Anmaya değil anlamaya ihtiyacımız var

Fatma Tuncer, laik rejim karşısında sinik ve silik şahsiyetli Müslüman bekleyen Demirel’e karşılık, Müslümanlara birçok alanda bilinç aşılayan merhum Erbakan’ın,vefatı münasebetiyle bir değerlendirmede bulunuyor.

Anmaya değil anlamaya ihtiyacımız var

Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel dindar kesimin siyasi ve sosyal alanda güç elde ettiklerini görünce ciddi anlamda rahatsızlık duymuş ve “Ne istiyorsunuz ibadetlerinizi yerine getiremiyor musunuz? Hacca gidemiyor musunuz? Zekât veremiyor musunuz? Oruç tutamıyor musunuz? Müslümanlığın icaplarını yerine getirmenize bir mani mi var?” demiş ve tam da kapitalist Batı zihniyetinin tasavvurundaki pasif ve ılımlı Müslüman prototipini tarif etmişti. Hatırlarsınız o dönem yöneticilerimiz dini siyasete bulaştırmayın söylemini sıklıkla dillendirerek suya sabuna dokunmayan, silik, edilgen ve istenilen şekilde yönlendirilen bir dindar profili çiziyor ve bu söylemi halkın hafızasına adeta kazıyorlardı. Çocukluğumda büyük ebeveynlerimin siyasilerin bu ifadelerinden etkilendiklerini ve “din ayrı, siyaset ayrı, bir kişi dini siyasete bulaştırmışsa onun karşısında yer alacaksın” deyip dindarlara karşı öfke beslediklerini dün gibi hatırlıyorum.

Laiklerin hayatın her alanında baskın olduğu bir dönemde rahmetli Erbakan Hocam halka siyasi bilinç kazandırarak yerleşik bir ezberi bozmuş ve adaletin, hürriyetin özlemini taşıyan kişilerin kalplerinde tatlı bir uyanış belirmişti. Dindarlar ağır baskılara maruz kalmaktaydılar ama bilinçlendikçe cesaretleri artmış ve etkileri her alanda hissedilmeye başlanmıştı. Bu durum doğal olarak zamanın siyasi liderlerinde ciddi rahatsızlık uyandırmış ve merhum Demirel, Erbakan Hocamın haklı mücadelesini kast ederek sizin ibadetinize karışan yok yeter ki daha ileri gitmeyin mesajı vermişti. Fakat karşısında siyasi dehası, ahlâki özellikleri ve ilmi derinliği ile topluma yön veren bir şahsiyet, bir dava adamı vardı ve o yürüdüğü yolun ne kadar meşakkatli olduğunu biliyor, “Her bahar bir çiçekle başlar” deyip zorlu yokuşları adım adım tırmanıyordu. İnanç ve değerlerinden koparılan bir toplumu öz değerleri ile buluşturmak için yola çıkmıştı hocam ve yol arkadaşları ile birlikte bütün ülkeyi dolaşarak davayı anlatmaya devam ediyordu.

Rahmetli hocam kitlelerin zihnini bulandıran eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in öngördüğü pasif ve bilinçsiz Müslüman prototipine karşın İslam’ın öngördüğü şuurlu, şahsiyetli ve dinamik Müslüman profiline vurgu yapmış ve ona şöyle bir metaforla cevap vermişti:

“Avcılar tüyleri renkli bir kuş avladıkları zaman bu kuşu muhafaza etmek isterler ve kuşun içini temizleyip saman doldururlar sonra o kuşu misafir odasının başköşesine koyarlar. Okullarda, müzelerde içi saman dolu kuşları görmüşsünüzdür… Şimdi siz bize içi saman dolu olan o kuşu gösteriyor ve soruyorsunuz: Bu kuşun gagası yok mu? Var. Gözü yok mu? Var. Kanadı yok mu? Var. Peki, daha ne istiyorsunuz? Ne istediğimizi söylüyorum: Biz bu kuşun canlısını istiyoruz…” Hocam hafızalarımızda yer edinen bir metaforla muhatabına cevap vermiş ve İslam’ın öngördüğü imanlı ve bilinçli bir neslin yetişmesi için hayatını adamıştı. O inandığı gibi yaşadı ve geride onurlu bir miras bırakıp gitti.

Erbakan Hocam vefatının sene-i devriyesinde bütün ülkede davası ve İslam âlemine yaptığı hizmetleri ile anıldı ve samimiyeti, kuşatıcı üslubu, şahsiyeti, duruşu ve azmi ile herkesi bir araya getirdi. Ancak siyasi, ekonomik ve kültürel alanda dibe vurduğumuz bir süreçte onu anmaktan ziyade anlamaya, fikri ameliyesini canlı tutarak, ilke ve prensiplerini günümüz koşullarına göre güncellemeye ihtiyacımız var.

Hocamı anma programı vesilesi ile bir araya gelen siyasiler ve duyarlı şahsiyetler Milli Görüş’ün gündemde olan adil devlet, adil paylaşım, toplumsal şiddetin önlenmesi, refah ve kalkınma, kadının statüsünün yeniden belirlenmesi konseptini desteklemeli ve ülkenin bekası için bedel ödemeyi göze almalıdırlar.