Tarih: 17.08.2020 13:44

Anlamın Kaybedilmesinde Yabancılaşmanın Etkisi

Facebook Twitter Linked-in

İnsan, anlam ile var olur…

Doğru veya yanlış tanımlansa da anlam, insanın davranışlarına ve yönelimlerine etki eden temel saiktır. Bu yüzden anlamsızlık, anlamın yabancılaşma ile birlikte tahrifine yönelik bir duruşun ifadesi olarak kabul edilmelidir. Anlam, kişinin meşruiyet zeminini kuran özelliği ile öne çıkar. Meşruiyet olmadan kişinin davranışlarını sahici bir şekilde ortaya koymasına zemin oluşmaz. Kendi içinde meşruiyetini kaybeden kişinin tavır ve davranışları açıkça gözlemlenebilir. Bu yüzden anlam ve meşruiyet ilişkisi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Her meşruiyet tersinden anlamını kendisi belirler. Günah işlediğini düşünen kişi ile günah işlediği halde günah işlemediğine inanan kişi arasındaki derin fark ve gerilimi belirleyen şey, meşruiyet olgusudur. Yaptığını meşru görmeyen, vicdanen rahatsız olur ve bu davranışlarına sirayet eder. Ama yaptığını meşru gören kişi, yaptığı ile iftihar edebilir bir pozisyonu içinde taşır.

Yabancılaşma, anlamın kendi otantik yapısından uzaklaşarak kişiyi meşruiyeti konusunda aldatan bir pozisyonu elinde tutar. Böylece kişi, yeni şartlara uyum sağlayarak anlam mekanizmalarını aldatarak kendisine yeni bir anlam dünyası kurar. İnsanın zalim ve cahil oluşunun belirginlik kazandığı zemin işte bu zemindir.

Yabancılaşma, kişinin yaşadığı şartların değişimi ile başka şartlara mecbur kaldığı her zeminde açığa çıkan bir olgudur. Metafizik bir ilke olarak yabancılaşma, yaratıldığı ve ilk yerleşik hale geldiği vatanından imtihan olmak üzere yeryüzüne indirilmesi ile başlayan sürecin adını işaret eder. İnsan, yeryüzünde o yüzden huzur bulamaz. Ancak huzuru, yeryüzünün şartlarının dışında metafizik âlemde bulma eğilimi yüzünden aşkınlığı içinde hissettiği oranda veya Allah ile kulluk üzerinden kurduğu derin bağ ve sürekli Allah’ı hatırlama, anma ile kalbinin itminana sahip oluşu ile bulur.

Fakat yabancılaşma daha derin bir sorunu da açığa çıkarır. Sahici anlamda yabancılaşma, kişinin yaratıldığı fıtrat/amaç ve hedeflerinden uzaklaşması ve bu durumu yaşamaya başlayarak içselleştirmesi sonucu oluşan durumun adıdır. Tahrif bize yabancılaşmanın neye tekabül ettiğini göstermesi açısından önemli bir kavramsallaştırmadır. İnsan, yeryüzü macerasında yabancılık çekmemesi için kendisine ilahi rehberlik yapılması için vahiy/ bilgi gönderiliyor ve o bilginin anlamının pratik hayattaki karşılığını da örnekleyecek elçi’yi seçiyor. Böylece kişi, kendi otantik yabancılaşması çerçevesinde belirli bir zaman yaşayacak bu yerde itminan elde edecek bir vasatın kurulmasını sağlıyor, şeytanın iğvalarına karşı da koruyucu bir işlevsellik kazanıyor. Tahrif, insanların bir kısmının, şeytanın ve kendi arzularının esiri olan kişiler tarafından indirilmiş bilgiyi değişime uğratarak/ tahrif ederek yeni bir anlam dizgesini kurması ve böylece insanoğlu, kendi yabancılaşmasını derinleştirecek bir olgunun içinde kendisini bulmasıdır. Kurtuluş yolu olarak Allah, vahiy aracılığıyla tövbe edebilmenin imkânlarını öğrettiği gibi karşılığını vereceğini de açıklıyor.

Tarih boyunca yabancılaşma, Elçilerin getirdiği anlam dizgelerini değişime uğratarak yeni anlam dizgeleri oluşturma ve insanın kendisine yabancılaşması ile bozgunculuk çıkarmıştır. Her gönderilen yeni elçi ile bu durumun ıslahına kapı aralanmıştır.

İnsanın burada imtihan olduğu olgusunu hesaba katmayan her bakış, bu döngüselliği anlayamadığı gibi yabancılaşmanın neye tekabül edeceğini de akledemez. Çünkü yeni bir anlam dizgesine iman ettiği için anlayışı da bu yeni anlam dizgesi tarafından belirlenmiş oluyor. Aslında bugün önümüze sorun olarak ortaya konan birçok şeyin insanın imtihan oluşunun unutuluşuna dayalı olduğunu söylemek vicdani bir sorumluluktur.

Modern dönemde ise yabancılaşma bir yöntem ve anlam dizgesi üzerinden kurumsallaştırıldığı gibi içselleştirildi de… Bu temel gerçekliği anlamadan insanın kendisini kendi eliyle nasıl bu kadar yabancılaştırabileceği konusunda bir açık fikre sahip olunamaz! Kadim dönemde tahrif belirli ve sınırlı iken modern dönemde tahrif bizzat sahihin yerine ikame edilmiştir. Tahriften uzaklaşma bizzat tahrif olarak tanımlanmış oluyor.

Modern dönemdeki yabancılaşmanın iki temel nedeni vardır. İlki, insanı özerk kılarak Tanrı’dan kopardı. Sonra kendi hemcinslerinden kopardı, daha sonra da doğanın ve doğada var olan her varlığın özerkliği ile bütünlük dağıtılarak yabancılaşma derinleştirildi ve geri döndürülemez bir noktaya taşındı. Yani modernlik, özerkleştirme üzerinden her parçayı bütün hale dönüştürerek asli bütünlüğü parçalamış oldu. Yalnızlığın getirdiği duygusal gerilim ve bu gerilimi giderme yolu ve yöntemleri ile yabancılaşma bir süreklilik ağı içinde kalıcılaştırıldı. Marksizm’in kapitalin insanı yabancılaştırdığı tezi haklı ama eksik kalmaktadır. Haklı, çünkü üretim ve tüketim çılgınlığı ile insanın normal üretim ve tüketim dengesi bozuldu ve sürekli yenilik arayışı sükûneti ortadan kaldırdı. Kocaman bir gürültü ve dağılma arasında kendisini kaybetmeye ayarlı bir karakter kaldı geriye… Eğlence sektörüne uyuşturucu ve erotizm eşlik ederek kişiyi yabancılaşmanın bataklığında debelenip durmasına imkân tanıdı.

Yabancılaşmanın ikinci nenden olarak ise ilahi bilginin yerine aklının elde ettiği bilgiyi kaynak kabul etmesi ve böylece her şeye kendi değerini akli yeteneği ile vermeye yeltenmesidir. Akıl, kurguyu zorunlu kıldı. Böylece herhangi bir sabite olmadan sürekli değişim vurgusu ile çılgınca yeni arayışlara kapı aralandı. İnsan, mutlu edilebildi mi? Kocaman bir hayır! Tersine sürekli kendisinden uzağa düşen insan, yine kendisinden uzağa düşürecek eylemlere devam ederek kendini teskin etmeye çalıştı. Ama nafile…

Akli yeti; kurgu üzerinden ürettiği yeni anlam dizgesi ile sadece kendisini düşünen ve kendisi için iyi olanı önceleyen, başkalarını ise hiç hesaba katmayan, hesaba katmaya zorunlu hissettiği zamanlarda bile bunu bile isteyerek değil de zorunluluktan kaynaklı olarak yapmayı önceletti. Kurgu, sahiciliği ortadan kaldırdığı gibi sahteyi kurumsallaştırır ve baskın karaktere dönüştürür.

Yabancılaşmanın temelinin metafizik/ilahiyat alanında başladığı, ilahi olan ile irtibatının kopartılması ile bu başlangıç yapıldı. Daha sonra ise ötekileştirme üzerinden aydınlanmış insan ile barbar insan arasındaki ayrım üzerinden insan insana yabancılaştırıldı ve düşmanlaştırıldı. Sömürü ve öldürme meşruiyeti bu şekilde zemin kazandı. Sonra kendi içinde burjuva ve işçi ayrımı ile ötekileştirilme gerçekleştirildi. Daha sonra kadın, erkek ve çocuk ile patron, işçi, memur, amir vesaire ile parçalanma çoğaltıldı. Siyasi parçalanma ise ulus devlet üzerinden, sınırların keskin bir şekilde ayrışması ile başladı. Sosyolojik parçalanma ise özerklik ve kurgu ile keskin hale dönüştürüldü. Psikolojik parçalanma ise farklı hakikatlerin kişide, kendi bütünlükleri ile çatışma yaşamasına imkan tanıyarak kişilik parçalanmasını yaşatmaya başlamasıyla gerçekleşti… Bu yüzden modern çağ şizofren çağ olarak tesmiye edildi. Özellikle post modern kültür bu şizofren hali mutlaklaştırdı.

Çok net bir şekilde görülmektedir ki batılı dünya görüşü, sadece yabancılaşmayı çoğaltan ve sürekli yeni parçalanmalara kapı aralamaktadır. Ama son dönemde yeni bir felsefi arayış öne çıktı. Bütünlüğü sağlama noktasında bir adım atmaya çalışırken yabancılaşma ise yerli yerinde durmaya devam ediyor. Modern çağ hümanist çağ iken, bu yeniçağa davet edenler ise insan çağının geride kaldığını ve bütünlüğü yaşamın kendisine vererek yeni bir anlam dizgesi içinde insanın anlamının buharlaşmasına zemin oluşturuyor. Yapay Zekâ meselesi bu açıdan önemli bir işleve sahip olacağı görünüyor. Yani kabaca söylersek; insanın pabucu dama atılıyor.

Yabancılaşmayı geriletecek tek şey; insanın imtihan olduğu olgusunu yeniden hatırlamak ve ilahi irtibatı yeniden sağlayacak bir zeminin kurulmasıdır. Burada da önümüzde bir sorun duruyor: Müslümanlar, öyle bir yabancılaşmanın içinde debelenip duruyorlar ki kendilerine gelmelerini sağlayacak zihni bir vasatı koruyamadılar. Ahlaki olarak da gerilemeye devam ederken bu yeni anlam dizgesini kurmak ve bugünün diline tercüme edebilecek bir donanımın ortaya çıkması zor görünüyor, imkânsız olmasa da…

Çözüm, yabancılaşmaya maruz kalmış zihni yabancılaşmaktan kurtarmak ve onu sahih ve sahici bir bilgi iklimine yeniden taşımak olmalıdır. Bu bilgi iklimini ve zihni tasavvuru ise yeniden inşa etmek için mevcut modernliğin ve türevlerinin geldiği noktayı doğru bir şekilde ortaya koyabilmeli ki zihni arınmanın nereden başlaması gerektiği konusunda bir bilgi oluşumuna imkân kazandırılsın. Ayrıca müslüman zihin kendi arınıklığı içinde yeniden tarihsel ilim usulünü de hayata geçirip yeni duruma hitap edecek bir dilin kurulması çalışmalarını yapıp o dili kurmalıdır. Bu nedenle meselenin farkında olan kişilerin bu konuya bütün güçlerini teksif ederek bu illete dönüşmüş yabancılaşmayı söküp atacak bir iradenin varlık kazanmasına zemin oluşturmalıdırlar.

İman, imkânsızı imkân haline dönüştüren bir gücü içinde taşır. Mesele, sadece yabancılaşmanın temel kodlarını doğru okumak ve yabancılaşmayı söküp atacak bir beceri ve bu beceriyi harekete ve hayata geçirecek bir iradeyi ortaya koyabilmektir.

Yeniden hatırlayarak var olmak, zikrederek arınmak ve yabancılaşmayı giderecek kulluk edimlerini yerine getirerek kalbin paslarını atmaya başlanmalıdır. Bu durumda şefkat, önceliği oluşturmalı, merhamet, esası belirlemeli, bölüşmek ise, bütünleşmeyi sağlamalıdır. Kendini değil başkasını düşünen, kötülüğe iyilikle mukabele eden, kendi arzu ve isteklerinin kendisini yabancılaştırdığını görerek başkasının yardımına koşmanın bir tanışıklık oluşturduğu bilinci ile yabancılaşmanın üstesinden gelinir. Bu duruma bina edilen anlam dizgesi yeni bir tanışıklığın habercisi ve kendisi olma liyakatini kazandırır.

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —