Ankaranın İlk Mescidi ALAEDDİN CAMİİ

Dr. Mehmet SILAY'ın yazısı;

Ankaranın İlk Mescidi ALAEDDİN CAMİİ

Doğrusu Başkent Ankaranın ilk camiini merak etmiştik. Yazılı kaynaklardan ve Şehir tarihçilerinden öğreniyoruz: Bu Ahiler şehri Ankaranın ilk mescidi Kale içindeki Alaaddin Camii’dir. Sonra da onu arayıp buluşmak-tanışmak, kilimleri üzerinde bir tahiyyatul Mescit’ten sonra vakit namazları kılmak istiyoruz.

Ankara kalesinin bazen kırk beş derece eğimi olan yokuşlarından nefes nefese çıkıyoruz. Surları geçince Zindan Kapı’nın solunda bir namazgâh’la karşılaşıyoruz. Kıblesi sur duvarına yaslanmış ve mihrabı sur duvarına oyularak tezyin edilmiş. Meğer bu alan bir namazgâh değil, ilk caminin yapıldığı yer imiş. Defalarca tamir ve onarım görmüş. Rutubeti önleyecek teknolojinin henüz yeterli olmayışı yüzünden mescidin yerini batıya kaydırarak, üzeri kiremit döşeli ahşap çatısıyla Müslümanların hizmetinde olmayı sürdürmüş.

Cami kapısının üzerinde iki adet mermer üzerine yazılı belge okuyoruz. Soldaki kitabede, Orhan Gazi döneminde “Büyük efendimiz ulu sultan -Allah mülkünü ebedi kılsın- cemaatinden LÜ’LÜ paşa 1361 senesinde bu mübarek camiyi tamir etti.”

Sağdaki kitabede ise Fatih Sultan Mehmedin babası tarafından yapılan onarımın belgesini okuyoruz. “Allahın mağfiretini dilemek için bu kutlu mescidi Mehmed Han oğlu Murat Han Saltanatı günlerinde Şerife Sümbül Hatun 1433 yılında tamir ettirdi. dışarıda sekiz sütün üzerinde mahfil uzanmaktadır. İçerde ve dışarıdaki sütun ve sütun başlıkları farklıdır. Yani her sütunun tabanı ve üst başlıkları farklı farklıdır. İnşaat sırasında bol miktarda malzeme devşirilmiş.

Caminin kuzeyinin sert meyilli oluşu, bir teras duvarıyla yumuşatılmış ve içinin doldurulması sonucu dış avlu kazanılmış. Teras duvarının tam ortasına kış yaz akan çeşme yapılmış. Kalenin batı kapısından yorgun gelenler sularını içmişler.

Minare camiye bitişik değildir. Tuğla gövdenin üzerinde iki adet taş bilezik görülür. Şerefenin altı kirpi saçaklarla tezyin edilmiştir.

Mihrabın iki yanında birer sütunca -küçük sütun- ve her tamirde değişik renkle boyanan mihrap içi görülür. Minberin sağında bir dehliz kapısı, aşağıda zincirli Camiye kadar uzanan tünel olduğu rivayet edilir. Onarımlarda devamı kapatılmıştır.

Ceviz minber çakma Künde kari tekniğiyle yapılmış olup üzeri motiflerle süslüdür.

İçerde ve ilk camiden geriye kalan tek orijinal eser olan Minberin alnında çok önemsediğimiz bir kitabe okuruz.

“EL MELİKİL MUZAFFER,

MUHYİD-DÜNYA VA’D-DİN,

MELİK-İL BİLADİR-RUM VEL YUNAN,

MESUT BİN KILIÇ ASLAN,

Fİ SEFER. 1178”

Tabi ilk akla gelen isim Birinci Kılıçaslan’ın oğlu Sultan Mesuttur. Çünkü o da babası gibi Anadoluyu istila eden Haçlılarla ve Bizansla yıllarca mücadele etmiş, Anadolu Birliğini kurmak için çabalamış bir önderdi. Fakat Sultan Mesut bu cami yapılmadan çok önce vefat etmişti. Cami 1178'de yapılmış halbuki Sultan Mesut 1156 yılında vefat etmişti. Ankaranın bu ilk Camisi İkinci Kılıçaslanın oğlu Muhiddin Mesut tarafından yapılmıştır. Muhiddin Mesut İkinci Kılıçaslanın Onbir oğlundan biridir ve Sultan Muhiddin Mesut, Ankara, Çankırı, Eskişehir ve Kastamonu coğrafyasının yöneticisidir. İkinci Kılıçaslan, henüz kendisi hayattayken oğulları arasında yönetim taksimini böyle yapmıştır.

Selçuklu Sultanlarında eşsiz bir özgüven var. Bu kitabeyle eserin kim tarafından ve kaç tarihinde yapıldığı belgelenmiş. Harikulade bir belge.

Minberi –Çakma Künde kari de olsa- yapan dülger ustasının da adı belli. Bir belge daha: "Marangoz Ebubekir oğlu İbrahim Rumi yaptı” Peki on bir oğlundan hiçbirinin adı Alaeddin olmadığı halde neden bu camini adı Alaaddin Camisi olarak kabul edilmektedir? Onarımlardan biri de Sultan Alaeddin tarafından yapıldığı için mi adı değiştirilmiştir?