Afrin´e yönelik söylemlerin önemli bir kesimi kötü niyetle yapılmış ciddi bir saptırma gayreti değilse eğer büyük bir yanlışlık, hedef ve düşmanı belirlemede felaket düzeyinde bir şaşkınlık olarak öne çıkıyor. Öncelikli sorumuz şu: Afrin´deki PKK/PYD varlığını destekleyip büyüten ve onu Türkiye´ye karşı bir tehdit unsuru olarak kullanan hangi devlet(ler)?
Evet, Suriye´nin kuzey hattı neredeyse kesintisiz bir şekilde Türkiye´yi kuşatmaya, Sünni Arap ve Türkmen unsurlarla teması tümden kesmeye yönelik bir PKK/PYD koridoru olarak inşa ediliyor. Ancak bu PKK/PYD koridorunun inşasında Amerika kadar Rusya´nın da rol oynadığını unutmayalım. Herkes gayet iyi biliyor ki; Amerika ve Rusya arasında PKK/PYD´ye ilişkin en önemli ihtilaf Türkiye´nin güvenlik kaygılarının nasıl giderileceği değil örgütü kimin kontrol edeceğiyle alakalıdır. Bu sebeple Afrin´e yönelik askeri harekât planları her ne kadar ?30 bin kişilik sınır ordusu? kurulacağı resmi beyanlarına yönelik sert bir tepkiyi barındırıyor olsa da Amerika üzerinden Rusya´ya, Rusya üzerinden de Amerika´ya elde tuttukları PKK kartına tahammül gösterilmeyeceğine dönük bir kararlılık mesajıdır.
Hayret verici manzara ise Afrin´deki PKK/PYD tehdidini Rusya´nın koruyup kolladığını dahi ifade etmeyen analizlerin, bundan inatla imtina eden propagandif söylemlerin yarış halinde olmasıdır. Oysa Afrin´de hemen hiç Amerikan askeri varlığı bulunmuyor. Ancak bu bölgeyi kontrollü bir biçimde PKK/PYD hâkimiyetine teslim ettikleri Temmuz 2012´den bu yana Rusya ve Esed rejiminin kurduğu askeri garnizonlar da halen faal durumdalar. 2014 Ocak´ında ancak bu koruma kalkanı altında Haseke ve Aynelarap (Kobani)a uzanan özerk yönetimler ve kantonlar silsilesinin ilk adımı olmuştu Afrin.
Türkiye´nin güvenliği açısından Afrin´i stratejik değil taktik bir hedef olarak görmek gerekir elbette. Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan´ın askeri harekâtın hızla yaklaştığına dair sözlerinin hemen ardından Amerikan Yönetimi Afrin´deki PKK varlığını desteklemediklerini kamuoyuna deklare etti. Ne var ki Rusya halen sessizliği koruyor ve malumu yani Afrin´deki PKK varlığını besleyip büyüttüğü gerçeğini ikrar etmiyor. Rusya açısından şaşırtıcı bir şey yok. Lakin neden Türkiye´de birileri tıpkı Amerika gibi Rusya´nın da PKK/PYD üzerinden Türkiye´yi tehdit ettiğini, saldırıları organize ettiğini gölgede bırakma, gündem dışında tutma gayretkeşliği içerisinde? Enerji, ticaret, turizm, silah veya başka türden anlaşmalar yapılıyor olsa dahi Rusya´nın veya başka bir devletin şu veya bu örgüt üzerinden yürürlükte tuttuğu şantaj, tuzak, yıpratma ve güvenliği sarsıcı saldırılarını örtmek ne anlama geliyor?
Türkiye güvenliğini teminat altına almak için Amerika´nın tehditleriyle mücadele etmek mecburiyetinde olduğu gibi Rusya´nın tehditleriyle de mücadele etmek mecburiyetindedir. Gelin görün ki Rusya´yı temize çıkarmak, ülkenin güvenliğini temin edecek biricik dost devlet olarak lanse etmek, işlediği insanlık suçlarını görmezden gelmek pek bi moda olmuş durumda. Afrin´e ilişkin onca askeri, stratejik ve diplomatik tahlil sıralanıyor arka arkaya amma velakin gelin görün ki Rusya´ya dair içinde bir şeyler bulmak mucize kabilinden sayılıyor handiyse.
Devşirme ve İtirafçıların Propagandası
Korkmaya, çekinmeye veya kaygılanmaya hiç hacet yok! Rusya´nın işgal ve katliam suçlarını teşhir edip kınamak, tehdit ve saldırganlık içeren politikalarına karşı dik durmak, PKK ve Esed rejimi marifetiyle giriştiği terör ve sabotaj eylemlerine dikkat çekmek asla aleyhimize değil bilakis lehimize sonuçlar doğuracaktır. Türkiye´nin Amerikan tehditleri karşısında Rusya´ya, Rusya´nın tehditlerini dengelemek üzere Amerika´ya olan temayülü stratejik değil olsa olsa taktik düzeyde hamleler olabilir. Fakat görülen o ki birileri fena halde kendilerini içeride ulusolcu-Kemalist oligarşik unsurlarla dış politikadaysa Rusyacı-Avrasyacı söylemlere kaptırmış durumda. Ağızlarından düşmeyen bir dizi arkaik Kemalizm-Atatürkçülük güzellemeleri, Amerikan emperyalizme karşıtlık maskesiyle takınılmış melankolik Rusya meşkleri.
PKK/PYD´nin öncelikli bir tehdit unsuru olduğu tartışma dışıdır. Bununla beraber mesele Afrin´i, Kobani´yi, Haseke´yi aşan bir Suriye krizidir ki merkezinde Rusya ve İran´ın tahkim etmek üzere işgal ve katliamlara giriştiği Esed rejimidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu´nun birkaç kez vurguladığı üzere Afrin´le birlikte Münbiç hatta Fırat´ın doğusu askeri operasyonun hedefi olarak işaret ediliyor. Arkasında duran devletleri hesap edince askeri harekâtın zorlu ve riskli bir süreç olacağından şüphe yok. Mamafih seferberlik duygularıyla moral vermek üzere ortada fol yokken, yumurta yokken devreye sokulan erken ve kolay zafer ilanları fayda değil tahmin edilenden daha çok zarar verebilir. Üstelik kimi askeri-strateji kimi diplomasi alanında uzman sıfatıyla beyanat veren birilerinin tehdit unsurlarını sürekli bir biçimde ve ısrarla hafife alıcı ?çapulcu, yağmacı, eşkıya çetesi? vs. nitelemelerle anarak, ?hızla dağıtılırlar, kolayca sökülüp atılırlar? gibi kehanetlerle kamuoyunda çarpık bir algı oluşturuyor.
Trol ve amigo mantığıyla temayüz eden devşirme ve itirafçı tiplerin propaganda mantığıyla kaleme aldıkları yazılara ve beyanatlara karşı hassaten duyarlı olmak icap ediyor. Mesela Afrin operasyonu için sınıra sev edilen tankları mevzu yaparak, ?Amerika savaşı kaybetti bile?? hükümleri vererek emperyal güçlere erken yenilgiler isnat etmek gönle hoş gelse de hakikate uygun değil. Rusya´nın nüfuz alanındaki Afrin´e operasyonu konuşurken bile ?Türkiye´nin bekasını tehdit eden güç ABD´den başkası değil? propagandaları yapabilenler kirli ve karanlık işler çeviriyor olabilir ancak. Üstelik Amerika´nın ?siyasi ordusu´ diye AK Parti ve MHP dışında Meclis´te bulunan diğer partileri acımaksızın, gözünün yaşına bakılmaksızın imha etmeyi teklif eden Pelikan söylemi sadece siyaseti değil bütün bir ülkeyi ateş çukuruna sürüklemeye azmetmiş bir kudurganlığı temsil etmektedir.
Ülke ve toplumun tehdit altında olduğu dönemlerde normal zamanlarda olduğundan daha çok hukuka, şeffaflığa, şefkate, müsamahaya ihtiyaç olur. Risk ve tehdidin büyümesine paralel olarak ülke içerisinde tasfiyeye değil tahkime yönelmek en makul ve yapıcı tercih olacaktır. Meydanı Amerika´yla rekabet adına Rusya güzellemesi yapanlara, PKK´ya karşı milli birlik ve beraberliği savunmak namına Esed rejimine yaltaklananlara bırakmak sefil bir intihar yöntemi olur çünkü.