22 10. 2018 Pazartesi
Hazan mevsimi yine yapraklarını dökmeye devam ediyor. Yitiriyoruz içimizdeki renkleri tarifsiz bir sessizlikle. Bahaeddin Karakoç ve Ara Güler dizeler ve yarına kalan pozlar eşliğinde ayrıldılar aramızdan.
İki isim de bu topraklar için önemli bir değerdi. Bir bakıyoruz, Ara Güler gibi bir ustaya hadsizce saldıranlar var. Ölümünü görmezden gelip ortaya koyduğu eserlerini yok saymak için yarışanlar türedi. Sebep; Ara Güler´in doğruları söylemesi, ülkesini çok sevmesi, bu ülkenin değerlerine hakkını vermek istemesi.
Yaşadığı topraklara yabancı kim varsa Ara Güler kadar vatansever olmayı beceremedi. Çünkü bunu başarmak da bir maharettir.
Baheddin Karakoç da içimize ıhlamur çiçeklerinin kokusunu şiirler eşliğinde göndererek ayrıldı aramızdan. Rahmet olsun.
İki değerimize de üzülen ve ortaya koydukları eserlerle hem Güler´i hem de Karakoç´u hayırla ananlardan olmak da bir bahtiyarlık.
Yaşarken değer vermek gibi bir payenin herkes farkındadır da bizde; yine de güzel cümleler kurmak için ölümü bekleyenler var. İçimizden geçen güzel cümleleri hak edenlere yaşarken söylemek de hakkı yerine getirmektir.
Kitap fuarları her türlü eleştiriye rağmen okurların gerçek yazarlarla buluşma ve tanışma ortamı da olduğu için bir boşluğu dolduruyor. ?Gerçek yazar kimdir?? sorusunun cevabını da artık herkes kendi bakış açısına göre bir zahmet doldursun.
Severek okuduğunuz bir yazar şehrinize gelmişse gidin ve hasbihal edin onunla. Yazdıkları hakkında içinizden geçen soruları sorun. Onun gönlüne dokunacak sözler söyleyin. Yazarların, şairlerin yaşarken güzel sözler duymasında bir sakınca yok. Kendinizi boşuna gerip de kendi dünyanızda bir fırtına kopmasına izin vermeyin.
Risklidir yazarlarla tanışmak. Bu da artık geleneklerimiz arasına girdi. Sevdiğiniz bir yazar ya da şairle tanışmayın denir genelde. Çünkü içinizde uçup duran cümlelerin sahibinin de ayaklarının yere basmaması gibi bir durumla karşılaşmak; olağan durumlar arasına çoktan girdi.
Okuyucusunu azarlayan, sorulan soruyu beğenmeyip okuyucuyu küçümseyen, yanına kimsenin yaklaşmasına izin vermeyen tipler de yok değil. Bunun ne sanatçı duyarlılığı ile ilgisi var ne de mümin duruşuyla. Bu sadece ve sadece kibirden kaynaklanan kişilik bozukluğunun bir tezahürüdür.
Kendi dünyanızdan olup olmaması önemli değil. Bu yanılgıya da düşmeye gerek yok. Kibir kimde varsa uzak durun ondan. Halden anlayan, dost muhabbetini candan önemseyen yazarlarla fırsat buldukça vakit geçirmeye çalışın.
?Tabi kibirli olacak, adam mükemmel şiirler yazıyor.? gibi aymazlıklar da sadece alıkların cümlesi olabilir.
Tokat Kitap Günleri´nden iki not paylaşmak istiyorum. Hasan Ali Toptaş da kitap günlerine gelen yazarlar arasındaydı. Dopdolu bir gün geçirdik kendisi ile. Romanlarındaki kadar sıcak, Denizli türküleri kadar içten bir yazar. Beş saat süren imza programını sabırla devam ettirdi, en küçük bir bıkkınlık göstermeden. Sesini hiç yükseltmeden, içtenliğini hiç bozmadan okuyucuları ile sohbet ede ede imzasını attı kitaplarına.
Bir de yazarlığı ile birlikte ekranlardan aldığı güç ile imzasını atanlar vardı. Sıkılan, bunalan, ?Sırayı bozarsanız giderim haaa? diyen. Takdir okuyucunun.
Andımız İçin Bir Teklif
Gereksiz bir zamanda ve elbette planlı olarak gündeme getirildi andımız meselesi. Hem de yıllar sonra verilen bir kararla. Beklenen oldu ve MHP ile Ak Parti karşı karşıya getirildi. Ben ortayı bulacak bir teklifte bulunayım. Nasıl ki milletvekilleri, öğretmenler, doktorlar bir kez and içiyor; öğrenciler de her eylülde okulun ilk günü bir kez and içebilir. Elbette şu anki andımız metni ile değil. Daha sağlam ve kuşatıcı yeni bir metin ile.