Görevi, anayasada (m. 148), anayasaya aykırılıkları engellemek olarak belirlenmiş 15 üyeli Anayasa Mahkemesi’nin bir üyesinin twitter hesabından attığı, mahkemenin ışıklar içerisindeki bir fotoğrafı eklenmiş “Işıklar yanıyor” mesajından, ‘darbe’ iması çıkarmak, “Yağmur yağıyor” cümlesine “Sen bana ‘ördek’ mi demek istiyorsun?” tepkisini vermekten farksız…
Yağmur yağdığına göre yerde su birikintileri oluşacak, su birikintilerinde ne bulunur? Ördekler elbette. Demek ki sen bana…
Lakabı ‘ördek’ olan kişi böyle akıl yürütebilir…
Yine de…
Ne kadar masum gerekçesi bulunursa bulunsun, ‘Anayasa Mahkemesi üyesi’ sıfatını taşıyan birinin, böyle bir mesaj atması doğru değildir.
‘Işıklar yanıyor’ mesajı değil sadece, herhangi bir mesaj…
Anayasa Mahkemesi (AYM) ülkenin en yüksek yargı kurumudur. O kurumun üyeleri kurumun mehabetini korumakla da görevlidirler. Yargıçlar kararlarıyla konuşur, hislerini ve özellikle de siyasi görüşlerini işlerine karıştırmazlar. Herhangi bir konuda kamuoyuyla paylaşmaları gereken bir şey varsa, resmi açıklamayı kurumun başkanı veya başkanvekili yapar.
Üye seçildiği 2010 yılından bu yana geçen 10 yılda ve bir dönem başkanvekilliği de yaptığına göre o sırada, bu gerçekleri idrak edememiş olabilir mi bu kişi?
Hele bir de profesör unvanı da varsa?
Üstelik, üyesi olduğu kurum ile siyaset arasında güncel bir ters çıkar ilişkisi yaşanıyorsa?
Aynı profesör mahkeme üyesi daha önce de bir bakanın mahkeme başkanını hedef alan sözlerine fiili bir gösteriyle cevap vermeye kalkmış, görev yerine bisiklete binerek gitmişti. Gazeteler yazdığına televizyonlar haber yaptığına göre, eylemini duyurma gayreti göstermişti de.
Bu işte bir terslik var.
İki küçük hatırlatma
Ülkemiz siyasi tarihinin en muhataralı dönemlerinin birinden geçiyor. İçte ve dışta meydana gelen gelişmeler yüzünden daha önce hiç bugünkü kadar sıkışma yaşanmamıştı. Her zaman olduğu gibi sıkıntıların üstesinden siyasetle gelinecek. Bu arada da Anayasa Mahkemesi’ne önemli görevler düşmesi kaçınılmaz.
Küçük iki hatırlatma yerinde olabilir.
Siyasetin gündeminde yargının da taraf olduğu bir Halkların Demokratik Partisi (HDP) konusu var. AK Parti ve CHP’den sonra en fazla sayıda milletvekiliyle Meclis’te temsil edilen HDP’nin seçilmiş belediye başkanları birer birer görevden alındı ve yerlerine kayyımlar atandı.
[HDP son yerel seçimlerde (2019) 3 büyükşehir, 5 il, 45 ilçe ve 12 belde belediyesi kazanmıştı. Toplam 65 belediye. Aradan iki yıl bile geçmeden bu 65 belediyeden, 4’ü ilçe ve 2’si belde olmak üzere, yalnızca 6 belediye halen HDP’li başkanlarca yönetiliyor. Diğerlerinin hepsi görevden alındı. Büyük bölümü cezaevlerinde.]
Milletvekilleri de topun ağzında; dokunulmazlıkları kaldırılıp milletvekillikleri düşürülüyor.
Bundan bir adım sonrası HDP’nin kapatılması için süreç başlatılmasıdır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı HDP’yi kapatma sürecini başlatmaya karar verirse konu hangi mahkemenin önüne gelecektir?
Anayasaya göre (m. 69) Anayasa Mahkemesi’nin önüne tabii…
Bu birinci hatırlatma konusu.
İkinci konu daha da çetrefil. Son cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden fazla bir süre geçmediği halde bir sonraki seçim şimdiden siyaset ortamının tartışma konusu. Konu erken seçim beklentisiyle birlikte de tartışılıyor, o konudan bağımsız olarak da. Anayasa başka hiçbir yöne çekilmeyecek biçimde, cumhurbaşkanının yalnızca iki kez seçilebileceğini söylüyor.
[Anayasa m. 102 aynen şöyle diyor: “Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.”]
MHP lideri ‘erken seçim’ tartışmalarına tepkisini duyururken “2023 yılında yapılacak seçimde bizim adayımız Tayyip Erdoğan’dır” bilgisini de verdi.
AK Parti’nin genel başkanı da olan Tayyip Erdoğan iki kez (2014 ve 2018’de) halkın oyuyla cumhurbaşkanı seçildi. Anayasanın ilgili maddesine göre üçüncü kez aday olamaması gerekiyor.
Olabilecek mi, olamayacak mı?
Belli ki, bu konu, seçimin arefesinde tartışılacak. Bazıları, anayasanın açık hükmüne ve o hükmü işlemez kılacak başka bir anayasa maddesi bulunmamasına rağmen, arada sistem değişikliğine gidilmesini gerekçe göstererek, cumhurbaşkanının süresini ‘Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ değişikliği sonrasında yapılan 2018 seçimi ile başlatma görüşünde.
Onlara göre, 2023’te yapılacak seçimle, kazanırsa, Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığında ikinci dönemi başlayacak.
Hukuki bir ihtilaf.
Peki, bu hukuki konu gündeme taşındığında hangi kurum nihai kararı verecek?
Evet, bildiniz, Anayasa Mahkemesi tabii…
AYM’nin 15 üyesinin tamamı son 18 yıl içerisinde göreve geldi. Üyelerin 12’sini bizzat Cumhurbaşkanı atıyor. Geri kalan 3 üye TBMM tarafından seçiliyor; üçüncü oylamada salt çoğunluk yettiği için iktidarın beğendiği adayın seçilme şansı yüksek.
Kurumun yapısı bu.
Ancak böyle bir yapıdan bile her karar iktidarın istediği yönde çıkmayabiliyor.
‘Barış bildirisi’ imzaladıkları için cezalandırılan akademisyenlerin başvurusunda ‘hak ihlali’ kararı verebildi AYM.
En son CHP’den yeniden seçilmiş Enis Berberoğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesinin iptali başvurusundan da ‘hak ihlali’ kararı çıktı AYM’den.
Mehmet Altan ve Şahin Alpay kararlarında da bağımsızlığını korudu mahkeme.
Anayasada (m. 153) “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar” açık hükmü bulunmasına rağmen, AYM kararını tanımayan yerel mahkemeler çıktı.
Mahkemenin itibarı bu tür yanlışların önüne geçilmesi için önemli. Bugün, yarın ve ileride çıkabilecek önemli davaların sühuletle sonuçlanması için de.
AYM’nin itibarını kim koruyacak, onu tartışma konusu olmaktan kim uzaklaştıracak?
Üyeleri tabii…
Fazla geç kalmamalarını dilerim.