Ana Ben Gidiyorum Düşmana Karşı

Deniz Demirbağ, Çanakkale Savaşlarının seyrini kaldırdığı 215 kiloluk top mermisiyle değiştiren ve Türk milletinin unutulmaz bir zafer kazanmasında etkin rol oynayan Koca Seyit’in torunu Muhammed Yıkar ile Seyit Onbaşı’nın hayatını konuştu.

Ana Ben Gidiyorum Düşmana Karşı

Çanakkale Savaşlarının seyrini kaldırdığı 215 kiloluk top mermisiyle değiştiren ve Türk milletinin unutulmaz bir zafer kazanmasında etkin rol oynayan Koca Seyit’in torunu Muhammed Yıkar ile Seyit Onbaşı’nın hayatını konuştuk.
1889 yılının Eylül ayında Balıkesir’in Havran İlçesi Çamlık (Manastır) köyünde dünyaya geldi. Gürbüz yapılı ve pehlivan görünüşlüydü. Bu nedenle askere gittiğinde adına “Koca” lakabı da eklendi. 

Askerlik yaptığı Çanakkale Boğazı’nın Rumeli yakasında, Kilitbahir denilen mevkide 28’lik Mecidiye bataryasında Seyit ile birlikte kırk kişi vardı. 18 Mart 1918 tarihinde, önce Fransız sonra İngiliz zırhlıları Çanakkale boğazında görüldü. Anadolu ve Rumeli kıyılarından ateş ve dumanlar göklere yükselmekteydi. İngilizlerin en büyük savaş gemilerinden Queen Elizabeth ve Ocean zırhlıları Koca Seyit’in bataryasının bulunduğu Kilitbahir önlerine gelmiş, kıyıyı top ateşine tutmuştu. Koca Seyit, denizde hâlâ ateş püsküren düşman zırhlısına, yerde yatan arkadaşlarına, bir de topa bakmış ve her biri 215 kilo ağırlığındaki mermilere yönelmiş. 215 kiloluk yüküyle 28’lik topun altı basamağını çıkan Koca Seyit mermiyi topun ağzına yerleştirmeyi başarmış, ardından topun namlusunu Ocean’ın üzerine çevirmiş ve topu ateşlemişti. Gemi isabet almıştı. Bu olay üzerine Batarya komutanı Hilmi Bey, derhal Mecidiye bataryasına koşmuş ve topu Seyit’le arkadaşının ateşlediğini öğrenmişti. Komutan Hilmi Bey hemen oracıkta Koca Seyit’e onbaşı rütbesini takıyor; Koca Seyit, “Nasıl yaptın?” sorusuna ise şu cevabı veriyordu: “Cenab-ı Hakkın yardımıyla.”

Bu olaydan sonra Seyit Onbaşı’nın doğup büyüdüğü eski adı Manastır olan köyün adı Seyit Onbaşı’nın anısına Kocaseyit olarak değiştirilmiştir ve burada yer alan Seyit Onbaşı’nın kabri için anıtsal bir alan oluşturulmuştur. Ayrıca Çanakkale Savaşı’ndan arta kalan, savaşla ilgili objelerin ve sergilendiği “Koca Seyit Anıt Müzesi” adında bir de müze vardır.

Seyit Onbaşı’nın torunu Muhammet Yıkar Bey’e “Çanakkale Savaşı’nın seyrini değiştiren, zafer kazanılmasında etkin bir rol oynayan Seyit Onbaşı’nın torunu olmanın nasıl bir duygu olduğunu sorduk.”  “Koca Seyit’in torunu olmak gurur verici ve çok kıymetli bir duygu.” diyen ve Seyit Onbaşı ile olan akrabalık bağının anne tarafından geldiğini belirten Muhammet Yıkar, Koca Seyit’in en büyük kızı Ayşe’nin babaannesi olduğunu ve ninesinin babası Koca Seyit ile ilk defa 9 yaşında tanıştığını söylüyor.

Seyit Onbaşı’nın şahsi eşyalarından onlara kalan hiçbir şey olmadığını söyleyen Muhammed Bey, “Dedemin hiçbir eşyası korunmamış. Sadece şahsına ait üç adet fotoğraf mevcut, onlarda ‘Koca Seyit Anıt Müzesi’nde sergilenmekte.” diye belirtiyor.

Askere gidişi ve oradaki süreci hakkında da konuştuğumuz Yıkar, Koca Seyit’in 1909 yılında askere gittiğini, bu süre zarfında Balkan Savaşları’na ve Çanakkale Savaşı’na katıldığını, toplamda 9 yıl askerde kaldığını söylüyor.
Seyit Onbaşı’nın Torunu Muhammed Yıkar’ın Büyüklerinden Dinlediği Seyit Onbaşı ile ilgili Hikâyeler:

Koca Seyit savaştan sağ olarak köyüne geri dönmüş ama kimseye “Savaş sırasında ben 250 kiloluk bir top kaldırdım da savaşın seyrini değiştirdim.” dememiş. Yıllarca saklamış herkesten. 11 yıl sonra Atatürk bir açılış töreni için Havran’a gelmiş. Açılış bitiminde Atatürk, Havran Nahiye Müdürü’ne “Bu köyde bir Seyit Onbaşı olacaktı, benin onu görmem lazım.” demiş. Nahiye Müdürü, Seyit Onbaşı’nın hangi köyde olduğunu bilmediği için, ne biliyorum diyebilmiş, ne bilmiyorum diyebilmiş. Paşa’nın karşısında öylece tedirgin vaziyette kalmış.

Ertesi gün şubeden ismi, yeri, yurdu öğreniliyor ve iki jandarma yola çıkıyor. Sabah Edremit’ten yola çıkan jandarmalar ancak akşamüstü köye ulaşabiliyorlar. Ulaşıyorlar ama Koca Seyit köyde değil. Dağa kömüre gitmiş. Jandarmalar akşama kadar bekliyorlar. Koca Seyit akşam geç saatte evine yaklaşıyor bakıyor evin önünde iki jandarma. “Ah!” demiş. “Bu gün dağdan kaçıra kaçıra iki çuval kömür getirdim ama burada da zabıt tutulacak.” Jandarmalar “Seyit, kaçma.” diye sesleniyorlar. Koca Seyit “Kaçmıyorum ki asker ağa, suçum ne? “ diyor. Jandarmalar “Hayır, biz eşeğin yükünü değil, seni bekliyoruz.” demişler. Koca Seyit eşeğinin yükünü indiriyor, askerlere soruyor: “Beni niye bekliyorsunuz?” Askerler “Seni Paşa çağırıyor.” diyorlar.

Koca Seyit askerlere “Paşa’nın yanına nasıl giderim, ayağımdaki çarık yırtık, üstüm başımda Ankara’ya layık değil. Oraya gidecek tren param da yok.” diyor. “Paşa seni görmek için Havran’da kaldı.” demişler. 

Bizim köyle Havran arası 12 kilometre, yürüyerek yola koyuluyorlar ve gece yarısı varıyorlar. Vardığında ilk önce Nahiye Müdürü görüyor kendisini, çünkü sabah Paşa’nın yanına götürecek. Nahiye Müdürü bakıyor ki Koca Seyit’in hâli perişan. Geceden bir berber buluyor, tıraş yaptırıyor. Sabah giderken de Nahiye Müdürü kendi ceketini giydiriyor. Koca Seyit uzun boylu olduğu için ceketin kolları kısa geliyor. İki yakası bir araya gelmiyor ama mecburen öylece götürüyor.

İki Gün Yemiş Üçüncü Gün Arkadaşımın Hakkı Diye İade Etmiş

Paşanın yanına varınca “Paşam, hoş geldin!” demiş Seyit. Paşa “Seyit, asıl sen hoş geldin. İki gündür seni bekliyorum. Neredeydin?” demiş. Koca Seyit “Paşam dağda keçilerin yanındaydım. Haberini alınca hemen geldim.” demiş. Paşa “Ne işle meşgulsün?” diye sorunca Koca Seyit “Bir çift öküzüm var, çiftçilik yapıp geçiniyorum.” demiş. Oturmuşlar çay, kahve eşliğinde sohbete. Bu sırada Paşa, Koca Seyit’e “Seyit, sen savaşın seyrini değiştirdin. O anda ne istiyorsun dedik. Çift istiyorum, dedin. İki gün yemiş, üçüncü gün arkadaşımın hakkı diye iade etmişsin. Şimdi buraya kadar gelmişken sana maaş bağlayalım.” diyor. Koca Seyit “Hayır, Paşam biz o an görevimizi yaptık, maaş için değil.” diyerek istememiş. 
Sohbet bitiyor ve tam Paşa kalkarken “Paşam senden bir tek ricam olacak. Ben keçinin ardında meşe odunu topluyorum. Ondan kömür imal ediyorum. Havran ve Edremit’te aşçılara gece kaçak satıyorum. Senin emrinle o ormanda ormancılar önüme geçip baltamı almasa haydi haydi geçinirim.” diyor. 

Bunun üzerine Mustafa Kemal, “Bu işi serbest olarak yapsın, yardımcı olun.” diyor.  Bir müddet hem yapmış hem satmış. Sonra gelen nahiye müdürü onu kaderine terk ediyor. Arayıp sormuyor. Yine eski usul kaçak yapıyor. Ondan sonra da bir zeytinyağı fabrikasında hamallık yapıyor. Hamallık yaptığı yıl üşütmeden dolayı zatürre olup 50 yaşında vefat ediyor. 

Seyit Onbaşı İlk Çocuğunu 9 Yaşında Tanıdı

Koca Seyit’in torunu Yıkar, savaştan dönüşünü ve sonrasını şu sözlerle ifade ediyor: Koca Seyit savaş bittikten sonra Çanakkale’den Havran’a yürüyerek 13 günde dönüyor. Gece geldiği içinde direk evine gitmemiş. Ben bu köyden gideli 9 yıl oldu, ya benim hanımım başka biriyle evlendiyse korkusuyla sabaha kadar evini izliyor. Sabah olduğunda bakıyor, eve giren çıkan yok. O zaman hanımının ismini bağırarak yaklaşıyor tek göz evine. O evde annesiyle birlikte yaşayan Ayşe, annesine seslenildiğini duyunca kapıya çıkıyor. Bakıyor kapıda yabancı biri, hemen annesine gidiyor ve “Anne kapıda yabancı biri var ve bizim köylü değil. Ben ondan korktum.” diyor. Hanımı kapıya çıkıp bakıyor, o bile inanamıyor kocasını gördüğüne. Hanımı “Seyit, biz senin şubeden öldü kâğıdını aldık.” diyor. Bunun üzerine Koca Seyit “Hayır ölmedim, işte sapasağlam döndüm.” demiş. Ondan sonra Koca Seyit hanımına kapıdaki çocuğu soruyor. Hanımı “Çocuk bizim çocuğumuz Seyit” diyor. Ninem anlatırdı bir müddet baba deyip, kucağına bile oturamamış. Koca Seyit’in ilk çocuğu olan Ninem Ayşe ile 9 yaşındaki ilk tanışması böyle gerçekleşiyor.