Altılı masayı çatlamanın eşiğine getiren algı

Nihal Bengisu Karaca, haberturk.com’da “Altılı masayı çatlamanın eşiğine getiren algı” başlıklı bir yazı kaleme aldı

Altılı masayı çatlamanın eşiğine getiren algı

“Altılı masa” da gerilim var.

CHP’li Gürsel Tekin’in “HDP’ye bakanlık verilebilir” açıklaması nedeniyle masanın iki büyük partisi CHP ve İYİ Parti arası görünür biçimde gerildi.

Daha önce Dursun Çiçek tarafından da dile getirilen bu fikir Gürsel Tekin tarafından dillendirilince tanınmış İYİ Partili simalar sosyal medyadan çok ağır tepki verdiler.

Sebep ‘zamanlama’ olsa gerek.

O zamanlama da şu: Altılı masa üyeleri her toplantı sonrasında “Aday konusu hiç açılmadı” açıklaması yapıyor, ancak CHP’nin bazı etkinliklerinde Kemal Kılıçdaroğlu ‘fiilen’ cumhurbaşkanı adayı gibi kabul görüyor, “Büyük ihtimalle Kılıçdaroğlu aday olacak” cümlesi her yerde zikrediliyordu.

Gürsel Tekin’in HDP çıkışından sonra Yeniçağ’a röportaj veren Meral Akşener’in ifadelerinden anlaşılıyordu ki, İYİ Parti sadece Gürsel Tekin’in HDP açıklamasından rahatsız değildi, satır aralarında İYİ Parti’de Kılıçdaroğlu’nun adaylığı meselesinin ‘netleşmiş gibi’ davranılmasından da rahatsızlık vardı.

Esnaf ziyaretlerinde çekilen videolar, sokak röportajları derken bir anda ortalığı “Halkımız Mansur Yavaş’ı istiyor” temalı sosyal medya paylaşımları sardı.

Ne tesadüftür ki, İYİ Parti’den ayrılarak yeni parti kuran, mültecileri mancınıkla Suriye’ya atma gibi fantezileri olan Ümit Özdağ da aylar önce Mansur Yavaş’ın aday olması gerektiğini söylemişti. Özdağ bunu yaparken Ekrem İmamoğlu’na çok ağır ifadelerle yüklenmişti. İmamoğlu’nun Kürt meselesi konusundaki özgürlükçü yaklaşımından çok rahatsız olmuştu Özdağ.

Sonra Barış Yarkadaş öne çıktı ve “Madem öyle İYİ Partililer HDP’lilerin oylarıyla kazanılan belediyelerde neden müdür, idareci olduklarını ya da neden ballı ihaleler aldıklarını açıklasınlar, yoksa ben açıklayacağım” mealinde ifadeler kullanarak bazı belgeler sundu.

Kılıçdaroğlu ve Akşener’in telefonda konuşup tansiyonu düşürdükleri iddiası da sonradan düzeltildi, böyle bir görüşmenin olmadığı söylendi. Anlayacağınız sular halen durulmuş değil.

Bu gerilimin iki sebebi var.

Birincisi, muhalefetin “Yönetmek önemli ama ilk etapta kazanmak var, dolayısıyla kazanacak biri aday olmalı” talebi. Ama mesele sadece ‘kazanacak aday’ olsa Ekrem İmamoğlu bu kadar çabuk ‘ocak dışı’ bırakılmazdı öyle değil mi? Oysa anketlere bakarsanız İmamoğlu da Erdoğan karşısında yüksek oy oranı elde ediyor. Oysa artık hiç kimse “Ekrem İmamoğlu aday olsun” demiyor ya da diyemiyor.

Hayır ikinci bir sebep daha var ve ilkinden daha önemli.

İkinci ve daha önemli sebep, “Tayyip Erdoğan gitse de neo-ittihatçı, milliyetçi ideoloji ve 2017’de kurulmuş bu düzen iktidarda olmaya devam etsin” diye düşünenlerin Mansur Yavaş’ı kendileri için daha uygun bir isim olarak görmeleri.

Meral Hanım’ı tenzih ederim, çünkü onun kafasındaki adayın gerçekte kim olduğunu aslında bilmiyoruz.

Ancak müesses nizamla aynı dalga boyunda olacak kadar ittihatçı olan ve bu nizamda sadece Erdoğan ismini değiştirmekle ilgilenenleri tenzih etmiyorum.

Zira ‘tek adam’ sistemiyle ‘özde’ bir çelişki yaşamayan, muhtarların çağrıldığı Beştepe toplantıları ile alay eden ama akın akın Anıtkabir’e gidip dert anlatanları gayet rasyonel bulan, HDP’li belediyelere kayyum atanmasıyla hiç sorun yaşamayan hatta HDP’nin kapatılması gerektiğini düşünen, siyasi suçlular için idam cezasının geri gelmesi gerektiğini açık açık söyleyebilen, bu arada Deva ve Gelecek Partilerinin altılı masada olmasıyla ‘acayip’ sorunu olan ne kadar profil varsa, kısaca ‘mevcut müesses nizam’a değil sadece Erdoğan’a itiraz eden kim varsa çoğunun “Mansur Yavaş aday olmalı” dediğini görüyoruz.

FETÖ soruşturmalarında yaklaşık 1.6 milyon insan ile ilgili işlem yapıldı. Buna rağmen “FETÖ ile mücadele edilmiyor” diyenler yani herhalde artı 1 milyon insanın daha bu bahaneyle tutuklamasını isteyenler de bu ekibin bir parçası. Onlar da aslında mevcut rejim zihniyetinden memnun. Sadece Erdoğan yerine Yavaş’ın Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmasını istiyorlar.

Peki bu ihtimalde, altılı masa adı verilen oluşumdan geride eser kalır mı, güçlendirilmiş parlamenter model’ vaadi bir anlam taşır mı, daha demokratik, hesap verebilen şeffaf bir yönetime geçiş olur mu?

Herhalde ilk akla gelen sorular bunlar olmalı. Cevabı bilmiyoruz. Çünkü sayın Mansur Yavaş’ın bir adaylık iddiası yok ve dolayısıyla bunları, “Aday olursanız güçlendirilmiş parlamenter model ne olacak, altılı masanın koyduğu ilkelerle bağlı kalacak mısınız, Selahattin Demirtaş’ın cezaevinde kalması gerektiğini mi düşünüyorsunuz?” gibi soruları kendisine sormak pek anlamlı değil.

Ayrıca eminim Mansur Yavaş da tüm bu tablonun farkındadır ve hatta bir parça mustariptir. Ancak kendisinin siyasi geçmişi ve devletçiliğin ağır bastığı iklimde ağır, sakin bir ‘devlet adamı’ imajıyla öne çıkması ona bu tür anlamların belki de hiç talep etmediği misyonların yüklenmesine sebep oluyor.

ECEVİT’LE KILIÇDAROĞLU’NU KIYASLAMAK ZİHİN TEMBELLİĞİDİR

Gelelim “AK Parti 2023’te Erdoğan’ın karşısında rakip olarak Kılıçdaroğlu’nun olmasını istiyor, Çünkü Erdoğan, Kılıçdaroğlu karşısında hep kazandı yine kazanır” şeklindeki analiz ve kulislere.

Sanki CHP, yakın tarih boyunca bütün sağ partileri sürekli yenmiş ya da Kılıçdaroğlu gelene kadar AK Parti’ye karşı mühim başarılar elde etmiş de sadece Kılıçdaroğlu kaybetmiş…

Bunu yapanlar örnek olarak Ecevit’in 77 seçimlerindeki başarısını gösteriyorlar.

Kılıçdaroğlu’nun sürekli olarak 5 Haziran 1977’de yapılan genel seçimlerde CHP’ye 41.4 oranında oy kazandıran Bülent Ecevit’le kıyaslanması büyük haksızlık. Çünkü o tarihlerde sol da, Kürtler de ağırlıklı olarak CHP’de. Örnek olarak Ahmet Türk’ün siyasi geçmişine bakabilirsiniz. Ahmet Türk, 1973-74 arasında çok kısa bir süre Demokratik Parti’dedir, 1974-1980 arası CHP’de, 1987-1994 arasında ise SHP’de. Benzeri Kürt siyasi aktörler için de o yıllarda durum böyle 90’lara kadar. Nitekim bugün o yıllardan farklı olarak solun kendi partileri var ve %10 bandına yerleşmiş HDP örneğinde olduğu gibi Kürtleri temsil eden ayrı bir parti var.

Bana kalırsa bazen açık bazen dolaylı olarak ele alınan, çoğunlukla da ‘endişeli muhalefet’ tarafından vurgulanan “Kılıçdaroğlu kazanamaz” hükmünün ya da algısının basit bir nedeni var.

Bence bu algıya sebep olan, sağ gösterip sol göstermeleri ile meşhur Cumhurbaşkanı’nın uyguladığı bir ‘taktik’.

“AK Parti karşısında hep seçim kaybetmiş Bay Kemal aday olsun da keyfimiz yerine gelsin, çünkü o zaman banko alırız” algısı yaratılmaya çalışılıyor ama buna gerçekten inanıldığı için değil.

Şöyle ki…

Muhalefette bedbin, yılgın, bir kez daha kaybetmeye takati kalmamış ve hırçınlığını fazlasıyla dolaysız bir biçimde ortaya koyan bir kesim var. AK Parti sıralarından “Tabii, aday olmak Kemal Bey’in hakkı” gibi ifadeler duyduklarında durdukları taraftan şüpheye ve telaşa düşüyorlar.

Bana kalırsa AK Parti’nin yaptığı da, bu kesimin nihilizmine, cinnet geçirme, hata yapma ve/veya sandığa gitmeyecek kadar öfkelenme potansiyeline oynayan bir strateji…

Muhalefet adına üzücü olan rejimin stratejisinin oyununa geliyor oluşları…

 

Kaynak: Farklı Bakış