Yusuf Yavuzyılmaz yazdı;
Furkan Vakfı ve Alparslan Kuytul’a yönelik operasyonun çok boyutlu değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmenin bir yanı, gözaltına alma sürecinde polisin tavrı, diğer yanı Alparslan Kuytul’un temsil ettiği dini algılama biçimi ve eylem tekniği. Tabi bir de olayın siyasi yönü var. Daha derinde olan ise Türkiye’de tarikat ve cemaatlerin sorunlu kavramsal sistemleri ve dini algılama biçimleri. Bir önemli sorun da cemaatler ile siyaset arasındaki karmaşık ilişkilerdir. Cemaatlerin zaman zaman bazı partilere açık destek vermeleri onları aynı zamanda politik bir aktör haline getirmiş ve doğal olarak bu tutumları, diğer partilerin tepkisini çekmiştir. Siyasal aktörlerin de cemaatler karşısındaki tavrı pragmatist olmuştur. Her parti kendini destekleyen cemaate sessiz kalırken, rakip partiyi destekleyen cemaatleri tepkiyle karşılamıştır. Cemaatlerin siyasal iktidarlara verdikleri destek, onların kamu kurumlarına yerleşmelerinde önemli bir ayrıcalık ve avantaja sahip olmalarını sağlamıştır. Öte yandan cemaatlerin liderlerinin politik tavrı oyların yönü üzerinde büyük bir etki yapmakta, cemaat mensupları liderlerinin işaret ettiği yere oy vermeyi ibadet olarak algılamaktadır.
FETÖ'nün darbe girişiminden sonra özellikle dini cemaatler üzerindeki kuşku şu sorudan kaynaklanıyor: Görünen faaliyetlerinin arka planında gizli bir faaliyet alanı var mı? Alparslan Kuytul'un üzerindeki kuşku da bundan kaynaklanıyor. Cemaatler böyle bir hesabı olsun olmasın, hep bu bakışın baskısı altında kalacaklar.
Yaşanılan FETÖ tecrübesi, dini cemaatler üzerindeki tereddütlerin sürmesini sağlıyor. Bundan dolayı Alparslan Kuytul olayının sağduyulu ele alınması imkanını büyük ölçüde ortadan kaldırıyor. Cemaatlerin FETÖ olma tehlikesi her zaman var ve FETÖ'yü oluşturan dini-kültürel zemin hala varlığını sürdürüyor. Bilinmelidir ki, FETÖ Sünni tasavvuf anlayışı üzerine oturdu ve zihniyet dünyasını oluşturan çok sayıda kavram ve davranış biçimi hala diri. Türkiye’deki cemaatlerin neredeyse tamamına yakını Fethullah Gülen’in kullandığı kavramsal sistemi kullanıyor.( Takiye,mehdi, rüya,ilham,sezgi vs.) FETÖ'nün cemaatler üzerinde oluşturduğu baskı sanıyorum devam edecek. Bu süreçte cemaatler, kendi legalitelerini sağlamlaştırmak için FETÖ olmadığını göstermek zorunda kalıyor, kalacak.
Olayın bir diğer tarafı da hak, hukuk ve adalet ile ilgili. Cemaatler mutlaka ekonomik olarak denetlenmeli. İçerik olarak denetim ise bir hayli sorunlu. Cemaatlerin içerik denetimi hangi kurumun, ne adına ve hangi anlayış çerçevesinde yapacağı bir sorun alanı. Diğer önemli bir alan siyaset cemaat ilişkileridir. Bu ilişkiler karşılıklı ticaret anlaşması olmaktan süratle çıkarılmalıdır.
Öte yandan konuya ilişkin sağlıksız iki bakış var: İlki, iktidar çevrelerinin değerlendirmesi, ikincisi muhalefet çevrelerinin değerlendirmesi. İkisinde de ölçüt Alparslan Kuytul'un temsil ettiği politik duruşun belirgin olması. Tavırlar genellikle söz konusu cemaatin politik duruşunun ne olduğu ve hangi partiyi desteklediğine göre belirleniyor. Mesela kimse Alparslan Kuytul'un temsil ettiği yaklaşımın kökenlerini tartışmıyor.
Politik kamplaşmanın teslim aldığı sağlıksız ortamın entelektüel bir tartışmaya izin vermediği açık. Doğruluğun ölçütünün yerini politik olarak nerede bulunduğu almış.
Hiç kimse, bir etkinlikte Alparslan Kuytul'un. "Şu an Peygamber aranızda" açıklamasının neyi hatırlattığı, bu söylemin altında yatan hermetik düşüncenin neyi ima ettiği ile ilgilenmiyor. Çünkü politik söylemin kışkırtıcılığı da, satın alma oranı da son derece yüksek. Öte yandan herkesin adil yargılanma hakkının baki olduğunu da kabul etmek gerekir.
Siyasal hırsların bu kadar etkin olduğu ortam, patolojik bir militanlığın her tartışmayı teslim almasına zemin hazırlıyor.
Tarikat ve cemaat oluşumlarının terörle bağlantısı tarih boyunca zaman zaman ortay çıkmış bir konudur. Özellikle batıni düşünceyi temel öğreti olarak belirlemiş oluşumlar terör faaliyetlerine girişmişlerdir. Üzerinde çok sayıda çalışma yapılan Hasan Sabbah olayı da bunlardan biridir. Hasan Sabbah'ın kişiliği, örgütlenme biçimi, mücadele yöntemi, Selçuklu devletine sızma hatta en üst makam olan vezirliğe kadar yükselip, devleti ele geçirme planı FETÖ tipi örgütlenmelere ilham kaynağı olmuştur. FETÖ ayrıca, Sünni tasavvufun bir çok kavramını ( Mehdi, takiye, rüya, ilham, sezgi) bağlamından kopararak yeniden tanımlamıştır. Rüya, ilham ve sezgiye dayandırılan batını bilgiler denetlenmesi ve sorgulanması bir hayli zordur. Bu tür bilgiler cemaat liderine efsanevi ve mistik bir otorite katmaktadır. Kaldı ki keramet olarak ortaya çıkan bu durum Sünni tasavvufun bel kemiğidir.
Yaşanan 15 Temmuz, cemaatler üzerinde olan kuşkuları daha da artırmıştır. Hem FETÖ'nün yarattığı sorunlu ortamın baskısı, hem siyasetin bakışı, mevcut cemaatlerin kuşku odağı haline gelmesini sağlamıştır. Bu durumdan çıkmak gereklidir. Bütün cemaatleri FETÖ gibi görmek de yanlış, cemaatlerin sorunlu olabileceği ihtimalini yok saymak da yanlış.
Peki, cemaatlerin örgütlenmeleri, hatta siyaset alanıyla uğraşmaları, muhalefet odağı haline gelmeleri yanlış mı? Cemaatler de diğer sivil toplum örgütleri gibi, politik taraf olamaz, siyasal faaliyetler sürdüremez mi? Görünürde açık ya da gizli cemaatlerin siyasal faaliyet yapmalarının önünde bir engel yok. Ancak herkese hitap eden bir dinin mensuplarının bir siyasal anlayışa teslim olmaları, başka siyasal akımlara sahip kimselerin tepkisini çekebilir, insanlar arasında düşmanlık oluşturtabilir.
Bir önemli açmazımızda hukukun üstünlüğü konusunda yaşanıyor. Gerçekten de hukukun üstünlüğü hayati bir konudur. Ancak bir diğer sorunda hukukun üstünlüğüne olan güvensizliktir. Türkiye'nin en büyük sorunlarından biri de budur. İstiklal Mahkemeleri, 27 Mayıs yargılamaları, 12 Eylül hukuku, 28 Şubat yargılamaları, 15 Temmuz öncesi FETÖ'nün yürüttüğü Balyoz, şike ve Ergenekon davaları hukuka olan güveni iyice sarsmıştır.
Mahkeme kararlarının vicdanda yer bulmadığı bir ortamda hukuku adres göstermek ne kadar doğru, orası da ayrı bir tartışma konusudur.
Her dini cemaati FETÖ'cü diye suçlamak, elinizde kesin kanıtlar olmadıkça hukuk bilincine yakışmaz. Hukuki delillerin dışındaki ifadeler kanaat olarak adlandırılır. Alparslan Kuytul'un hukuki olarak en azından şu an suçlanamayacağı açık. Ancak izlediğim kadarıyla FETÖ'cü olduğu konusunda yaygın bir kanaat de var. Ancak biz kanaatlerimizi göre değil, hukukun üstünlüğünü ölçüt olarak almalıyız. Ancak kamu vicdanının da önemli olduğunu belirtmek gerekir.
Her olay bize hukuk devletinin ne kadar hayati önem taşıdığını gösteriyor. Devleti mutlaka hukuk içine çekmek gerekir. Hukuk devleti, hukuk kararlarında siyasetin veya başka etkenlerin değil, adil yargılamanın olduğu devlettir.
Alparslan Kuytul'un itikaf için yaptığı ısrarı da, meydan okumayı da doğru bulmuyorum; ama camide yapılan müdahale de doğru değil. Devletin güvenlik güçleri daha özenli davranmalıdır. Herkes provokatif davranışlardan kaçınmalıdır.
Herhangi bir konuda değerlendirme yaparken, yaşadınız her anın hesap gününün geleceğini ve ortaya dökülmedik hiç bir eylemin kalmayacağı günü unutmamak gerekir. Yaşadığımız sürece İlahi kitabın şu uyarılarını dikkate alalım: “(O Gün hesap) suru üflenecek; ve yerde, gökte ne varsa hepsi, Allah'ın (hariç tutmak)istedikleri dışında, düşüp bayılacaklar. Sonra sur yeniden üflenecek; işte o zaman (yargı kürsüsü önünde) duranlar (hakikati) görmeye başlayacaklar. Ve yeryüzü Rabbinin nuru ile aydınlanacak. (Herkesin işlediğinin) hesabı ortaya dökülecek; bütün peygamberler ile (öteki) bütün şahitler huzura çağrılacak ve kendilerine adaletle hükmedilecektir. Ve onlara asla haksızlık yapılmayacak. Çünkü herkes yapmış olduğu (iyi ve kötü) her şeyin karşılığını tam olarak görecektir: Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir. (Aziz Kur’an, Zümer Suresi: 68,69,70)
Değerlendirme ve yorum yaparken indirgemeci, genellemeci, entegrist, enigmacı, tarafgir yorumlardan kaçınmak; bilgileri çarpıtmamak, gerçeği görmezden gelmemek, açık gerçekleri bilerek gizlememek, adaletli olmak gerekir.
Kaynak: Her Taraf