Son bir aydır Afganistan ile yatıp Afganistan ile kalkıyoruz.
ABD’nin, yıllardır işgali altında olan Afganistan‘dan, halk tabiri ile bir anda pılısını pırtısını toplayarak çekilmesi ile ilgili her kafadan ayrı bir ses çıkıyor.
En çok tartışılan konuların başında ise ani çekilişi geliyor.
Biraz kurcalandığında çekilmenin öyle bir anda alınan bir kararla olmadığı, bundan en az 2 yıl öncesinden Taliban ile Katar‘da başlayan ve halen de sürdürülmekte olan görüşmeler sonucu olduğu anlaşılıyor.
Ben bugün çekilmenin bir başka yönüyle ilgiliyim.
ABD’ye bel bağlayan Kürt siyasetçiler ile IŞİD Kobani önlerine geldiğinde ABD uçakları IŞİD‘i bombaladığında ‘Biji Serok Obama’ diyen, Türkiye Tel Abyad ve Seré Kaniyi’ye girdiğinde ise ‘ABD bizi sattı’ diyerek küfredenlere bir şeyler söylemek istiyorum.
‘Siyaset zor zanaattır’ diyenler boşuna dememişler, siyasette dostluklar da düşmanlıklar da ebedi değildir.
Siyaset pazarında kahramanlıktan hainliğe, hainlikten kahramanlığa geçişlere sıkça rastlanır.
Anlı şanlı Kürt siyasetçi Celal Talabani bile 1966 yılında devlet tarafına geçerek Saddam Hüseyin ile birlikte Molla Mustafa Barzani‘ye karşı savaştı ‘cahş’ oldu.
Ege’de Kuvay-ı Milliye Hareketini başlatan Çerkes Ethem de Mustafa Kemal ve İnönü ile ters düşerek Yunan’a sığındı.
Her halkın tarihi bu iniş çıkışlar ve çalkantılarla dolu.
Kürtlerin tarihi ise belki de hepsinden fazla, özellikle de yakın tarihleri.
Önemli olan bu hadiselerden ders çıkarmak ve bir daha aynı hatayı tekrarlamamak.
2013’te başlayan ve 2 yıl sonra 2015’te sahne önünde ve arkasında cereyan eden bin bir türlü oyunla başarısızlıkla sonuçlanan ‘çözüm süreci‘ de Kürtlere başlı başına bir ders olmalı.
Tabii ki anlayana ve ders çıkarmak isteyenlere.
Ne yazık ki halkın çoğu hala işin iç yüzünü bilmiyor, anlatsan da anlamıyor, anlamak istemiyor.
Anlayanlar da ‘gavurluğuna’ gerçekleri çarpıtıyor.
(Fotoğraf: Reuters)
Afganistan’dan Rojava’ya gelirsek;
‘Çözüm süreci’nde Kürt siyasetçilerin önemli bir bölümü başlangıçta İran ve Suriye’nin, ilerleyen dönemde ise ABD’nin manipülasyonuna geldi.
Çok da gizli olmayan bir şekilde Kürt siyasetçilere bölge haritalarının değişeceği, ABD ve müttefiklerinin desteği ile yeni bir düzenleme yapılacağı, Kürtlerin Suriye’de bir devletleri olacağı söylendi.
‘Türkiye ÖSO benzeri Arap örgütler vasıtasıyla Suriye’yi karıştırdı, siz de Türkiye’yi karıştırarak oyalayın; Suriye’ye müdahale etmesini engelleyin’ denildi.
Her şeyi çok iyi bildiklerini zanneden ‘alleme’ Kürt siyasetçiler de ceplerindeki tüm parayı bir karta yatıran acemi kumarbazlar gibi tüm sermayelerini ABD‘ye yatırdılar.
Bugün her şey darmadağınık ve karmakarışık bir durumda.
ABD’nin Suriye’de Afganistan’da yaptığı gibi hiç beklenilmeyen şekilde bir anda çekip gitmeyeceğinin ise hiç bir garantisi yok.
Hiç de sürpriz olmayacak böyle bir durumda Suriye veya Türkiye ordusunun 24 saatte Kamışlı’ya girmeyeceğinin de bir garantisi yok.
PYD ve YPG’nin her hangi bir B planı olup olmadığını da bilen yok.
Sözün kısası bir sürü yok, yok, yok!
Mela Mustafa Barzani’nin İran Şahı ile kurduğu ittifakın 1975’te Şah’ın Cezayir’de Saddam ile anlaşması sonucu bir gecede nasıl yerle bir olduğu ve Kürtlerin nasıl çaresiz ve perişan kaldıkları daha dün gibi hafızalarda.
Mele Mustafa Barzani, 9 Şubat 1977’de dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’a gönderdiği mektubunda Kürt hareketinin ağır hezimete uğramasında ABD ve İran’ın Kürtleri nasıl yarı yolda ve yüzüstü bıraktığını çok acı bir şekilde ifade ediyor.
Sitem ve hayal kırıklığı cümleleriyle dolu bu tarihi belgede Mele Mustafa Barzani, Sovyetler Birliği’nin Bağdat’ı Kürtlere karşı desteklediğini, Kürtlerin de İran ve ABD tarafından 5 Mart 1975’e kadar desteklendiğini;
İran ve Irak arasında yapılan Cezayir Anlaşması’yla yarı yolda yüzüstü bırakılan Kürt halkının büyük bir felaket yaşadığını, 250 bin Kürt mültecinin Bağdat’ın saldırılarından kurtulmak için İran’a göç etmek zorunda kaldığını ve durumlarının çok kötü olduğunu söylüyor.
Sayın Başkan,
Eğer ABD’nin verdiği söze tam olarak inanmasaydım, halkımı bugün içine düştüğü felaketten kurtarabilirdim.
Bu, Baas’ın politikasını tam olarak desteklemek ve onunla güçleri birleştirmek yoluyla yapılabilirdi. Ama bu tutum Amerika’nın ilkelerine ters düşer ve Irak’ın komşularına da zarar verirdi.Ancak üst dereceli Amerikan yetkililerinin teminatı üzerine bu alternatife iltifat etmedim, onun yerine, ABD ve İran’la iş birliğini tercih ettim.
Böylece biz kendi hedefimiz, özerkliği ve Irak halkının hedefi, demokrasiyi gerçekleştirmiş olacaktık ki, bu da tüm bölgenin çıkarına olacaktı…
Mela Mustafa Barzani’nin 9 Şubat 1977’de ikamet ettiği 2933 Melaine Lane Oakton Virgina adresinden ABD Başkanı Jimmy Carter’e yazdığı mektubun can alıcı cümlesi şu;
Eğer ABD’nin verdiği söze tam olarak inanmasaydım, halkımı bu felaketten kurtarabilirdim.
Koca Barzani, mektubunda son olarak
“Halkım yarım asırdan fazla bir zamandır ümitlerini bana bağladı, ben de bu ümitleri şimdi size devrediyorum, yardım edin” diyerek çaresizce yalvarıyor.
Defalarca yazdım;
Dünyadaki ülkeleri, devletleri üçe ayırmak mümkün:
- Gine, Tibet, Bahreyn, Letonya, Arnavutluk, Kongo…gibi ne oyun kurabilen ne de oyun bozabilen ülkeler.
- Başta ABD ve İngiltere olmak üzere, Fransa, Rusya, Çin, İsrail…gibi hem oyun kurabilen ve hem de oyun bozabilen ülkeler.
- Oyun kuramayan, oyun kurmaya güçleri yetmeyen ancak oyun bozabilen ülkeler.
AK Parti iktidarının son on yılında Ortadoğu, Balkanlar, Orta Asya ve Ortadoğu’da oyun kurma iddiası ve çabası var.
Bu konuda çok başarılı olduğu söylenemez. Bunun da birçok nedeni var.
Ancak küresel güçlerce çevresinde sahneye konulmak istenen Türkiye’nin zararına gördüğü senaryoları bozabilme gücünün olmadığı söylenemez.
Özellikle son yıllarda bu gücünün olduğunu Doğu Akdeniz, Azerbaycan, Irak ve Suriye’de çok açık bir şekilde gösterdi.
Kürt meselesinde de Türkiye’nin şu veya bu şekilde razı olmayacağı, onaylamayacağı bir projenin gerçekleşmesi çok zor.
Kürtlerin hem Türkiye içinde hem de Suriye ve Irak’ta Türkiye’ye rağmen ve Türkiye ile çatışarak bir yarar sağlamaları mümkün değil.
Bu Türkiye ve Türk halkı için de geçerli.
Çatışma ve ayrışma Türklerin de, Kürtlerin de felaketleri demek.
‘Elden gelen öğün olmaz, olsa da her gün bulunmaz’
‘Elin şeyiyle gerdeğe girilmez’
‘Çavé lı deriya, xweli lı seriya!’ (Gözü kapıda-elden gelecek yardımda- olanın kül başına!)
Atasözlerini unutmamak lazım.
‘Çay gider, çakıl kalır!’
ABD de, Rusya da bir gün çekip gider.
Bölge halkları birbirlerine muhtaç.
Türklerin, Kürtlerin, Arapların…sorunlarını birbirleri ile çözmekten başka bir seçenekleri de yok.
Kaynak:Farklı Bakış