Altan Tan, indyturk.com’da “‘Andımız’ ve Muhalefet” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.
Bütün bir çocukluğumuz her sabah ‘Türküm doğruyum’ andını okumakla, bütün bir gençliğimiz ve yetişkinliğimiz de bu ‘Ant’ın yanlışlığını tartışmakla geçti.
Gün geldi, devran döndü; 2013 yılının demokratikleşme ikliminde ‘açılım-çözüm süreci‘ günlerinde 70 yıldır sürmekte olan andın okunmasına son verildi.
Son Danıştay kararı ile de andın kaldırılması ile ilgili 8 yıldır sürmekte olan bütün itirazlar yasal olarak tükendi, sona erdi.
Canı gönülden;
‘Gidesen, gelmeyesen
Başın ömrün yiyesen’ dediğimiz ‘Ant‘ en nihayet mezara gömüldü!
‘Gidişi ola, gelişi olmaya’ ‘Ant’ın mucidi 1934 yılında 41 yaşında ölen ve kısa hayatı çelişkilerle dolu dönemin Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip.
Ölümünden bir yıl önce 23 Nisan 1933’te;
Türküm, doğruyum, çalışkanım,
Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, budunumu, özümden çok sevmektir.
Ülküm yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
şeklindeki metni Reşit Galip, her sabah öğrencilere söyletilmesini emrediyor. Bu emir, 10 Mayıs 1933 günü Milli Talim ve Terbiye Heyeti kararıyla, öğrencilere “ayakta ve ciddiyet” içinde okutulmak üzere resmileştiriliyor.
12 Mart 1971 Darbecileri Reşit Galip’in 1933’teki ‘Ant’ına “Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk; açtığın yolda, kurduğun ülküde gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim. Ne mutlu Türküm diyene” metnini de ekleyerek tüy dikiyorlar!
Danıştay‘ın nihai ‘Ant’ kararı, yıllardır sürmekte olan tartışmaları tekrar alevlendirdi.
Başta zorunlu din dersleri olmak üzere (haklı olarak) iktidarın tüm dayatmalarına karşı çıkan başını CHP‘nin çektiği; Muharrem İnce‘den, İYİ Parti‘ye kadar sözde demokratlar Danıştay’ın bu kararını alkışlayacaklarına yeri göğü inleterek, feryadı figan ile ‘Ant’a ağıtlar yakmaya başladılar.
Mangalda kül bırakmayan ‘demokratlar’ bir anda MHP ile yan yana düştüler, kol kola girdiler.
İş öyle bir noktaya geldi ki ‘Ant’ı kaldıran AK Parti‘liler az sayıdaki hasenatlarından biri olan bu icraatlarını göğüslerini gere gere savunarak esip gürleyeceklerine, bir köşeye sinmiş kabahatli çocuklar gibi susup kaldılar.
Kahve tepsisini deviren mahcup gelinler gibi ezilip büzüldüler!
2013’e kadar ilkokullarda okutulan öğrenci andının sadece Türklükle ilgili kısımları tartışılırken, CHP’yi Batılı anlamda sosyal demokrat bir parti yapmaya çalıştığı düşünülen Kemal Kılıçdaroğlu tam bu hengamede;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘a “Andımız’ın hangi cümlesinden rahatsızsın?” diye sordu.
Kılıçdaroğlu’nun her sorusuna anında bir cevap vermesi ile ünlü Cumhurbaşkanı her ne hikmetse bu soruyu pas geçti.
Neyse ki Hakan Albayrak üzerine alınarak cevap verdi!
Kemalist öğrenci andına ben de karşı olduğum için bu soruyu üzerime alınıyorum ve cevap veriyorum:
‘Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim’
cümlelerinden rahatsızım mesela.
Tek partili ve Takrir-i Sükun’lu cumhuriyet (!) yolu, yol değildir.
Rengârenk bir toplumu tek renge indirgeme yolu, yol değildir.
Radyolarda Türk müziği çalınmasını yasaklamaya, hatta ‘Şapka İnkılabı’na karşı çıktı diye adam asmaya kadar varan zorla Batılılaştırma yolu, yol değildir.
İnsanların asaletini kafataslarının şeklinde veya damarlarında akan kanda arama yolu yol değildir.
İlahi vahye ‘Gökten indiği sanılan kitapların dogmaları’ demek, sözde Medeni Bilgiler dersinde çocuklara İslam’ın Türkleri uyuttuğu propagandasını yapmak yol değildir.
Kendi heykellerini diktirmek ve şairlere yazarlara kendini
‘Ey Samsun’da karaya çıkan ilah’,
‘Atatürk’ün tapkınıyız’,
‘Atatürk ekber!’ diye ululatmak yol değildir.
Bana göre değildir.
Herkesin tercihi kendine…
Benim yolum olamaz bu.
Mustafa Kemal’in açtığı yolda, gösterdiği hedefe asla yürümeyeceğime ant içerim ben.
Buna saygı gösterilmesini, en azından demokratik tolerans gösterilmesini beklerim.
Benim gibi düşünenlerin çocuklarının yakasından düşülmesini isterim.
Kemalistlerin çocukları Mustafa Kemal’in çizdiği yola ve gösterdiği hedefe mugayir bir davaya mütemadiyen bağlılık yemini etmeye zorlansa, onların hoşuna gider mi?’