Günümüzün modern insanı, yeni tabiriyle sorumluluk bilincinden yoksun köle ruhlu varlığı, Allah’tan uzaklaşmaya dönük hayatın parçası olma uğraşında. Allah’ın özne olarak var ettiği bilinçli kişiliğini, yeryüzü insanlığına nesne olarak sunma cömertliğini gösterebilecek kadar yıkık zihinlidir.
Başka simalarda kendi beğeni kitlesini yaratma telaşı, insanı temelsiz binalar kurmaya itmektedir. Yüreğinde parçalanmış eksiklikler biriktiren böylesi girişimlerin, kendi yalnızlığına derman olmayacağı gibi derin boşluklar ve travmatik davranışlar edinmesine de neden olabilir. Temeli giderek uçuruma doğru kayan binalar inşa etmesi, uğraşı ve çabasının boşa gittiği; böylece eline yine sadece çaresizlik geçtiği gerçeğini görmezden geliyor. Temelsiz yükselişlerle geçirdiği bir ömrün kendisine geri dönütü, koca bir huzursuzluk yığını. Nitekim, arayışlarının içerisine Allah’ın hoşnutluğu kaygısını yerleştirmemesi, kendi mağluplar enkazını toplamasına neden olmaktadır.
Dünya geçimlik alanı iken, insan onu tapma mesabesine yükseltti. Böylece kaybeden tarafın tarafı olmaya gönüllü bir köle olduğunu ilan etti. Geçimlik, yararlanma ve idame ettirme sınırı olduğu halde, insan bunu hayatının merkezine koymak gibi bir basitliği seçti. Böylece insan anlamın merkezi olan ruhunu, geçimliğin parçacıklarına yağmalatma alanına dönüştürmüş oldu. İç dünyasının çığlığını bastıran mutsuzluk girdabına teslimyeti, insanın doldurulmamış boşluklarının daha da derinleşmesi neticesini doğurdu.
Allah’ın başkalarına köle olmaması için anlamın ve sorumluluğun izinde özgür kıldığı insan, köleliğin buyruklarını yerine getirmenin kıyısında değerini sıfırlama telaşı vermekte. Bütün arzularını gereksinim kisvesine büründürme çabası, azminin sömürülmesi neticesini ortaya çıkarmakta. Aslında insan, bastırmaya çalıştığı ruhunun can çekişini, zaruretler biriktirme yanılgısı ile görmezden geliyor.
İnsan, zihni sakinleştirici eylemlerde uğraş vermek yerine, kendi kalbine ve ruhuna zindanlar arayan oyalanmalar biriktirmekle meşgul. Kayıp değerlerini bulmak yerine, kalbin hüzün mevsimlerini uzatmak derdinde. Kendi hikayesini temiz olanla süslemek yerine, değer yargılarını mahrum etmekle meşgul olmakta.
İnsan, depresif ruhuna merhem arayışını yanlış yollarda aradığından, gittiği ve ulaştığını zannettiği yerlerin kayıplarını ve doyumsuzluğunu yük edinerek geri dönmek zorunda kalıyor. Çünkü derdinin derman kıblesini yanlış vurguların belirgin tonlarında arıyor. O, incinmiş hassas ruhuna dikenli çözüm merhemi sürerek bunalımına bunalım eklemektedir.
Allah, insanın kendi yaşantısına mutluluk yükleyebileceği yegâne kaynaktır. Mütemadiyen uzaklara ve daha üstün veya en güzele olan iç derinliklerdeki özlem, insanın yaratıcı ile olan bağını ortaya koyuyor. Mükemmelliğe duyulan hayranlık, aşkın olana yönelimin tezahürüdür. Tamamlanması çok ötelere ertelenmek zorunda bırakılan bu gerçeğin, insanın ruhunu teskin etme noktasında önemli bir dönüm noktasıdır. Bütün bunlara perdeler çekmek, körler dünyasına ruhunu göç ettirmeye zorlamaktır.
İnsan, sürekli olarak hareket halindedir. Bir olmasına rağmen birden çok uğraşın kendi hayatını soluksuz dayatmalara hapsettiği bir telaş halindedir. İç dünyasında giderek büyüyen eksikliğin sesini bastırarak veya hiç bir zaman tatmin olmayacağı koşuşturma kalabalıklarında bastırarak amacın manasız yönüne iştirak etmektedir.
İnsan, Allah’ın çizdiği yolun aksi yönünü seçerek kendi hayatına başka dayatmalar çağırdığını idrak edemeyecek kadar kargaşa yaşamakta. Kendi gerçeğini hakikatin bütünsel alanına çekemeyecek kadar da yorgun. İnadın katı olanı, insanın yanlışı terketmesini zorlaştırırken; anlam kavgası vermeyi de başka bahara erteler. Oysa insan, Allah’tan uzaklaşmakla bitmek bilmeyen soğuk ve sert kışlar biriktirir. Şiddetli soğuklarla kalbi donduran uzun kış günleri, hayatını alt üst ediverir. Allah’a dönerek baharın müjdesini almak ise kışın sonunu getirir.
İnsan, anlam üzere yaratılan mükemmel bir varlıktır. Varlığının anlam yönünü kaybettiğinde zararlı eylemler onu tüketerek bitirir. Yanlış yerlerin insanı olmayı seçerek, zihnin ve eylemin doyumsuz girişimler pekiştirmesini ve böylece ruhuyla hayatı arasına ayrılık sokarak çatışma halini doğurmasına sebebiyet verir. İnsanın yenilgilerinin çokluğu da burada başlar. Bitmek bilmeyen, uzun, kayıplar verdiren, korkuyu doğuran, sevinci öldüren ağır yenilgiler…
İşin gerçeği, insan yolcudur. Dünyada yolcu gibi yaşayanlar, sınırlarını koruyanlardır. İnsan sınırı aştığında, yolcu olmaktan mütecaviz olmaya dönüşebilmektedir. Dahası, insan sınır tanımadığında kendi hegemonyasını dayatma uğruna değerleri hiçe sayabilecek duruma gelebilmektedir. Var olma gayesine zıt, böylesi bir durumda insan, önce kendisini kaybeder sonra kayıplarının üstünü kötülüğün örtüsüyle örter. Yolcu olduğunu unutan insan, ölüm kendisine dokunacak mesafeye varana kadar bu gerçeğe kapalı bir şekilde yaşam sürdürebilecek bir varlıktır.
Allah yokmuş gibi yaşam sürdürmek insan için kaostur. Kendi hakimiyet alanını ilan edip dilediği gibi yaşama düşüncesi bile dehşetin gözler önünde canlanması için yeterli bir nedendir. Allah’ın merkeze alınmadığı hayatlar, yönü tüketime, bozgunculuğa, endişeye, kaygıya, korkuya, intihara ve lükse odaklı hayatlardır. Böyle hayatlarda aksilikler ve küçük yol kazaları, insanların derin bunalımlara ve içinden çıkmaları uzun zaman alan depresyonlara girmelerine neden olur. Onlar, merkezlerine insanın fıtrat gerçeğini değil, konformizmin öğretilerini alırlar. Böylece kolektif bir çöküşün ayak izlerini derinden hissederler.
Doğrularla beraber olmak, hakikatin parçalanmamış tarafına tutunmak ile mümkündür. Hakikati parçalayıp istikamet bulmaya çalışmak, çetrefilli yollarda kargaşa elde etmekle sonuçlanır. Allah’ın sisteminde hakikat bütündür. İnsanlığın hakikatten koptuğu ve bu yüzden farklı dimağların farklı arayışlarla yuvarlanmaktan kurtulmaya çalıştığı sistem, kendi elleriyle meydana getirdikleri temelsiz sistemdir.
İnsan, Allah’a yönünü çevirdiğinde ruhun bu dünyadaki arayışlarla tatmin olmayacağı gerçeğini de kavrar. Çalıntı ve deforme olmuş fikirlerle, özenti yaşayışlarla ruhu doyurmak ve kalbi teskin etmeye çalışmak boşa kürek çekmektir.
Ve kalplerinde hastalık meydana getirenler, kirli dünyalarda temiz arayışlar elde etmek isteyen; fakat yanılgı dışında herhangi bir şey bulamayan insanlardır.
Aciz gücün yanında anlam arayışı vermekle insan, sadece oyalanmalar yığınını biriktirir. Aşkın gücün egemenliği gerçeği, insan fıtratına en uygun sistemdir. Bütün bir hayatın sakinliği ile ruh ve kalbin dünya sahnesindeki doyumu, bu fıtrat sistemine dahil olmak ile gerçekleşir. Bütün net görmeler, gündüzlerin üstün olduğu durumlarda gerçekleşir. Geceler ise netliğin uykuda olduğu anlardır. İnsan, netliği doğru adreste aradığında hayatını huysuzluk ve huzursuzluktan kurtarmış olacaktır.
Kaynak: Farklı Bakış