Geçen hafta Nashville’deki bir okula yapılan silahlı saldırının üç çocuk ve 3 yetişkinin hayatına mal olması sonrasında silah tartışması tekrar alevlendi. 2017 verilerine göre, dünyada kişi başına düşen silah sayısında 1,2 gibi bir rakamla (takipçileri 0,6’yla Falkland Adaları ve 0,5 ile Yemen) dünya lideri olan ABD’de silahların sınırlanmasını sağlayacak kanunlar bir türlü geçirilemiyor. Sürekli toplu katliamlar yaşanmasına rağmen sorunun çözümü konusunda son derece partizan bir ayrışma var. Cumhuriyetçiler anayasal silah taşıma hakkını aşındıracağı gerekçesiyle herhangi bir sınırlandırmaya karşı çıkarken, Demokratların yüksek kapasiteli otomatik silahları sınırlandırılma çabaları sonuçsuz kalıyor. Silah lobisinin etkisi büyük ama bu konuda mesafe alınamamasının ana sebebi, silah taşıma hakkının anayasanın 2. ek maddesinde koruma altına alınmış ve bu hakkın milyonlar için kimliksel bir mesele haline gelmiş olmasından kaynaklanıyor.
ABD’de silahlanma ve toplu katliamlar konusunda fazlasıyla çarpıcı istatistik mevcut ve son yıllarda önemli bir artış gözleniyor. Geçen sene mayıs ayında Texas eyaletinin Uvalde şehrindeki saldırı 22 ölümle sonuçlanmıştı. 2018’de Florida eyaletinin Parkland şehrinde can kaybı 17 olmuştu. 2012’de Connecticut eyaletindeki Sandy Hook İlkokulu’ndaki facianın bilançosu ise 28 idi. Medyanın yoğun ilgisini çeken okul saldırılarının dışındaki saldırıların bilançosu da hayli kabarık. Yalnızca 2023 yılı içerisinde 130’dan fazla toplu saldırı gerçekleşirken bu rakam geçtiğimiz yıl için 648 olmuş. Pandeminin ilk yılı olan 2020’de ülkede birincil ölüm nedeni motorlu araç kazaları olurken ikinci sırada 45.222 kişinin ölümüyle sonuçlanan ateşli silah bağlantılı ölümler var. Çocuk ve ergen nüfus arasında ateşli silah bağlantılı ölümler ilk sırada.
Özellikle okullarda gerçekleşen silahlı saldırılar toplumsal infiale yol açarak siyasetçilere yoğun baskı oluşmasını sağlıyor. Ancak siyaset kurumunun çözüm üretmesini zorlaştıran meselelerin başında silah taşımanın anayasal hak olması yer alıyor. Anayasanın 2. ek maddesi aslında Amerika’nın kuruluş aşamasında eyaletlerin kendilerini koruyabilmeleri için milis bulundurma haklarının tanınması bağlamında kabul edilmiş. Zaman içerisinde bununla ilgili davalarda Anayasa Mahkemesi’nin içtihat kararlarının bireysel koruma için silah edinme hakkını defalarca teyit etmesi anayasal korumayı güçlendiriyor. Ulusal Tüfek Birliği’nin (NRA) anayasal korumaların devamı için verdiği lobi mücadelesi son derece etkin ve özellikle Cumhuriyetçi Kongre üyelerinin birçoğu bu grubun hedefinde olmak istemiyor.
Demokratların ateşli silahların sınırlandırılmasıyla ilgili herhangi bir çabasının başarılı olması silah hakkı savunucuları arasında sınırlamaların arkasının geleceği korkusunu beraberinde getiriyor. Bu konu üzerinde siyasi polarizasyonun yüksek olduğunu ve Trump gibi birçok siyasetçinin tabanlarına ‘federal hükümet silahları elinizden almak istiyor’ söylemiyle oy toplamaya çalıştığını hatırlamak gerekiyor. Öte yandan sol progresif hareketin lideri olan Bernie Sanders gibi bir siyasetçinin bile bu konuda zorlandığı görülüyor zira kendi eyaleti Vermont’ta avcılıkla geçinen ve silah hakkına düşkün çok fazla seçmen var. Cumhuriyetçi siyasetçiler kanunlara uyan sorumlu vatandaşların silah hakkının aşındırılmasının bu vatandaşları cezalandırmak anlamına geleceğini savunuyor. ABD kırsalının önemli bir gerçeği olan silah hakkına karşı çıkıyor görünmek birçok siyasetçi için maliyetli hale geliyor.
Toplu katliamların yarattığı infial sonrasında kamuoyunda yoğun bir baskı oluşsa da çözüm konusunda anlaşılamıyor. Cumhuriyetçiler saldırganların profillerine bakarak akıl sağlığı meselesine daha fazla eğilmeyi ve okul gibi kamuya açık mekanlarda silah taşıyan daha fazla güvenlik görevlisi olması gerektiğini savunuyor. Hatta bazı eyaletlerde silahlı saldırı durumunda ne yapmaları gerektiğine ilişkin eğitimlerin yanı sıra öğretmenlerin silahlandırılmasını önerenler de var. Demokratların çözümü ise silaha ulaşımın çok daha zor hale getirilmesi ve yüksek kapasiteli otomatik ve yarı otomatik silahların yasaklanması. Alkollü içki alma yaşının 21 olmasına karşın 18 yaşında silah alınabilmesi ve bazı eyaletlerde sicil soruşturması gerekmemesi Demokratların üzerine düştüğü konular arasında. İki tarafın bu kadar birbirine zıt çözümler önermesi anayasal koruma aşındırılmadan makul bir sınırlama üzerinde mutabakatı imkânsız kılıyor.
Biden’ın 2021’deki Atlanta ve Boulder saldırıları sonrasında yüksek kapasiteli saldırı silahlarını yasaklama önerisinin nispeten başarılı bir tarihsel örneği var aslında. 1994’te Clinton döneminde her iki partinin desteğini alan ve yüksek kapasiteli silahları 10 yıllığına yasaklayan bir yasa geçirilmişti. Araştırmalar yasağın genel cinayet oranlarını azaltmakta pek etkili olmadığına ancak toplu katliamların %70 civarında azalmasında rolü olduğunu gösteriyor. Buna rağmen kültür çatışmasının sembolü haline gelen silah meselesinde bir orta yol bulunamamasının sebebinin giderek derinleşen siyasi kutuplaşma olduğunu söyleyebiliriz. Trump’ı en çok destekleyen az eğitimli beyaz erkek Amerikalılar ülkede çoğunluk olmalarına rağmen çok kültürlülük, din, cinsiyet ve ırk konularında kendilerini kuşatma altında hissediyor. Silah edinme hakkını da bu kuşatmanın yeni bir cephesi olarak gören bu kesimlerin karşısında çeşitliliği, sekülerliği ve cinsiyet haklarını savunan daha esmer kitleler var. Merkeze yakın siyaset alanının uzun zamandır erimesi ve bunun getirdiği kutuplaşma, uzlaşı imkanını yok ederek Amerika’nın silah hakkında ısrar etmesine neden oluyor.