Türkiye siyaseti özellikle de AK Parti ve MHP son bir haftadır eski HDP, yeni Türkiye İşçi Partisi milletvekili Ahmet Şık’ın konuşmalarını tartışıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli Ahmet Şık’a ateş püskürüyor.
Ahmet Şık’a yöneltilen tepkiler iki ana başlıkta toplanıyor.
- Tayyip Erdoğan’ın seçimle götürülemeyeceğini ileri sürerek halkın sokaklara dökülmesini
- Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin katil bir devlet olduğundan mutlaka yıkılması gerektiğini söylemesi.
Bu gibi polemiklerde Ahmet Şık gibi polemiğin tarafı ve nedeni olan kişilerin çoğu sözlerinin cımbızla çekilerek bağlamından koparıldığı iddiasında bulunuyorlar.
Ahmet Şık’ın şu ana kadar böyle bir iddiası olmasa da yine de yeni tartışmalara konu olmasını engellemek için açıklamalarının önemli bir kısmını aslına sadık kalarak alıntılamak gerekiyor.
Öncelikle büyük tepkilere neden olan devletle ilgili açıklamaları şöyle:
“Evet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti katildir. Tıpkı dünyanın diğer devletleri gibi.
En ileri demokrasinin örnek alındığı ülkelerinin tarihlerinde de konolizasyon sürecinde ellerine bulaşmış ve ne kadar yıkasa da çıkamayacak kan vardır.
Bütün devletlerin tarihi kanlıdır. Türkiye bundan azade değil ki!”
“Bu 40 yıldır savaş neden var?
Bu kadar insan neden öldü?
Adına asker deyin, polis deyin, örgüt üyesi deyin, neden ölüyor bu insanlar?
Bu insanların kanı sadece birbirine ateş eden insanların eline bulaşmıyor, bu devletin eline bulaşıyor.
Evet, bu devlet katil!
Ve evet bu devleti yıkmamız gerekiyor.
Neden biliyor musunuz?
Çünkü gerçekten odağına yurttaşı koyan, asgari hukuk ve demokrasi normlarını kendine rehber edinmiş, bu ülkede barışı tesis edecek doğru bir devleti kurmak için yıkmak gerekiyor.
Bu ülkenin devleti Recep Tayyip Erdoğan’dır, Devlet Bahçeli’dir, ondan da öncekilerdir. Zaten onlar olduğu için bu devlet var.
Devlette devamlılık dediğimiz şeyler ilke bu tür ilkesiz siyasetçiler üzerinden var.
Çünkü herkes kendi menfaatini düşünüyor.
Bu devleti yıkmadan doğru devleti kurmadan bu ülkede ne hukukun üstünlüğünü egemen kılabiliriz, ne demokratik değerlerin burada köklü bir şekilde yer edinmesini sağlayabiliriz, ne de barışı tesis edebiliriz.
Bu kadar basit!”
‘Yıllara yayılmış kirli tarih içerisinde herkesin az ya da çok kire bulaşmış olduğu bir gerçek. Ama biz bu kirden arınmak istiyorsak ya da çocuklarımızın bulaşmasını istemiyorsak, bu gerçekle yüzleşeceğiz. Evet, kardeşim Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir katil devlettir.’
‘Sen yeni cinayetler işlemesine engellemek istemiyorsan da bunu yıkacaksın ve doğru devleti kuracaksın. Bu kadar basit.
Bunu söylediğim için beni devlet düşmanı… Hayır, ben devlet düşmanı değilim ya! Ben doğru devletin burada tesis edilmesini isteyen ve bu ülkeyi önemseyen bir yurttaşlık bilinciyle konuşuyorum. Herkesin de asgari o yurttaşlık bilincine sahip olması gerektiğini söylüyorum ama bu yok!’
Ahmet Şık’ın Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve konuşmalarının içinde yer alan ‘Devlet Felsefesi’ ile ilgili konulara girmek istemiyorum.
Eflatun’un ideal ‘Devlet’inden, Farabi’nin ‘Medinet-ül Fazılası’na (Erdemliler Devleti);
Hobbes’un Leviathan’ından, Karl Marks’a; Anarşistlerden, John Lock’un ‘Mülkiyetin bekçisi’ devlet anlayışına kadar felsefi tartışmalar başka bir yazının konusu.
‘Yıkma’ ve ‘Devrim’ mevzuları ise bizim arkaik solcular ile İslam’ı herhangi bir ideoloji seviyesine indirgeyen bazı militan İslamcılarımızın vazgeçemedikleri fantezileri.
‘Yıkmadan’ ve ‘Devirmeden’ dönüştürmeyi beceremiyorlar.
Yıktıkları ve devirdiklerinin yerine ise asla doğru düzgün bir şey inşa edemiyorlar.
Benim bu yazıda öncelikle irdeleyerek değinmek istediğim Ahmet Şık’ın, AK Parti iktidarı ve seçimlerle ilgili söyledikleri.
Açıklamaları kısaca şöyle;
“Sosyal medya muhalifliğinden vazgeçin.
Bu işin yolu sokak sokak sokak!’
“Kimse ‘seçimle gidiyorlar’ sayıklamasının peşinden gitmesin artık.”
“Hepiniz sokağa çıkmalısınız”
‘Bu iş yasayla seçimle olacak değil.
Bu iktidarı indirmenin yolu güçlü bir protesto hareketidir.
Bunu yapamazsak çok şey kaybedeceğiz. Devleti yıkmamız lazım”
Söyledikleri özetle bunlar.
AK Parti iktidarı 2023’te 20 yılı aşıyor.
Bu süre zarfında girdiği tüm seçimlerden iktidarını koruyarak çıktı.
Benim de içinde olduğum birçoklarına göre bu durum kendi başarısından çok muhalefetin başarısızlığı ile ilgili.
Bu kadar başarısız ve yetersiz muhalefet dostlar başına!
Allah herkese böyle bir muhalefet nasip etmez.
Fukara Özal’a ‘deve dişi’ gibi olan rakipleri Demirel, Erbakan ve Türkeş kan kusturmuşlardı.
Bazı muhalifler kendilerine doğru düzgün çeki düzen vererek halkı ikna edecek bir program ve kadro ortaya koyamadıklarından, beceriksizliklerine kılıf uydurarak tıpkı Ahmet Şık gibi;
‘Bu iş yasayla seçimle olacak değil.’ Teranesine başlıyorlar.
Halkı çıkmaz sokaklara, tehlikeli sulara yöneltiyorlar.
Sözü dolandırmaya, laf ebeliği yapmaya, düşük zekalı polemiklere gerek yok!
Sormak lazım; ‘Peki! Bu iş seçimle olmayacaksa neyle olacak?’
2015 seçimlerinden sonra gördük ki dillerinin altındaki bakla DARBE VE İÇ SAVAŞ.
Ülkeyi sonu belli! kaos ve kan gölüne, Suriye ve Irak’a çevirmek istiyorlar.
Yoksa kimsenin makul ve meşru protestolara, grev, boykot ve sokak hareketlerine bir diyeceği yok.
Bunu böyle söylemek başka ‘”Kimse ‘seçimle gidiyorlar’ sayıklamasının peşinden gitmesin artık.”
‘Bu iş yasayla seçimle olacak değil.’ Demek başka.
Demokrasilerde her türlü eylem ve protestonun neticesi yine sandıkta aranır.
Bunun en son örneği 2019 İstanbul Belediye seçimleri oldu.
‘Gitmez, baskı ve tehdit uygular, her türlü seçim hilesini yapar, gerekirse seçimleri erteler yine de belediyeyi teslim etmez’ dedikleri seçimlerde AK Parti 800 bin fark yedi.