Yasin Aktay yazdı;
Afganistan’da Taliban’ın bütün ülkede yönetimi ele aldığı yeni dönemde, Türkiye ile ilk resmi temaslar Dışişleri Bakan Vekili Emirhan Muttaki’nin de aralarında olduğu 7 kişilik üst düzey heyetin Ankara ziyaretiyle kurulmuş oldu. Bu temasların dünya medyasından ziyade Türkiye’de nasıl bir baskı altında gerçekleşmiş olduğunu görmek, Türkiye’nin diplomasi zorlukları başlığı altında uzun uzun ibretle üzerinde durulabilecek bir konu.
Afganistan ile olan tarihi, kültürel ve konjonktürel bağlarımız dolayısıyla aslında en güçlü düzeyde temas kurması gereken, kurabilecek bir ülkedir Türkiye.
Oysa Taliban hakkındaki algı kuşatması Türkiye’yi bu temasları daha proaktif bir biçimde kurmaktan alıkoymaya dönük. Türkiye’nin sahada tarihinden, duruşundan ve kimliğinden mütevellit sahip olduğu avantajları boşa çıkarma hevesinden başka bir şeye hizmet etmiyor.
Afganistan sahasında herkesin şu gerçeği herkesin gözönünde bulundurması gerekiyor Taliban şu anda ülkenin 40 yılı aşkın tarihinde bütün ülkede kontrolü en geniş düzeyde sağlamış tek yönetim vasfını kazanmış durumda. Bundan önceki hiçbir Afgan veya Sovyet ve ABD yönetimi bu düzeyde bir kontrolü sağlayamadı.
Taliban’ı beğenirsiniz beğenmezsiniz bu kontrol gücü dolayısıyla ülkenin en önemli gerçeği olduğunu kabul etmek zorundasınız. Kabul etmezseniz Afganistan’la ilgili hiçbir hesabın veya siyasetin içinde olamazsınız.
TALİBAN’I TANIMAK ONUN DİN VE SİYASET ANLAYIŞINI BENİMSEMEYİ GEREKTİRMEZ
Taliban’ı bir gerçek olarak kabul etmek ise onun ne din anlayışını ne yönetim anlayışını ne de şu veya bu konuya yaklaşımını benimsemek anlamına gelmek zorunda değildir. Taliban’ın İslami yorumunun ve uygulamalarının sert olduğu kesin olmakla birlikte bu yorumun daha ziyade ülke kültürüyle, sosyolojisiyle ilgili ve sınırlı olduğunu ve başka yerlere ihraç edilebilir bir yanı olmadığını da görmek gerekiyor.
Bu kültürel özgüllükten bütün dünyaya bir tehdit algısı ancak korku endüstrisiyle üretilebilir ki, korku üretiminin iktidar üreten yanı artık sır değil. Tek kutuplu dünyanın merkez gücü ABD’ye karşı 20 yıl bağımsızlık savaşı vermenin kendisi açısından bir maliyeti bu algıların kendi gerçeğinin önüne geçmesi oluyor tabi. Şimdi yeni bir dönemin içindeyiz ve bu dönemde savaşıp çekilmeye zorladığı ABD bile Taliban ile ilişkilerini normalleştirme yolunda.
TALİBAN’LA GÖRÜŞMEK ESAD’LA DA GÖRÜŞMENİN YOLUNU MU AÇAR?
Türkiye’nin bana göre gecikmiş bu temaslarının başka türlü heyecanlandırdığı bir kesim var. Bir haber kanalında bir uluslararası ilişkiler uzmanı bir profesör ağzı kulaklarına varmış vaziyette şu sözleri söylüyordu: “Taliban ile görüşmek suretiyle şimdiye kadar Esad ile görüşmemek için ileri sürmüş olduğu bütün gerekçelerini kendi eliyle iptal etmiştir.”
Belli ki Taliban’a işgalcilerin taktığı terörist yaftasını olduğu gibi benimsemiş olan bu zat veya benzer zatlar neyin sevincini yaşıyor anlamak mümkün değil. Taliban’ı Esad ile özdeşleştirmek bu kadar mı kolay? Taliban ile Esad hangi boyutlarıyla, hangi eylemleriyle karşılaştırılabilir? ABD tarafından uzun süre terör listesine alınmış ve bundan dolayı kendisiyle mücadele edilmiş olmasından başka ne özelliği var Taliban’ın?
Esad ile kopukluğumuzun sebebi Esad’ın terör listesinde yer alıyor olması mıymış? Onunla dünya görüşümüzün ayrı olması mıymış? Onun İslami yorumunun bizden çok farklı, çağın anlayışına da uymaması mıymış? Bize ne onun İslam anlayışından, rejiminden, içişlerinden. Adamın içişlerinde attığı her adım binlerce ölüme, katliama, insan hakkı ihlaline, insanlık suçlarına yol açıyor ve bu konuda hiç dur durak bilmiyor. Taliban bize karşı mı savaşmış? Kendi halkına karşı orantısız güç kullanıp katliam mı yapmış veya yapıyor? Bu nasıl mantık, nasıl bir karşılaştırma?
ABD’NİN TERÖR TANIMLARI GÜVENİLİRLİĞİNİ YİTİRELİ ÇOK OLDU
Bu arada aslında hiç Taliban’a kadar gitmeye de gerek yok ki bunun için. ABD’nin şimdiye kadar terör listesine her aldığını bizim de terör listesine almak gibi bir mecburiyetimiz olmadı, çünkü bu konuda biz zaten ABD’nin de sözümona modern dünyanın da terör tasnifi mantığına itiraz eden bir ülkeyiz. Mesela Hamas’ı terör listesine alıyorlar, biz bunu zinhar reddediyoruz.
Terörle ilgili bütün objektif tanımlamaları masaya sürelim, onlar da verilerini sürsünler tartışalım, iddiamız şu: Terörist tanımına İsrail çok daha fazla yakındır. Hamas ise kendi ülkesi işgal edilen bir halkın yerden göğe kadar haklı direniş örgütüdür. Şiddeti de kendini savunmaktan başka bir amaç için kullanmış değil. Oysa İsrail mevcut güç dengeleri içinde kendini savunma ihtiyacını çoktan aşmış durumda, ama mütemadiyen durduk yerde silahsız, savunmasız, dört bir yandan, havadan ve karadan kuşatma altındaki Gazze halkına en acımasız hava saldırılarını yapmakta en orantısız şiddeti uygulamakta ve her seferinde onlarca, yüzlerce sivilin ölümüne yol açmaktadır. Bizim Hamas’ı terörist olarak kabul etmeme konusunda ABD’ye anlatacaklarımız var ondan dinleyeceğimiz bir kelime yoktur.
Taliban konusunda ise belki ABD’ye karşı doğrudan savaşmış olması dolayısıyla bir müttefik olarak aynı yerde durmuş olabiliriz, ama bu onun terörist tanımlarını olduğu gibi kabul etmemizi gerektirmiyor. Kaldı ki, terörist addettiği Taliban ile ABD kendisi görüşmeye on yıl öncesinden başlamış ve neticede Afganistan’ın geleceği konusunda onunla bir çizgide uzlaşmış durumda.
Taliban ise 20 yıllık ABD işgaline karşı direnişi esnasında hiçbir şekilde Esad’ın irtikap ettiği suçların hiçbirini irtikap etmiş değil. Kendi halkını katletmiş değil, kendi halkına karşı hava bombardımanı uygulayarak çoluk çocuğu topluca öldürmüş değil. Taliban ile Esad’ı denkleştirerek madem onunla görüştünüz o halde bununla da görüşün diye öne atılanların katil Esad’a gönüllü yardım ve yataklıktan başka nasıl bir amaçları olabilir?
Doğrusu böyle bir caninin kendi aramızda yaşayan böyle işgüzar avukatları olması ülkemizi de içinde yaşayan masum insanları da ciddi anlamda tedirgin etmeli.