Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, Fatma Akın ve Mehmet Eren’in başvurusunda, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine karar verdi. Yüksek Mahkeme, Yargılamadaki hiçbir unsur, yargılamanın bu denli uzamasını haklı kılmamaktadır.” ifadesini kullandı.
Mahkemenin karara ilişkin bilgilendirmesi şöyle: Ş.A. isimli kişinin köyündeki evine iki terör örgütü mensubunun geldiğine ilişkin teyide muhtaç bilginin akşam saatlerinde öğrenilmesi üzerine Jandarma Özel Harekât (JÖH) Timi tarafından Mardin Valisinin onayıyla operasyon yapılmıştır. Saat 20.20-21.00 sıralarında başvurucu Mehmet Eren’in evinin önünde Y.A.nın elindeki hiltinin silah sanılması ve dur ihtarı sonrasında kendilerine ateş edilmesi nedeniyle JÖH Timindeki bazı askerlerin açtığı ateş sonucu başvurucu Fatma Akın’ın eşi Y.A. ile Mehmet Eren yaralanmıştır. Y.A. kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirmiştir.
Nusaybin Cumhuriyet Başsavcılığı yürüttüğü soruşturma sonunda termal kameradan alınan görüntüdeki hiltiyi silah sanmaları nedeniyle Y.A.nın ölümü ile başvurucu Mehmet Eren’in yaralanmasından sorumlu oldukları gerekçesiyle bazı askerler hakkında taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma suçundan kamu davası açılması için hazırladığı fezlekeyi Mardin Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı, hazırlanan fezlekeye istinaden şüpheliler hakkında ceza mahkemesi nezdinde kamu davası açmıştır. Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi) sanıklara ceza verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. Başvurucuların istinaf başvurusu Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesi (Ceza Dairesi) tarafından kesin olarak reddedilmiştir.
Y.A.nın ölümü ve başvurucu Mehmet Eren’in yaralanması sonrasında Mardin Jandarma Komando Tabur Komutanlığınca bir idari tahkikat başlatılmıştır. İdari Tahkikat Komisyonunca hazırlanan raporda tespitlerde bulunularak olayın gerçekleşmesinde herhangi bir personelin idari yönden kusur ve ihmalinin bulunmadığı belirtilmiştir.
İddialar
Başvurucular, güvenlik güçlerinin silahlı güç kullanmaları sonucu meydana gelen ölüm ve yaralanma ile bu olay hakkında yapılan ceza yargılamasının etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
1. Yaşam Hakkının Maddi Boyutu Yönünden
Başvurucular güvenlik güçlerinin hedef gözeterek ateş ettiğinden yakınsalar da sözü edilen iddialarını ikna edici bir delille desteklememişlerdir. Bunun için anılan iddiaya itibar edilemeyeceği değerlendirilmiştir.
Sözü edilen askerlerin saldırıdan korunmak maksadıyla mutlak zorunlu bir durumda ve karşı karşıya kalınan güce nispeten ulaşılmak istenen amaç doğrultusunda orantılı bir biçimde silahlı güç kullanmadığını söylemek güçtür. Bununla birlikte anılan askerler kendilerine ateş eden kişinin şahsında hata ederek Y.A.nın ölümü ile başvurucu Mehmet Eren’in yaralanmasına neden olmuştur. Ceza Mahkemesi, kaçınılmaz bir hataya düştükleri için sanıkların olaydan sorumlu tutulamayacakları sonucuna varmış ancak Kriminal Polis Laboratuvarı (Laboratuvar) tarafından düzenlenen raporda Y.A.ya ait montta bulunan minik delikler etrafındaki atış artıklarının dağılımına göre söz konusu deliklerin yakın atış mesafesinden yapılan atış sonucu meydana geldiği belirtilmesine ve raporda açıklanan hususun başvurucu Mehmet Eren’in askerlerle aralarındaki mesafeye yönelik beyanlarıyla çelişmesine karşın bu çelişkiyi gidermek için Laboratuvardan ek rapor veya farklı bir bilirkişiden rapor almamış; olay yerinde keşif yapmak suretiyle olayı canlandırmamıştır. Hâlbuki olayın gerçekleşme koşullarının tespiti için olay canlandırması bir zorunluluktur. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi başvuruya konu ceza yargılamasındaki bulgulara göre sanıkların içine düştükleri hatanın kaçınılmaz olduğuna ikna olmamıştır.
Başvuruya konu edilen operasyona ilişkin harekât emrinde teröristlerin tesis edebileceği pusu veya el yapımı patlayıcılara dikkat edileceği, köy sakinlerinin dikkatinin çekilmeyeceği, termal kameralardan azami derecede istifade edileceği, terörist tespit edilmesi hâlinde teslim olunması yönünde sesli uyarı yapılacağı, uyarıya riayet edilmemesi durumunda sırasıyla önce havaya, sonra ayaklara doğru atış yapılacağı, ateşe maruz kalınması durumunda ise durmadan ve duraksamadan atışa karşılık verileceği belirtilmiştir. Bu planlamaya uygun olarak üç askere ait tüfeklere termal dürbün takılmış, tim komutanı ise termal el dürbünü taşımıştır. Bununla birlikte operasyon planlanırken ihbarın teyide muhtaç bilgi içerdiği, yani kesin olmadığı, operasyonun köy yerleşim alanında icra edileceği ve operasyonun icra edildiği saat itibarıyla sokakta köylülerin bulunabileceği dikkate alınmamıştır. Nitekim tanık M.Ö.nün olay günü acil bir şekilde operasyona çıkıldığına yönelik beyanı, üçüncü kişilerin yaşamının korunması için gerekli tedbirler konusunda operasyon öncesinde yeterince düşünülmediğini göstermektedir.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.
2. Yaşam Hakkının Usul Boyutu Yönünden
Somut olayda olay sonrası yapılan işlemlere rağmen ceza yargılamasının etkililiğine etki eden önemli eksiklikler göze çarpmaktadır.
Öncelikle Laboratuvar tarafından düzenlenen raporda Y.A.ya ait montta bulunan minik delikler etrafındaki atış artıklarının dağılımına göre söz konusu deliklerin yakın atış mesafesinden yapılan atış sonucu meydana geldiği belirtilmesine ve raporda açıklanan hususun başvurucu Mehmet Eren’in askerlerle aralarındaki mesafeye yönelik beyanlarıyla çelişmesine karşın bu çelişkinin giderilmesi için olay yerinde keşif yapılması suretiyle olayın canlandırılmasına, Laboratuvardan ek rapor veya farklı bir bilirkişiden rapor alınmasına yönelik herhangi bir işlem yapılmamış; başvurucuların olay yerinde keşif yapılmasına yönelik talepleri, dosyanın geldiği aşama ve güvenlik durumu gerekçe gösterilerek karşılanmamıştır. Oysa sözü edilen işlemlerin yapılması, Ceza Mahkemesinin olayın gerçekleşme koşullarını daha sağlıklı bir biçimde tespit etmesine imkân sağlayabilecektir.
Ceza Dairesinin başvurucuların istinaf başvurusunu reddettiği dikkate alındığında ceza yargılaması 5 yıl 3 ay 3 günde tamamlanabilmiştir. Hâlbuki yargılamadaki hiçbir unsur yargılamanın bu denli uzamasını haklı kılmamaktadır. Bu sebeple başvuruya konu ceza yargılamasının daha sonra ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olunan önemli rolün zarar görmesine neden olabilecek şekilde makul bir özen ve süratle yürütülmediği sonucuna varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.