Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Almanya’da darbe teşebbüsü ve Avrupa’da bir başa dönüş hikayesi

Yasin Aktay Yazdı;

Almanya’da darbe teşebbüsü ve Avrupa’da bir başa dönüş hikayesi

Bu zamanda Türkiye’de darbe mi olurmuş, deniliyordu, 27 Nisan öncesinde, hatta AK Parti iktidara geldiği 2002 yılından itibaren depreşen darbe ihtimalleri karşısında. “Bu zaman”dan kasıt Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde almış olduğu mesafeydi büyük ölçüde, ama daha da önemlisi AK Parti’nin henüz iktidardaki muhalefeti oynadığı zamanlarda reform girişimlerine karşı statüko güçlerinin direniş söyleminin önemli bir argümanıydı bu.

Bazı vesayetçi kurum ve kuruluşların sergilediği vesayetçi ve üsttenci dilden açıkça hissedilen hatta telaffuz edilen darbe tehdidinin komplo teorisinden ibaret olduğu söylenerek bazı girişim ve oluşumların açığa vurulmuş niyetleri örtbas edilmeye çalışılıyordu.

Bu zamanda darbe mi olur?” cümlesi ile biraz da Türkiye’nin hem Avrupa ile bütünleşme sürecinde alınmış olan mesafe hem de Türkiye ekonomisinin ve toplumunun küresel ekonomi ve toplum ile bu denli entegrasyonunun gelişmiş olduğu bir durumda darbenin artık tek muhatabının Türkiye içindeki bir iktidar olamayacağı kast ediliyordu. Bu söylemler 17-25 Aralık ve Gezi süreçlerinin birer darbe olduğu yönündeki iktidara karşı da etkili bir biçimde kullanıldı. 17-25 Aralık girişimlerinin darbe olduğu iddiası iktidarın bu hukuki süreçleri bertaraf etme ve onların sorumluluğundan kaçmak için başvurduğu bir komplo teorisi olarak niteleniyordu. Zaten bu devirde darbe olmazdı, olamazdı.

Türkiye’de darbe yapmayı göze alacak olanlar aynı zamanda bütün dünyayı da karşılarına almayı göze almış olacaktı. Demek ki artık darbeye karşı Türk halkını koruyacak olan şey bizatihi halkın kendisi değil, herşeyden önce Avrupa ve bütün dünya olacaktı. İyi bir güvence miydi bu? Yeterli miydi? Darbe yapmayı göze alacak olanlar için bu durum yeterince caydırıcı mıydı?

Dünyanın değişmiş olduğu ve artık eskisi gibi bir radyo istasyonunu eline geçirenin veya gece erken kalkanın darbeyi yapabildiği bir ülke değildik elbet. Ama bu, darbecilerin dünyanın gerçekten değişmiş olduğuna ve bu dünyanın bir darbeyi kabul etmeyeceğine dair bir inancı paylaşıyor olmasına bağlı değil miydi? Ya darbe yapmayı göze almış olanlar o kadar da akıllı, o kadar da bilgili ve dünyanın gelişiminden o kadar da haberdar değil idilerse.

Bu durumlar için her zaman uyarlanabilecek meşhur fıkrayı yine analım. Hani akıl hastası kendini darı olarak gördüğü için bütün tavuklardan korkarmış ya. Tam tedavi olup hastaneden çıktıktan sonra kısa zamanda koşa koşa bir tavuktan kaçar halde geri döner hastaneye. Der ki, “beni tedavi ettiniz ama tavuklar benim darı olmadığımı biliyor mu?”

Bu devirde darbe olmaz, tamam da bunu darbeciler biliyor mu?

Darbelerin artık imkânsız hale geldiğinin bir teminatı “bu zaman” idiyse, bir teminat da “AB ve Türkiye” ilişkileri idi. AB ülkeleri için darbe en kabul edilmeyecek şeydi. Oysa AB ne Gezi hadiselerine ne de 17-25 Aralık’a darbe demedi, demeyecekti. Ama 15 Temmuz’a darbe demek için bütün şartlar mevcuttu, ona bile demedi. Gerçi Arap Devrimlerini durduran askeri müdahalelere de darbe demeyerek başka bir hayla kırıklığını yeterince yaşatmıştı AB ülkeleri. Ancak 15 Temmuz’a darbe demeye yanaşmamaları, üstelik bu darbe teşebbüsünün bütün faillerine kol kanat germeleri darbeye darbe demenin onlar açısından şartları hakkında yeterince ipucu vermiş oluyordu.

Bu devirde olmayacak darbe oluyordu, üstelik Avrupa ülkeleriyle bu kadar entegre bir ülkede de olabiliyordu. Darbelere karşı bir teminatı yok bu dünyanın. Şimdi ise kendisi darbelere karşı bir teminat olarak düşünülen Avrupa’nın göbeğinde Almanya’da en olmayacak zannedilen şey oluyor. Bir darbe teşebbüsü oluyor ve bu teşebbüs hiç de azımsanmayacak bir mesafe kat etmiş olarak enselenebiliyor.

21 bin üyesi olan Reicsbürger isimli bir aşırı sağcı örgüt 1800’lü yılların alman İmparatorluğunu yeniden tesis etmek amacıyla bütün detayları düşünülmüş bir darbe teşebbüsünde bulunmuş. İşbaşına geldikleri taktirde Prens 13. Heinrich’i işbaşına geçirmeyi bile düşünmüşler. Bütün darbelerin temel şartı olarak gereken eylem planları bütün detaylarıyla düşünülmüş, Cumhurbaşkanının ve bakanların kaçırılması, gölge bir kabinenin kurulması, işbaşına getirilecek kralın tespiti ve hazırlanması vs.

Allah’tan Alman istihbaratı zamanında olayı açığa çıkarıp darbe teşebbüsünü önlemek üzere 137 ayrı noktaya baskınlar yaparak örgütün aktif üyelerini derdest etmiş. Yoksa başarılı olmuş veya birkaç daha ilerlemiş bir darbe teşebbüsünün Almanya’da ve bütün Avrupa’da neleri harekete geçireceğini tasavvur bile edemeyiz.

Avrupa’nın birçoğunda gittikçe yükselen ve Avrupa’nın bugünkü gidişatını hiç de onaylamayan bir hoşnutsuzluk var. Bu hoşnutsuzluk Avrupa’nın demokrasi, insan hakları, standardizasyon, bilimsellik, kurumsallık vs. adına ulaşılmış bütün birikimi heder edecek bir hınç da biriktiriyor. Refah devletinin imkanları ve olumlu yanları darbe teşebbüsüne katılan veya onaylayanlarda neleri kaybedebilecekleri hususunda hiçbir kaygı uyandırmayabiliyor. Yıkıcı değişim arzusu bütün refah devletlerinin temel sorunu.

Bize de nükseden tarafları var elbet. Tarihin hiçbir zaman bir akıl seviyesinde son bulmayacağının resmidir bu. En yüksek akıl noktasında insan bir heva-u hevese mübtela oluyor ve herşey başa dönüyor.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER