Ekranlara yansıyan bir – iki sokak röportajında, halkın basbayağı inandığını görünce yazmak şart oldu dedim kendi kendime.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın farklı platformlarda seslendirdiği, iktidar politikacılarının da tekrarladığı o sözleri kastediyorum:
“Milletimiz markette, pazarda alışık olmadığımız derecede yüksek fiyatlarla karşılaşmaktadır. Avrupa ülkelerinin çoğu bizden daha vahim tablolarla karşı karşıyadır. En gelişmiş ülkelerin yöneticileri bile vatandaşlarına refah seviyelerinin düşeceğini söylemektedir.
“Şu an Avrupa’ya bakalım, İngiltere’de Avrupa’da, ABD’de raflar boş. Elhamdülillah bizde, bolluk, bereket yoluna devam ediyor.”
Şimdi bu durumda ne diyebilirsiniz ki? Bu durumda MHP’li Baki Ersoy’un öyle durup dururken enflasyonun yüksekliğinden şikâyet etmesi de hadsizlik oluyor, Bülent Arınç’ın “Normal şartlarda ayda iki kilo et yiyorsak yarım kilo yeriz” diye seslenen kendi partisinin milletvekiline “Ulan 2 kilo et kaç para eder biliyor musun sen?” diye sorması da…
Şunun şurasında “Dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasına girmeye, yeni kızıl elmamıza kavuşmamıza” ne kaldı ki?
Manav’da, pazarda normalinin fiyatına gücü yetmediği için evine hiç olmazsa çıkma sebze - meyve götürmeye çalışan garibanın bile Amerikan halkına, Avrupalı milletlere acıyası geliyor. Onların rafları bomboş, yani bu demek ki çıkmalarını bile bulamıyorlar.
Ne yapsak, ne etsek. Ne de olsa merhametli milletiz, hem Ramazan’dır, sevaptır, 10 milyon mülteciye, birkaç on milyon Amerikalı, Avrupalı daha ilave edilirse ne olur ki? Kızılay’ımız oluştursun yardım konvoylarını, yola çıkarsın.
Bir de zenginin düşkünlüğü daha zordur. Adamlar 30 bin, 40 bin lira kişi başına milli gelire rağmen zorluk yaşıyorlar. Onları enflasyonun yılda bir puan bile artması rahatsız eder, şunun şurasında yüzde 5 olmuş, 6 – 7 olmuş, bunalmazlar mı? Biz dayanıklıyız ne de olsa, öyle aylık 10 puan yükselmesi, yıllık 60-70’lere çıkması, akaryakıta her gün bir – iki lira zam yapılması, sebze fiyatlarının ürkütücü olması etkilemez bizi. Acı patlıcanı kırağı çalmaz ne de olsa. Hem binmeyiveririz arabamıza, yürüyüş yapmak sağlığa yararlıdır ne de olsa… Sebze de yemeyiveririz. Zaten çocuklara brokoli yedirmekte zorlanmıyor muyuz? Makarna yemek milli sporumuzdur. Kıymayı, ya da salçayı da koklatırsak oh ne ala… Bizler ekmek arası salça ya da çemen katığı ile büyümedik mi?
Hem öyle, fakirlikten yakınmak bize yakışmaz. Ne güzel Devlet Bahçeli’mizi dinleriz, her şey hallolur.
“Cumhurbaşkanı nasıl yaşıyor, Saray’da hayat nasıldır? O iftarlar kimin parasıyla veriliyor” gibi sorular fitne fücurdur. Vatandaşın kafasını karıştırmak için muhalefetin ürettiği şeylerdir. Saray tabii ki farklı olacak. İtibardan tasarruf olur mu?
Biz büyüklerimizin nasıl yaşadığına bakmayız. Gerekince elimizdeki avucumuzdakini de veririz, ta ki büyüklerimizin yüzü düşmesin. Ne olacak hanelerde kuru ekmek acı soğanla yaşanır, ama diyelim Cumhurbaşkanı sofrası farklı olmalı. Milletvekili lokantasında da yemekler nerede ise bedava denecek fiyatla veriliyormuş sayın vekillerimize… Biz evet, geniş gönüllü insanlarız, öyle başkasının sofrasında ne yendiğine – nasıl yendiğine bakmayız. Hem onlar bizim vekillerimiz, onlara iyi bakmalıyız ki, Meclis’te gerektiğinde dövüşmek gibi her şeye dayanıklı olsunlar…
İktidar çevresinde olup da, fukara sofralarında yaşananlara yüreği dayanmayan birileri varsa, onlar da sadece yutkunmalı. Öyle ulu orta konuşmak gibi bir hadsizliğe yönelmemeli. Bakın Bülent Arınç “Doğrucu Davut” olunca “kötü adam” olunacağını nasıl da biliyor. Nitekim dokuz köyden kovulmuş durumda, ama yine de “Lider tutkusu”ndan taviz vermiyor.
“Ramazandır, sevaptır” dedim ya yukarda, kim bilir belki Amerikalıların, Avrupalıların uzun zamandır “soğuk” olan “kalpleri ısınır” bize karşı, bizim yardım konvoylarını görünce…
Bilmiyorum içinizde, “Amerikalılar, Avrupalılar mı, daha beter olsunlar” diyecek olan var mı, ne de olsa onlarla kadim bir hesaplaşmamız vardır, ama insaniyet namına bir şeyler yapmak her şeye rağmen iyidir. İnsanlık bizde kalsın, siz bize F-16 vermekte ayak sürüyorsunuz ama biz size konvoy konvoy yardım gönderiyoruz… demek lazım.