Tarih: 20.06.2020 23:26

Amerika’yla Savaşalım, Rusya’yla Sevişelim Komitesi

Facebook Twitter Linked-in

 

Türkiye’nin Libya bağlamında yürüttüğü seri askeri ve diplomatik ilişkiler Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika üzerine yapılan kimi yatırım ve hesapları geçersiz kılacak gelişmeleri işaretliyor. General Halife Hafter üzerinden girişilen darbe teşebbüsü, Libya’yı modifiye edilmiş Kaddafi veya klonlanmış Sisi modeliyle ipotek altına alma teşebbüsü Türkiye tarafından akamete uğratılmak üzere de diyebiliriz. Fransa ve Suudi Arabistan’ın, Rusya ve Mısır’ın ortak paydası Hafter’e son beş yılda sarf ettikleri onca askeri, istihbari, diplomatik yatırım çöpe gitmek üzere. Yunanistan’ın gittikçe agresifleşen ve savaş tehditleri içeren beyanları Türkiye tarafından boşuna “dil sürçmesi, kötü bir şaka veya kuru sıkı” şeklinde ironik ifadelerle geçiştirilmiyor.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ve Savunma Bakanı Şoygu’nun 14 Haziran’daki Türkiye ziyaretlerinin son anda ertelenmesi doğrudan doğruya Libya’daki ihtilafların giderilememesiyle alakalıydı. Türkiye her ne kadar Yunanistan ve Mısır’la, BAE ve Fransa’yla yüksek gerilimler yaşıyorsa da Libya’daki asıl tehdit ve tehlike Rusya’nın askeri varlığıdır. Çünkü Yunanistan’ın Ege ve Akdeniz’de, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Libya’da Türkiye ile askeri açıdan karşı karşıya gelebilecek kapasiteden yoksun oldukları aşikar. Fransa’nın bizzat öne çıkmak yerine bir taraftan Avrupa Birliği ve NATO’yu diğer taraftan da Rusya’yı Türkiye’ye karşı kışkırtmak üzere pozisyonlar aldığı ortada. Peki, Libya’da gelişmeler nasıl seyredecek?

Türkiye’ye Haram Ama Rusya’nın Doğal Hakkı

Rusya’nın Suriye’de Tartus’daki deniz Hmeymim’deki hava üslerine Libya’da bir deniz bir de hava üssü katarak Akdeniz’i iki uçtan sıkıca tutmak istediği sır değil. Rusya eski peykleri Gürcistan ve Ukrayna’yı parçalarken, Suriye’yi tümden kontrol altına alırken Amerika, Avrupa Birliği ve NATO’dan ciddi bir tepki görmediği için Libya’yı da baştan sona istediği gibi dizayn etmeye girişti. Avrupa Birliği’nin askeri ve stratejik açıdan acziyet içinde olmasını, Amerika’nın Obama ve Trump dönemlerinde yılgın ve pasif politikalar yürütmesini fırsat bilen Rusya, SSCB dönemindeki egemenlik alanlarına birer ikişer el atıyor.

Petrol, doğalgaz ve silah sanayiinden başka hemen hiçbir iktisadi değer üretemeyen Rusya son dönemde dibe vuran petrol fiyatları dolayısıyla ciddi ekonomik sıkıntılar yaşıyor. Ukrayna, Suriye ve Libya’da sürdürdüğü savaş politikalarının getirdiği yüksek maliyetler Rusya ekonomisini enflasyon-devalüasyon ve işsizlik sarmalına sürüklemiş durumda. Ekürisi İran da Rusya’dan farklı bir durumda değil. Ancak Türkiye’de hem Rusya hem de İran hesabına yükseltilen söylemlere bakacak olursak Rusya ve İran’a yaslanmaktan başka da çaremiz yokmuş.

Türkiye’nin Milli Mutabakat Hükümeti üzerinden Libya’yla yaptığı anlaşmaların askeri eğitim ve işbirliğini de içeriyor oluşu sahadaki dengeleri temelden değiştirdi. Rusya, Fransa ve Mısır’ın Libya’da iyice çıkmaza girdiği bir vasatta Türkiye bir taraftan Amerika’yı diğer taraftan da NATO’yu Serrac Hükümeti’nin meşruiyetine vurgu yapmaya ve uluslararası desteğe ikna etmeye girişti. NATO ve Amerika’nın askeri-fiilen değil ama siyasi-diplomatik destekleri Türkiye’nin ve desteklediği Serrac Hükümeti’nin hareket alanını esnetip genişletti. Rusya, Fransa ve Mısır’ı tek başına dengelemesi mümkün olmayan Türkiye taktik bir dizi hamleyle Amerika ve NATO’yu kendi tezlerini destekler biçimde Libya krizinin çözümüne ortak etti.

Kimin Lejyoneri Olduğunun Ne Önemi Var?

Libya’da Amerika’nın askeri müdahalesi varla yok arasında ama Rusya aynen Suriye’de olduğu gibi doğrudan yıkıcı bir ordu olarak rol alıyor. Hafter demek Wagner, Wagner demek Rusya demektir. Amerikan emperyalizminin işgal ve katliam politikalarına karşı mücadele etme sorumluluğuyla Rusya’nın işgal ve katliam politikalarına karşı mücadele etme sorumluluğu birbirinden ayrıştırılamaz.

Afganistan ve Irak’ta Amerikan emperyalizmine karşı savaşma sorumluluğu neyse Suriye ve Libya’da da Rusya emperyalizmine karşı savaşma sorumluluğu odur. Bazı avanak avcıları, keriz silkeleyiciler “tek ve biricik düşman, büyük şeytan Amerika” söylemleri etrafında Rusya ve Çin’in emperyalist politikalarına karşı verilen mücadeleyi pasifize eden tuzaklar kuruyorlar.

Baş tehdit Amerika’ya karşı Rusya’yla stratejik müttefik olmalıyız” önerileri kimi Maocu-Kemalist kimi Stalinist-Atatürkçü nüfuz casuslarının üfürüklerinden öteye bir anlam taşımıyor. Amerikan askeri olmayacağız elbette. Ama neden Rusya’nın askeri, Çin’in lejyoneri olalım ki? Ama bahsi geçen Maocu-Kemalist ve Stalinist-Atatürkçü cepheye göre kurtuluş Moskova-Pekin hattındaymış, Avrasyacılık muhakkak kazanacakmış. Bir kabustan kaçarken diğer kabusa talip olacak kadar aklımızı kaçırmadık.

Türkiye Washington ve Tel Aviv misyonerlerinin ayartıcı tekliflerine karşı uyanık olmak zorunda olduğu gibi Moskova ve Pekin’den ilham ve talimat alan misyonerlere karşı da uyanık olmak durumundadır. Kendi iç hukukunu, sosyal adalet dengesini, üretim ve tüketim dengesini kurmadan güçlü olunmaz. Suriye ve Libya başta olmak üzere ahlaki karakteri güçlü, adalet ve kuşatıcılık boyutu yüksek aktörlerle iş tutmayı becerdikten sonra despotizm bu bölgenin kaderi olmayacaktır.

Libya’da Hafter’i vurunca Birleşik Arap Emirlikleri feryad ediyor; Sincar ve Kandil’de PKK’yı neden vuruyorsunuz diye. Wagner’in Vatiyye üssünden çıkarıp Sirte ve Cufra’yı kuşatmak üzere hazırlık yapınca en çok Mısır’ın darbeci Generali Sisi telaşlanıyor. Libya’daki darbenin boşa çıkarılması öncelikle darbe tehdidi altındaki Tunus ve Cezayir’i rahatlatır, kan dökücü Esed ve Sisi cuntalarını sarsar. Bu süreç mesafe alırsa Türkiye’ye yönelik kuşatma da İslam coğrafyasına yönelik despotizm dayatması da aşama aşama kırılabilir.

Yeni Akit




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —