCCONNEL
"Bu günah ve gam dünyasında hükümetin pek çok biçimi denenmiştir ve denenecektir de. Hiç kimse demokrasinin mükemmel ya da hayatı külliyen kuşatan bir hikmetler manzumesi olduğu iddiasında değil. Bilakis, demokrasinin, zaman zaman denenmiş diğerleri hariç, hükümet türlerinin en kötüsü olduğu söylenegelmiştir."
(Winston S. Churchill, Avam Kamarası´nda yaptığı 11 Kasım 1947 tarihli konuşmadan)
Bir ABD seçim döngüsü daha gelip geçti ve kesin sonuçların açıklanmasının günler ve bazı durumlarda haftalar sürdüğü seçim sonrası atmosferini, bir kez daha, hile yapıldığı ve seçmenlerin baskı altına alındığına dair iddialar karakterize ediyor. Kendini, uzun bir süredir, insanlığın yükselişte olan modern demokrasilerinin görkemli prototipi olarak sunan toplum, dünyaya bir kez daha pek de mükemmel olmayan ve hatta bazı durumlarda düpedüz çirkin bir yüz gösterdi. Ve ABD´nin, farklı oylama yöntem ve makinelerinin bir mozaiği olan oylama sistemlerinin, en iyimser görüşle bel bağlanamayacak bir oynaklıkta, en kötü ihtimale göre de apaçık kusurlu ve güvenlik açısından sorgulanabilir olduğu bir kez daha ortaya çıkmış oldu. [1]
Fakat sonuç olarak, Donald Trump´ın 2016 ABD başkanlık seçimlerindeki beklenmeyen zaferinin bütün kamuoyu yoklamalarını ters köşeye yatırmasından iki sene sonra, 2018 ara seçimleri neredeyse tamı tamına tahminlere uygun şekilde gerçekleşti. Demokrat Parti 40 sandalye kazanarak Temsilciler Meclisi´nin kontrolünü geri kazandı. Cumhuriyetçi Parti ise Senato´daki kontrolünü iki sandalye daha kazanarak pekiştirmiş oldu. Fakat her iki rakam da nihai değil, zira birkaç yerde yarışın neticesi hâlâ belirsiz. En ilginç sonuçlar bazı valilik yarışlarında yaşandı; Demokratlar önceden Cumhuriyetçilere ait olan yedi eyalet valiliğini ele geçirerek şaşırtıcı derecede sağlam bir netice elde etti.
ABD Kongresi´ndeki ilk Müslüman kadınlar; Rohrabacher gidiyor
Oy sayımlarından çıkan neticelerin somutlaşmaya başlamasıyla birlikte öne çıkan birkaç konu oldu. Bunların en önemlisi, iki Müslüman kadın, Rashida Tlaib ve İlhan Omar´ın ABD Temsilciler Meclisine seçilmesiydi. Bu, ilk kez bir Müslüman kadının Kongre´de hizmet edeceği anlamına geliyor; ayrıca Omar da Kongre´ye başörtülü giren ilk kadın olacak. Ancak olay, Başkan Trump ve Cumhuriyetçi Parti´nin Müslüman karşıtı söylemini bir kampanya taktiği olarak bilinçli bir şekilde kullanması nedeniyle daha da dikkate değer hale geliyor.
Öte yandan, her iki kadının da Demokratların kalesi olan bölgelerden seçildiğini akıldan çıkarmamak gerek. Ebeveynleri Filistinli olan Rashida Tlaib, Michigan´ın tamamen Detroit sınırları içinde kalan 13. kongre bölgesinde âdeta tek başına yarıştı. Detroit Arap ve Müslüman nüfusuyla meşhur bir şehir ve 13. bölgenin oyları da zaten ağırlıklı olarak Demokrat adaylara gider.
Somali asıllı Amerikalı olan İlhan Omar ise, Minnesota´nın yine büyük ölçüde Demokrat Parti destekçisi olan 5. kongre bölgesinden seçildi, ki bu bölgeye Minnesota´nın en büyük şehri olan Minneapolis de dâhil. Omar, ABD Temsilciler Meclisi´nde hizmet veren ilk Müslüman olan Keith Ellison´ın halefi olmuş olacak. Diğer bir deyişle, her iki kadının seçilmesi de olumlu bir gelişme, fakat benzer adayların sayısında hızlı bir artış beklememeliyiz. Tlaib ve Omar´ın zaferlerini mümkün kılan şey, yerel demografik dengeler oldu. Genel olarak bakıldığında ise kadın adayların 2018 ara seçimlerinde görülmemiş başarı elde ettiği anlaşılıyor.
Türkiye´nin son derece hoşuna gidecek bir netice, Kaliforniya´nın 48. kongre bölgesinde, Demokrat Parti´nin adayı Harley Rouda´nın mevcut vekil Cumhuriyetçi Dana Rohrabacher´e karşı ipi göğüslemesi oldu. Rohrabacher Fethullah Gülen´in (yani FETÖ´nün) Kongre´de sesi en çok çıkan savunucularındandı.
Meclis´in kontrolünü ele geçiren Demokratlar ne yapmalı?
Diğer konular Demokratların Temsilciler Meclisinde kazandıkları çoğunluk ile ne yapmaları gerektiğinin etrafında dönüyor. Görüşlerden birisi, müspet atılımların gerçekleştirilmesine yönelik olarak altyapı yenilenmesi veya ceza adaleti reformu gibi her iki partinin birlikte hareket etme ihtimali olan konuları takip etmek. Bu durum, ideal olarak, daha iyi işleyen bir siyasi sistemin ortaya çıkması için iki hâkim parti arasında olması gereken ilişkiyi yeniden tesis etmeye başlayacaktır. Bu görüş açısı, her iki partinin dâhil olacağı projelere istekli bir Cumhuriyetçi Parti´ye bakıyor, ki Cumhuriyetçi Parti´nin bu konudaki istekliliği Demokrat Parti´de de iyi bir izlenim bırakacaktır. Ne ki şu anda böyle bir Cumhuriyetçi Parti mevcut değil.
Mesela, her iki partinin birlikte hareket etmesi mümkün olan konulardan biri olan altyapı çalışmaları, altyapının ülke çapında acil yenilenme ve tamir ihtiyacı olmasına ve altyapı harcamalarının ekonomiyi canlandıracak olmasına rağmen, şimdiden ortak gündemden bertaraf edildi. 14 Kasım´da Senato´daki çoğunluğun lideri olan Kentucky´li Cumhuriyetçi Senatör Mitch McConnell basına, Cumhuriyetçi Parti´nin altyapı projelerini finanse etmekle "ilgilenmediğini" söyledi. Ceza adaleti reformu da, Trump´ın desteğine ve Demokratların bu konuda hevesli olmasına rağmen, Senato´da Cumhuriyetçilerin muhalefetiyle karşılaşıyor. [2]
Daha agresif bir bakış açısı ise Temsilciler Meclisi´ndeki Demokrat çoğunluğun, ocak ayında görevi devraldıktan sonra, Meclis´in yasal güçlerini Başkan Trump´a, açıklamayı reddettiği mali kayıtlarını ifşa ettirmek maksadıyla hemen bir mahkeme celbi çıkarttırmak için kullanması gerektiğini savunuyor. Trump, Adalet Bakanı Jeff Sessions´ı ara seçimlerin hemen akabinde görevden alıp bu göreve vekaleten Matthew Whitaker´ı getirerek yangına iyice körükle gitmiş oldu. Whitaker, Rusya´nın 2016 başkanlık seçimlerine müdahil olmasıyla ilgili devam etmekte olan FBI soruşturmasına dair önceden menfi görüşler serdetmiş bir kişi. Bu adım, Trump´ın ABD anayasasını açıkça ihlal ettiğine dair hararetli iddiaların ortaya çıkmasına sebep oldu. Yükselmekte olan bir spekülasyon dalgasına göre de Robert Mueller´in soruşturması, ciddi siyasi yankıları olacak bazı olayları tetiklemenin arefesine gelmiş durumda. [3]
Bu gelişmelerin hiçbiri, Meclis´in Cumhuriyetçilerin kontrolünde olduğu zamanlarda Trump´ı endişelendirmezdi, fakat Demokratların çoğunluğu teşkil ettiği bir Meclis´in artık FBI çalışanlarını, mahkeme üzerinden resmi bir şekilde, buna benzer soruşturmalarla ilgili bildiklerini açıklamaya zorlama gücü olacak. Dolayısıyla önümüzdeki aylar, Trump´ın şimdiye kadarki 22 aylık görev süresi boyunca yaşanan "rollercoaster"a kıyasla daha büyük iç siyasi kargaşaya gebe.
Diğer yandan, Temsilciler Meclisi´ndeki Demokratların Trump´ın başkanlığına yönelik hukuk çerçevesinde saldırılarda bulunma konusunda başarısız kalması durumunda dahi Trump´ın 2020´de yeniden seçilme ihtimali azalmaya devam ediyor. Çeşitli kaynaklardan gelen haberlere göre Trump´ın seçim sonuçlarından kaynaklanan can sıkıntısı ve hırçınlığı, Avrupa´ya gerçekleştirdiği felaket niteliğindeki ziyaret de dahil olmak üzere, bir haftadan fazla sürdü. Bu da Trump´ın ´zafer kazanıldığı´na yönelik beyanlarının her zamankinden daha da sığ olduğuna ve artık gözlerini 2020´de bir yenilgi yaşayabileceği ihtimaline açtığına işaret ediyor. Yeni anketler de ayrıca Trump´ın seçmen desteğinin azalmaya devam ettiğini gösteriyor. [4]
Seçimin Türkiye ve Ortadoğu üzerindeki etkileri
Ara seçimlerden tam bir hafta sonra Başkan Trump, ABD´nin münhal durumda bulunan Suudi Arabistan büyükelçiliğine bir isim atamaya karar verdi. Bu görev için, ABD´nin 2003´teki Irak işgali sırasında ve sonrasında ABD Merkez Komutanlığı´nda üst düzey görevlerde bulunmuş emekli Orgeneral John Abizaid´i seçmiş olması, tayinin zamanlaması kadar mühim değil.
Riyad´daki ABD büyükelçiliği, Trump´ın Beyaz Saray´ı devraldığı Ocak 2017´den beri boştu. Suudi muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı´nın İstanbul´daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğunda korkunç ve iğrenç bir şekilde katledilmesiyle ortaya çıkan skandala ve bu konuyu örtbas etmek ve karartmak için Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman´ın maiyetindekilerin dozu giderek artan enerjik fakat sakarca teşebbüslerine rağmen, Trump büyükelçilik adayını açıklamak için böyle bir zamanı tercih etti. Peki, bu ne anlama geliyor? "Aynen devam!" anlamına geliyor. Yani, Türkiye´nin içinde bulunduğu bölge, Trump yönetiminden bugüne kadar ne gördüyse onun aynısını görmeye devam edecek; üstelik bu sefer Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton´ın acımaz elleri dış politikanın dümenini tutarken.
Ara seçimleri takip eden haftalarda Trump´ın kamuoyuna Türkiye hakkında yaptığı birkaç açıklamada kullandığı dil, daha iki ay öncesine kıyasla daha az kavgacı veya tehditkârdı. Kuşkusuz ki bunun böyle olmasına sebep, Kaşıkçı cinayetinin Trump´ın planlarına kocaman bir çomak sokması oldu. Ama hiç kimse Trump´ın öncesine göre bastırılmış, uslu duran tavrına kanmasın. Yanında Bolton olduğu sürece Trump, Türkiye´nin çıkarlarıyla çatışacak açgözlü politikalar izlemeye zorlanacaktır. Bolton´ın habis planlarının ana hedefi İran olmasına rağmen Bolton´ın emirlerine tam ve eksiksiz bir şekilde boyun eğmeyen bütün ülkeler bir yarı-düşman haline gelebilir, tıpkı Türkiye´nin ağustos ayında birinci elden yaşadığı gibi.
ABD basınında geçen hafta çıkan söylentilere göre Trump yönetimi, Kaşıkçı cinayetiyle ilgili soruşturmanın peşini sessiz sedasız bırakma karşılığında Fethullah Gülen´i Türkiye´ye iade edebilecekleri teklifiyle Türk yetkililerin kapısını çaldı. Tahminim o ki Trump yönetimiyle ilişkili birileri bu söylentileri bir halka ilişkiler taktiği olarak, hatta belki nabız yoklama maksadıyla sızdırdı.
Ancak, hiç kimse, Türk hükümetinin, sırf bu iki konu birbiriyle tamamen alakasız diye böyle bir pazarlığa gireceğini beklemesin. Gülen, Türk toplumu aleyhinde işlenen çok sayıda suçtan dolayı aranıyor -ki bu suçlara Temmuz 2016´daki başarısız darbe girişiminde 250 kişinin öldürülmesi dâhil; dolayısıyla Gülen´in, başka her türlü mülahazadan bağımsız olarak, adaletle yüzleşmesi için Türkiye´ye gönderilmesi gerekiyor. Kaşıkçı cinayeti uluslararası diplomasi teamüllerinin ve insan haklarının çok ağır bir ihlali oldu. Veliaht Prens Muhammed bin Selman´a ABD´nin Doğu Akdeniz´deki çıkarlarını desteklemesi için büyük yatırım yapan Trump ve etrafındakilerin Kaşıkçı cinayetiyle ilgili ortaya çıkan skandaldan bir çıkış stratejisi aradıkları açık. Tek mümkün çözümün bu suçun azmettiricilerini ve onu işleyenleri uygun şekilde cezalandırmak olduğunu fark etmeleri gerekiyor.
Münbiç´te Türk-Amerikan güçlerinin ortak devriyeleri başladı, fakat ABD´nin, PKK´nın Suriye şubesiyle ortaklık yapmanın bir çıkmaz sokak olduğu gerçeğini en sonunda teslim ettiğine dair hiçbir işaret yok. ABD´nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey dahi kaydedilen bir konuşmasında PYD/YPG´nin PKK´nın ayrılmaz bir parçası olduğunu ikrar etti, fakat bu dahi ABD´nin yaklaşımında temel bir değişikliğe gitmek üzere olduğu anlamına gelmiyor.
Tam tersine, bütün işaretler ABD´li yetkililerin, bizzat kendi hükümetleri tarafından "terörist" olarak adlandırılan bir örgütle işbirliğini sürdürmekte kararlı olduğunu gösteriyor. Buna paralel olarak, Türk yetkililer Kuzey Suriye´de Fırat´ın doğusundaki bölgeyle ilgili daha sık açıklamalar yapıyor. Bu da Türkiye´nin bölgedeki PKK/PYD varlığıyla ilgili gösterdiği sabrın giderek azalmakta olduğunu gösteriyor. Bölgedeki PKK/PYD varlığını sona erdirecek bir operasyon yakın görünmemekle birlikte beklentiler artıyor.
Genel olarak ABD ara seçimlerinin Trump yönetiminin Türkiye´ye yönelik politikaları üstünde bir etki icra etme ihtimali çok az. ABD dış politikasının üstündeki şekillendirici nüfuz unsuru Bolton olduğundan ve ABD ordusu Suriye´deki en önemli siyasi aktör olmaya devam ettiğinden dolayı gözlemciler ABD´nin davranışlarında ani, büyük değişiklikler beklememelidir.
Mütercim: Ömer Çolakoğlu
[1999 yılından bu yana İstanbul´da yaşayan Adam McConnel, Sabancı Üniversitesi´nde Türk tarihi dersleri vermektedir. Tarih alanındaki yüksek lisans ve doktora derecelerini de aynı üniversiteden almıştır]
?Görüş? başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı´nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
[1] [https://www.nytimes.com/2018/11/17/us/usa-voting-system-elections.html?action=click&module=Top%20Stories&pgtype=Homepage ]
[2] [https://www.politico.com/story/2018/11/15/criminal-justice-republicans-trump-993292 ]
[3] [https://www.politico.com/story/2018/11/15/mueller-probe-trump-trump-jr-roger-stone-994382 ]
[4] [https://www.politico.com/story/2018/11/14/poll-trump-2020-reelection-support-990015 ]