Güveni yeniden kazanmak için sonraki yönetimin yöresel ırkçılık ve ekonomik eşitsizlikle yüzleşmesi gerekir. İyi işler yeniden çoğu Amerikalıya açık olmalı, üniversite diploması olmayanlara bile. Bu hataları düzeltmek Amerikan demokratik kurumlarına duyulan güvenin onarılması yolunda önemli bir adım olacak.
DARON ACEMOĞLU / 19 HAZİRAN 2020
ABD kurumlarının 2020’nin ilk yarısındaki hızlı çözülmesi Donald Trump’ın başkanlığının çalkantılı standartlarına göre bile dikkat çekici. Önce azil soruşturması Trump ve müttefiklerinin Ukrayna liderlerinin Trump’ın siyasi rakibi eski başkan yardımcısı Joe Biden’ın ailesine soruşturma açmaya ikna etmek için ülkeye yapılacak 400 milyon dolarlık askeri yardımı nasıl askıda bıraktığını gözler önüne serdi. ABD Anayasasının Trump’ı sınırlayacağına hala güvenenleri daha da şoke eden gelişme Cumhuriyetçi çoğunluklu Senato’nun başkanın aleyhindeki tüm delilleri dinlemeye bile isteksiz olmasıydı. Ardından Trump’ın azil soruşturmasında şahitlik yapan, Avrupa Birliği Büyükelçisi Gordon Sondland ile Ulusal Güvenlik Konseyi (UGK) Avrupa İlişkileri müdürü Yarbay Alexander Vindman’ı küstahça kovması geldi. Vindman’ın ikiz kardeşi bile UGK’deki görevinden atılmaktan kurtulamadı. Daha sonra, son üç ayda görevden alınacak beş başmüfettişten biri olan Başmüfettiş Michael Atkinson kovuldu.
Azil soruşturması ve sonrasında yaşananlar sadece başlangıçtı. Milyonlarca Amerikalıyı daha çok etkileyense Trump yönetiminin yeni korona virüsünün yayılmasıyla ilgili uzman uyarılarını dikkate almaması oldu. Başkanın koruyucu ekipman stoklarını doldurup ulusal bir test stratejisi ortaya koymak yerine pandemiyi hafife alarak virüsün yayılmasını hızlandırması, şu anki verilere göre 100.000’den fazla Amerikalının canına mal oldu.
Pandeminin etkileri sürerken başka bir trajedi yaşandı: Minneapolis, Minnesota’da beyaz polisler Afrikalı Amerikalı George Floyd’u gaddarca katlederek hala devam eden kitlesel protestoların fitilini ateşledi. Bir defasında beyaz üstünlükçülerini “çok iyi insanlar” diye tanımlayan bir liderin bu krizde bir başkana yaraşır şekilde davranması beklenemezdi. Fakat Trump’ın birçok ABD şehrini saran huzursuzluklara tepkisi kendi standartlarıyla bile şoke edici oldu. Trump protestocuları şeytanlaştırıp onlara karşı göz yaşartıcı gaz kullanımını teşvik ederek (öyle görünüyor ki basına poz vermek için) orduyu sevk edecek 1807 isyan yasasını uygulama tehdidinde bulundu.
Kademeli Bozulma, Ani Çöküş
Güneş de yükseliyor: “yavaş yavaş, sonra aniden.” James Robinson’la son kitabımız The Narrow Corridor’da savunduğumuz gibi demokratik kurumlar devletin farklı erkleri (yasama ve yargı) tarafından ve ister seçimlerde oy kullanmak isterse protestolarla baskı kurmak şeklinde olsun sıradan vatandaşların siyasal davranışlarıyla ince bir denge ve denetleme mekanizmasını mümkün kılarak liderleri kısıtlar. Ama demokratik kurumlar taviz, işbirliği, hakikate saygı gibi normlara dayanır ve aktif, özgüvenli vatandaşlar ile özgür basın tarafından güçlendirilir. Demokratik değerlere saldırılıp basın ve sivil toplum etkisizleştirildiğinde kurumsal koruma gücünü kaybeder. Bu şartlar altında iktidardakilerin yetki aşımları cezasız kalır veya normalleştirilir. Böylece denge ve denetleme mekanizmalarının kademeli aşınması ani kurumsal çöküşe zemin hazırlar.
Hugo Chávez yönetimindeki Venezuela’nın hikayesi böyleydi. Chávez, 1998’de başkan seçilmesinden önce bile siyasal normları çiğneyip ülkeyi kutuplaştırmaktan çekinmiyordu. Zira ulusal şöhretini 1992’de Venezuela’nın demokratik seçimlerle seçilmiş başkanına karşı askeri darbeye girişerek kazanmıştı. İktidara gelince ülkenin “can çekişen” dediği anayasasını bir kenara itti, Yüksek Mahkeme ve Millet Meclisinin yetkilerini daralttı, başkanlık süresinin sınırlarını kaldırdı ve nihayet kendi yetkilerini genişletmek amacıyla bir anayasal reform süreci başlattı. Bu yüzyılın ilk yıllarında Chávez ve müttefikleri kurumları devre dışı bırakarak yargıç ve bürokratları görevden alma yetkisi elde etti. Bu yetkiler Chávez’in giderek diktatörleşen yönetimine zemin hazırladı.
Rusya ve Türkiye de benzer kademeli, ardından ani kurumsal çöküşler yaşadı. Başkan Vladimir Putin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan muhalefeti şeytanlaştırarak demokratik norm ve kurumlara saldırmaya başladı. Sonra tehdit, tasfiye ve yandaşların atanmasının bir birleşimiyle yargı ve bürokrasinin kanatlarını kırparak kendi mutlak yetki gasplarının yolunu açtılar. Putin ve Erdoğan’ın görevlerinin ilk yıllarında yapabildikleriyle şimdi yanlarına kâr kalan davranışları arasında dağlar kadar fark var.
Şu anda ABD, Trump’ın başkanlığının başlarında benimsediği bu otoriteryenizm el kitabının son bölümlerini yaşıyor. Rusların ABD seçimlerine müdahalesiyle ilgili kaygıları görmezden gelen, vergi iadelerini açıklamayı reddeden, açıkça ailesinin finansal çıkarlarına hizmet edecek politikalar yürüten, Hispanik ve Müslüman Amerikalıları düşmanlaştıran, komplo teorilerini savunan ve durmadan basına yalan söyleyen Başkan, çiğnenmedik bir demokratik yönetim normu bırakmadı. Bu hamleler başkanı sınırlaması beklenen kurumları zayıflatmakla kalmayıp ABD’li seçmeni daha da kutuplaştırarak Demokratların başa gelmesinden korktuğu için Trump’ı kayıtsız şartsız destekleyen bir taban yarattı. Birçok Amerikalının ülkelerinin demokratik kurumlarına olan güvenlerini yok eden Trump, bu denetim mekanizması görevi gören kurumları tek tek yıkmaya başladı.
ABD, üç buçuk yıllık kademeli bozulmanın ardından şimdi kurumsal çöküşün ani aşamasının eşiğinde olsa da Trump henüz kendisini tüm sınırlamalardan kurtarabilmiş değil. Hala hukuksuz kararnamelerini durdurmaya istekli federal hakimler ve en azından en menfur davranışlarına itiraz edecek bazı bürokratlar var. ABD ordusu ve Ulusal Muhafızları protestoculara karşı kullanmakla tehdit ettikten sonra Savunma Bakanı James Mattis’ten işittiği güçlü azarın da gösterdiği gibi silahlı kuvvetler de kendisini sınırlandırabilir. Ama Amerikalıların demokrasilerini kurtarmak için orduya yaslanması üzücü olur. Gidişat başkanın yetkileri üzerindeki denetimlerin artması değil azalması yönünde. Son kalan kısıtlamalar da giderse otokrasiye düşüş ani olur.
Gidişatın Düzeltilmesi
Kurumsal bozulma sürecinin hiçbir yönü kaçınılmaz değil. Tarih tıpkı kurumlarını yok eden ülke örnekleriyle olduğu gibi onları yeniden inşa eden örneklerle de dolu. Arjantin, Brezilya, Şili ve Uruguay zalim ve çoğu zaman yolsuz askeri yönetimlerle geçen yılların ardından demokrasiye geçiş yaptı. Ama bu tarz geri dönüşler yapan ülkeler için kurumları yeniden inşa süreci çoğu zaman yavaş, sancılı ve belirsiz olur. Arjantin hala Peronist iktidarın on yıllarının izlerini taşıyor ve Başkan Alberto Fernández ile yardımcısı Cristina Fernández de Kirchner yönetiminde demokrasiden daha da uzaklaşıyor olabilir. Brezilya ve Şili gibi görece başarılı demokratik geçiş süreçleri yaşayan ülkeler bile ilkinde popülist otoriter Başkan Jair Bolsonaro’nun iktidarına yol açıp ötekinde geçen yılki kitlesel protestoları tetikleyen toplumsal çatışma kalıntılarıyla baş etmek zorunda kalır.
ABD’nin dağılmakta olan kurumları tamamen çökmeden önce bir süre ayakta tutma konusunda tecrübesi var. İlerici Dönemin köklü siyasi reformları senatörlerin doğrudan seçilmesi kuralını getirip büyük şirketlerin ekonomik ve siyasi güçlerini sınırlandırdı. Sonraki reformlar yolsuzluğa yönelerek 1940’lara kadar birçok Amerikan şehrine hâkim olan siyasi makineleri söktü. 1950 ve 1960’larda ise ABD bugün de gelişigüzel süren, Afro-Amerikalılara yönelik iki asırlık siyasal ve ekonomik ayrımcılığı sancılı ama büyük oranda barışçıl yollardan tersine çevirme sürecini başlattı. Tüm bunlar demokratik kurumlara güveni tesis eden normları güçlendirerek siyasal yapının iyileşmesine yardımcı oldu.
Başka bir gidişat düzeltme bugün de mümkün ama Trump’ın Kasım’daki ABD başkanlık seçimlerini kaybetmesine bağlı. Latin Amerika ülkelerinin siyasi kriz zamanlarında kendilerini kurtaracak bir seçim sandıkları yoktu. ABD’nin var. Ama Demokrat aday Joe Biden gelecek seçimleri kazansa ve Trump da koltuğunu kavgasız devretse bile Biden yönetimi öncelikle Trump’ı başa getiren derin yapısal sorunları gidermediği sürece çözmeye gücünün yetmediği zararlarla karşı karşıya kalacak.
ABD kurumları Trump’ın saldırılarına karşı savunmasızdı çünkü halkın onlara duyduğu güven bir süredir sessizce zedeleniyordu. 2. Dünya Savaşı’ından otuz yıl sonra dahi büyüme sadece hızlı değil en azından beyazlar arasında adil paylaşılıyordu ve böylece çoğu Amerikalı üniversite diplomaları olmasa bile iyi işler bulabiliyordu. Ama bu kazanımları daha da yaygın bir şekilde dağıtıp Afro-Amerikalıları Amerikan rüyasına dahil etmek yerine ABD ekonomik kurumları son otuz yılda daha az kapsayıcı hale gelirken siyaset daha çok paralı çıkarların güdümüne girdi. Yöresel ırkçılık sürdü ve ekonomik eşitsizlik derinleşti. Bunlar da Amerikalı farklı gruplar için bambaşka sonuçlar doğurdu. 2008 finansal krizi ve sonrasındaki banka kurtarma politikaları eşitsizliğe doğru gidişatı hızlandırıp Kongre, yargı, Merkez Bankası ve düzenleyici kurumlara derin bir güvensizlik duyulmasına neden oldu.
Güveni yeniden kazanmak için sonraki yönetimin yöresel ırkçılık ve ekonomik eşitsizlikle yüzleşmesi gerekir. İyi işler yeniden çoğu Amerikalıya açık olmalı, üniversite diploması olmayanlara bile. Bu hataları düzeltmek Amerikan demokratik kurumlarına duyulan güvenin onarılması yolunda önemli bir adım olacak. Fakat yeni yönetim aynı zamanda bürokratik uzmanlık, ehliyet ve özerkliğe bağlılığını da iki katına çıkarmalı. Halkın çıkarları yerine başkan veya başka bir politikacının çıkarlarına hizmet eden kurumlar halkın güvenini kazanamaz. Amerikalılar daha iyisini hak ediyor. Umulur ki seçim sandığını ve gerekirse sokakları kullanarak daha iyiyi elde ederler.
____
Bu yazı Foreign Affairs sitesinde yayımlanmış olup, Mustafa Kaymaz tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.
Prof. Dr., Massachusetts Institute of Technology
PERSPEKTİF