Tarih: 03.12.2018 10:59

?´Allah sizin bedenlerinize değil, yüreklerinize bakar´´

Facebook Twitter Linked-in

Rahman ve Rahim olan Allah´ın adıyla,

Allah´a hamd, Rasulüne salat, selam olsun.

Allah sizin bedenlerinize değil, yüreklerinize bakar. (Hadis)

(3 Aralık 2018 Dünya Engelliler günü vesilesi ile kaleme alınmıştır.)

A-Engelli nedir?

Engelli: Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeni ile toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılama güçlükleri olan, korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kimselere denir.

?Engeller ve mahrumiyetler bazen görünür, bazen ise gizlidir. Yüreğine iyilik karşısında engel koyan, zihnini hak ve hakikate ulaştıran yolu engellerle kapatan nice insanlar, görünmez engellerle yaşamakta değil midir?

Dünyadaki engellerin en büyüğü ise, duygu ve davranışlarımızla oluşturduğumuz ön yargılarımız aşılmaz kayalıklardır.

Bir insanın Allah katında değer kazanmasının, fiziksel özellikleriyle değil, gönül zenginliğiyle ve davranışlarıyla mümkün olacağını unutmaktır.

B-Yaratılışın hikmetleri?

Allah (c.c.) insanları aynı şekilde yaratmamıştır. İnsanların çoğu sağlıklı bir şekilde dünyaya gelirken, bazıları da ?engelli? olarak doğmaktadır.

Bazı kimseler de sağlıklı bir şekilde doğmakla beraber, hayatının sonraki bir döneminde değişik sebeplerle, bu tür bir durumla karşılaşmaktadır. Engelli olabilmektedir.

İslam´a göre insan zübde-i kâinat (kainatın özü) ve eşref-i mahlûkattır (yaratılmışların en şereflisi).

İslam medeniyetin temel manifestosu şudur:

Peygamber Efendimiz (s.a.v); ?Allah sizin ne biçimlerinize ne de bedenlerinize bakar, fakat o sizin yüreklerinize bakar.? (Müslim, Birr, 45)

Bunun için İslam, insanın bedeninden çok yüreğinin önemsendiği bir gönül medeniyetidir.

C?Herkes İmtihandadır

Dünya imtihan sahnesidir. Ancak sadece yoklukta olanlar, mahrum kalanlar imtihana katlanıyor sanılmamalıdır. Varlığın da sınavı vardır. Varlığın sınavı da yokluk kadar ağırdır.

Sağlık ve sıhhat büyük bir nimettir. Allah´tan af ve afiyet istemek de mü´min olmanın gereğidir. Ancak, bu dünya âhiretin tarlası olması itibariyle bir imtihan yeridir.

Hasta ve engelli olmak bir imtihan unsuru olduğu gibi, bir hasta ve engelliye bakmak zorunda olmak da imtihanın bir parçasıdır.

Sebeplere riayetin bir kulluk vazifesi olması itibariyle tedavisi mümkün olan her türlü hastalık için tedavi olmak gerekmektedir.

Ancak, tedavi imkânı olmayan hastalık ve özürler için, sabırlı davranmak, asla isyan etmemek ve gönülden Allah´a yönelmek en doğrusudur.

Bu şekilde davranan inançlı bir insan şu fâni dünyada yaşadığı mahrumiyete bedel ebedî saadeti adına büyük bir sermaye biriktirmiş olur.

D-Hepimiz Birbirimize Emanetiz

Allah, yeryüzünün şerefli halifesi olarak var ettiği insanları, farklı niteliklerle donatmış; onlardan birbirlerini tanımalarını, tamamlamalarını, varlık âleminin bütün üyelerine ve elbette birbirlerine karşı emanet bilinciyle yaklaşmalarını istemiştir.

Hepimiz Yüce Yaratıcı tarafından birbirimize emanet edilmiş canlarız. Engelli ya da engelsiz fark etmeksizin hepimiz, insan olma onuruna yaraşır bir biçimde yaşama ve kabul görme hakkına sahibiz.

Dolayısıyla toplumsal emanetlerimiz olarak vasıflandırabileceğimiz engellilerimiz, maddi ve manevi ihtiyaçlarını sorunsuzca karşılama, doğuştan Allah´ın kendilerine bahşettiği yetenekleri değerlendirebilme hakkına sahiptir.

Engelliler için yapılanlar düzenlemeler asla bir lütuf olarak değerlendirilemez. Zira her ne kadar desteğe ihtiyaç duysalar da bu, engelli kardeşlerimizin hayatı kucaklamalarına ve umuda bağlanmalarına engel değildir?. (Prof Dr Mehmet Görmez, eski Diyanet İşleri Başkanı)

E-Tarihçe

1-Batı Medeniyetlerinde Engelliler:

M.Ö. 3 bin yıllarında, Eski Mezopotamyadan elde edilen bilgilere göre, o devirlerde devlet kurumlarında, tapınaklarda, hafif engellileri, sağırları ve körleri çalıştırmışlar ve toplumla böylece kaynaşmalarını sağlamışlar. Hatta içlerinden bazıları yüksek idari görevlerde bulunmuş. Bu tarihlerde engelliler cezalı olarak görülmemiş, yaratıldıklarında Tanrı´nın kötü bir gününe geldiklerine inanılmış.

M.Ö. 11 ve 12 nci yüzyıllarda eski Mısır´da, okullarda verilen ders kitaplarında şöyle bir bölüme rastlanmış: Bir körle gülüp alay etme. Bir cüceyi aşağılama. Ağır felçli bir insanın duurmunu daha da zorlaştırma. Tanrı´nın yarattığı zeka engelli bir insanla alay etme.

Elde edilen bilgilerden eski Mısır´da görme engellilerin bayramlarda ve kültürel toplantılarda şarkıcı ve müzisyen olarak görev aldıkları nakledilir.

Yunanistan´nın antik mitolojide ateş ve dövme tanrısı Hephaistos´un doğuştan felçli olduğunu öğreniyoruz. Annesi Hera´nın onu diğer tanrılardan gizlediği söylenir.

Roma İmparatorluğunda ise, engellilere en temel yaşam hakkı toleransı bile gösterilmediğini öğreniyoruz.

Şöyle ki; Roma´da yeni doğan veya çocukluğunun ilk yaşlarında engelli olduğu anlaşılanların babaları tarafından öldürülmesine izin veriliyormuş.

Batı´da Orta çağlarda engelliler başlangıçta büyük zorluklarla karşılaşmış. Engelleri yüzünden içlerinde bir şeytan var diye topluma tanıtılmış ve çok zor zamanlar yaşamışlardır.

O dönemde doğan engelli bebekler öldürülerek şeytanın ortadan kaldırıldığına inanılmış.

Engelli insanlar toplumdan izole edilmiş, böyle insanların karakter problemleri olduğu topluma öğretilmeye çalışılmıştır.

Genelde zeka engelliler ?deli´ olarak adlandırılmış. Ancak bunların bir kısmından özel durumları yüzünden korkulmuş, az da olsa kutsal varlıklar olarak kabul edilmişlerdir.

2-İslam Tarihinde Engelliler:

Kuran´da isimleri geçen Peygamberlerden;

Hz Yakup (a.s) âma,

Hz Musa (a.s) keke,

Eyüp (a.s) da cilt kanseri rahatsızlığına müptela olmuştu.

a-Asr-ı Saadet´te Engelliler:

Her toplumda olduğu gibi İslam toplumunda da özellikle Peygamberimiz döneminde de engelli sahabeler bulunmaktaydı.

Bu dönemdeki engelli sayısını tam olarak bilememekle birlikte, günümüzdeki oranları dikkate alırsak azımsanmayacak miktarda olduğu söylenebilir.

Rasulullah (s.av), engellileri dışlamadan, onlara değer vererek toplum içinde, sosyal hayatın içinde yer almalarını sağlamıştır.

Engelliler Hz. Peygamber´in yanında sadece merhametin ve yardımın nesnesi olarak görülmemişler, bilakis kabiliyetlerine göre bilgi, irfan ve güven timsali olarak telakki edilmişlerdir.

Allah Rasûlü (sav) hiçbir engelliyi ?kör, sağır, dilsiz? gibi vasıflarla nitelememiştir.

Eşi Safiye´yi boyunun kısalığıyla niteleyen Hz. Aişe´yi (ra) ?Öyle bir söz söyledin ki denize karışsa onu bozardı? (Tirmizi, Kıyame, 51) diyerek ikaz etmiştir.

Hatta âmâ bir sahabeyi ziyaret etmek istediğinde ?Beni, şu iyi gören adama (basîr) götürün? demiştir. (Beyhaki, Sünen, X, 199.)

Allah Rasûlü´nün (sav) engelli bazı sahabelerle olan ilişkilerinden birkaçı şu şekildedir:

1- Zahir

Peygamber Efendimiz´in (s.a.s.) bazı bedenî kusurları olan fiziksel engelli ve çölde yaşayan Zâhir isminde bir sahabîsi vardı. Zâhir, bâdiyede (sahra) bulunan güzel meyve ve çiçeklerden getirip Resûlullah´a (s.a.s.) hediye ederdi. Resûlullah da şehrin güzel ve hoş şeylerinden ona hediye verirdi.

Bundan dolayı Resûl-i Ekrem Efendimiz onun hakkında şöyle demiştir: ?Zâhir bizim bâdiyemiz, biz de onun şehriyiz.? (Tirmizî, Şemâil, 120, Beyrut, 1406.)

Bir defasında Zâhir, Medine pazarında çölden getirdiği bazı şeyleri satarken Peygamberimiz ona arkadan yaklaşır ve şaka yapmak maksadıyla gözlerini kapatarak şöyle der: ?Bir kölem var, satıyorum. Onu benden kim alır?? Zâhir, ?Ey Allah´ın elçisi, beş para etmez bir sakat köleyi kim satır alır?? deyince şaka bu andan itibaren biter. Peygamberimiz bütün ciddiyetiyle şöyle der:

?Ya Zâhir, and olsun ki sen Allah katında değersiz değilsin (tam aksine çok değerlisin) buyurmuşlardı. (İbn Hacer, İsabe, 423.)

2- Hz. Abdullah bin Ümmi Mektum

Allah Rasûlü´nün (sav) Ümmü Mektum´la (ra) yaşadığı şu hadise ve sonrasında onun hakkındaki tasarrufları konu açısından çok dikkat çekicidir: Allah Rasûlü (sav) bir gün Mekke´nin ileri gelen müşrikleriyle konuşuyordu. İslam hakkındaki sohbet iyice koyulaşmıştı. Tam o esnada âmâ sahabelerden biri olan Abdullah b. Ümmü Mektum, ?Bana doğru yolu göster, ey Allah´ın Rasûlü!? diyerek çıkageldi. Onun zamansız gelişi ve söze dalışına canı sıkılan Hz. Peygamber, yüzünü çevirip konuştuğu şahsa döndü ve ?Söylediklerimde herhangi bir sorun görüyor musun?? diye sordu. Adam, ?Hayır? diye cevap verdi. İşte tam da bu esnada, Yüce Allah´ın şu ayetlerine muhatap oldu:

?(Peygamber), âmânın kendisine gelmesinden ötürü yüzünü ekşitti ve çevirdi! Sen nereden biliyorsun, belki o temizlenecek yahut öğüt alacak da bu öğüt ona fayda verecek! Kendini muhtaç görmeyene gelince, sen ona yöneliyorsun! (İstemiyorsa) onun arınmamasından sana ne! Fakat koşarak ve (Allah´tan) korkarak sana gelenle ilgilenmiyorsun! Hayır, böyle yapma, şüphesiz bu ayetler bir öğüttür, dileyen ondan öğüt alır.? (Abese, 80/1?12) (Tirmizi, Tefsiru´l-Kur´an, 80).

Kutlu Nebi bu ilahî mesaja kulak vermiş, ondan payına düşeni fazlasıyla almış ve Ümmü Mektum´a sahabe içerisinde yüksek payeler vermiştir. Öncelikle onu Mus´ab b. Umeyr ile birlikte Medine´deki Müslümanlara Kur´ân öğretmekle görevlendirmiş, (Buhari, Tefsir, A´lâ, 1) ardından onu, Bilal-i Habeşi ile birlikte Mescid-i Nebevi´nin müezzinliğine tayin etmiştir. (Buhari, Ezan, 11; Müslim, Salat, 8) Bu vazifelerin yanında savaşlara giderken onu Medine´de yerine  tam 13 kez vekil bırakmış; Ümmü Mektum, geride kalanlara namaz kıldırmıştır. Hz. Peygamber´den sonra onun halifeleri de bu muhterem sahabeye çok önemli görevler vermişlerdir. Hatta o Kadisiye Savaşında İslam ordusunun sancaktarlığını yaparken şehit olmuştur.  (İbnü´l-Esir, Üsdü´l-Gabe, IV, 264.)

3- Muaz bin Cebel (r.a)

Allah Rasûlü´nün (sav) önemli görevler verdiği engelli sahabelerden birisi de Muaz b. Cebel  (ra)´dir.

Efendimiz, ayağı aksayan Muaz b. Cebel´i (ra) Yemen´e vali olarak göndermiştir. (Buhari, Cihad, 164.)

4- Amr bin Cemuh

Bunlardan en önemlisi ayağı aksak olan Amr b. Cemuh´dur (ra). O, bir gün Hz. Peygamber´e gelerek, ?Ey Allah´ın Rasûlü! Eğer ben şehit oluncaya kadar Allah yolunda savaşırsam cennette bu topal ayağım düzelmiş bir şekilde yürüyebilecek miyim?? diye sorar. Hz. Peygamber, ?Evet? der. Amr, Uhud Savaşı´nda şehit olur. Savaş meydanında Amr´ın cenazesiyle karşılaşan Hz. Peygamber, ?Ben sanki seni cennette bu ayağın iyileşmiş bir vaziyette yürürken görüyor gibiyim? buyurur. (İbn Hanbel, V, 300.)

5- Itban bin Malik

Âmâ bir sahabe olan Itban b. Malik Allah Rasûlü´ne (sav) gelerek ?Ey Allah´ın Rasûlü! Benim gözlerim iyi görmüyor. Evimle kabilem arasındaki nehir, yağmur yağdığında taşıyor ve geçmem zor oluyor. Evime gelir bir yerinde namaz kılarsan orayı mescit edineceğim´ der. Bunun üzerine Allah Rasûlü, onun evine gidip orada namaz kılacağına söz verir ve ertesi sabah güneş doğup yükseldikten sonra beraberinde Hz. Ebû Bekir ile Itban´ın evine gider.  Eve girdiğinde ?Evinin neresinde namaz kılmamı istersin?´ buyurur. O da Allah Rasûlü´nün (sav) namaz kılmasını istediği yeri gösterir. Rasûlullah namaza durur, arkasındakiler de ona uyarak namaz kılarlar.? (Buhari, Teheccüd, 36; Müslim, Mesacid ve Mevziu´s-Salat, 263).

6- Hz. Abdullah bin Mesud

Engelli sahabiden kısa boyu ve ince bacakları ile dikkatleri çeken Hz. Abdullah bin Mesud bünyesinin tüm çelimsizliğine rağmen Kureyş müşriklerinin bulunduğu Kâbe´ye gitmiş ve orada alenî olarak Kur´an okumuştur. Büyük işkence gören İbn-i Mes´ud, iyileşir iyileşmez tüm uyarılara rağmen yine aynı kahramanlığı göstermiştir. Abdullah bin Mesud (r.a.) nahif vücudu ve ince bacaklarıyla isminden çokça söz ettirmiştir. Muhteşem bir Kuran ve ilim deryasıydı.

7- Hz. İmran bin Hüseyin

Son nefesine kadar bedenine giren müzmin bir hastalıkla yatalak ve bakıma muhtaç halde 30 yıl yaşayan Hz. İmran bin Hüseyin, ?Nasıl dayanıyorsun bu acılara?? diyen arkadaşına, ?Benim için sağlık ve hastalıktan hangisi ALLAH´ın hoşuna giderse, benim hoşuma giden de odur! Otuz yıldır kendimde büyük bir huzur buldum? diyebiliyordu. Bu sabır sayesinde Hz. İmran öyle manevî makamlara erişti ki, meleklerin tesbihlerini işitir hâle gelmişti.

8- Nesibe Hanım

Nesibe Hanım, Uhud muharebesinde cephe arkası hemşirelik hizmetleri yapan bir sahabiydi. Ama Peygamberimiz´in müşkül durumunu görünce kadın haliyle onu korumaya koşmuş ve müşriklerle çarpışırken birkaç yerinden yara almıştı. Medine´ye döndükten sonra aldığı ağır yaranın tedavisi bir yılda ancak kapanmış, Peygamberimiz de onu sık sık ziyaret etmiş, ona iltifatta ve özel dualarda bulunmuştur. Nesibe Hanım, Hz. Ebû Bekir zamanında ileri yaşına rağmen Yemame savaşına aktif olarak katılmış, bu kez on iki yerinden yara alarak bir kolunu kaybetmiştir. Ordu Medine´ye döndüğünde, Hz. Ebû Bekir bu kahraman hanımı ziyaret etmiş ve ona beytülmalden maaş ödenmiştir.

9- Abdurrahman bin Avf (r.a.)

Cennetle müjdelenen on kişiden biri olan Uhud´da aldığı yaradan dolayı sakat kalmıştı.

10-Bera bin Malik (r.a.)

Hastalıklı bir bedenle hayatını sürdürmüştür.

 

İslâm tarihinde ilk günden itibaren engellilere insanlık onuruna yakışır güzel bir hayatın temin edilebilmesi için verilmiş güzel örnekler vardır.

Hazreti Ömer radıyallahu anhu´nun halifeliği döneminde engellilere maaş bağlanmıştır.

Emevilerden Velid b. Abdülmelik döneminde bütün yatalak hastalara ve görme engellilere birer hizmetkar verilmiştir.

Emevi halifelerinden Ömer bin Abdülaziz halife olduğu zaman bütün valilere birer mektup göndererek, görme engellilerin, yatalak hastaların, felçlilerin ve kronik hastalığı olanların bir liste halinde kendisine yazılarak gönderilmesini istemiştir.

b-Osmanlı´da Engelliler

İslam tarihinin ilk dönemlerinden itibaren engellilerin güzel bir hayat yaşamaları temin edilmeye çalışılmıştır.

İslam medeniyet tarihinde engellilere yardım etmek, ihtiyaçlarını karşılamak için vakıflar kurulduğunu biliyoruz.

Osmanlılar hakkında batıda çıkan yazılardan ve Evliya Çelebi´nin notlarından yaptığı derlemelere göre 1500-1700 yılları arasında Osmanlı sarayında mahkemelerde hizmet etmeleri amacıyla bulundurulan bir sağırlar topluluğu yer almaktaydı. (Bu yıllarda batıda işitme engellilerin kullandığı dil ise hiçbir kurumun parçası değildi).

Hatta bazı sultanların bu dili öğrendikleri ve halka bir tercüman aracılığıyla hitab ederken işaret kullandıkları da arşivlerde yer almaktadır.

Osmanlı´larda ilk işitme engelliler okulu II. Abdülhamit tarafından kurulan (1902) Yıldız Sağırlar Okuludur.

Bu okulda, günümüz Türk İşaret Dili´nin muhtemel alt yapısını oluşturan Osmanlı İşaret Dili, öğretmenler tarafından okullarda sözel dille beraber kullanılıyordu.

1926´dan sonra Yıldız´da bulunan okul Fatih´e taşındı ve şimdi Yıldız okulundaki arşivler Fatih İşitme Engelliler okulunda bulunmaktadır.

Osmanlıda Bedensel Engellilere Yönelik Yapılan Çalışmalar:

Bedensel engellilere yönelik yardım çalışmaları Osmanlılara hatta Selçuklulara dayanmaktadır. Selçuklular devrinde bir yardım kurumu olarak faaliyet gösteren AHİLİK teşkilatının sakatlara da hizmet götürdüğü çeşitli kaynaklardan öğrenilmektedir.

19. yüzyılın ikinci yarısında Hilal-i Ahmer Cemiyeti olarak kurulan ve sonradan 1935´de Türkiye Kızılay Derneği olarak adı değişen kurum, bedensel engellilere tedavi ve tekerlekli sandalye vb. yardımlar sağlamaktaydı.

19. yüzyılın sonlarında ise Abdülhamit tarafından kurulan ?Darülaceze? bünyesinde kimsesiz, fakir, çalışamayacak olanların yanı sıra bedensel engelliler de barındırılmıştır.

Osmanlı döneminde ruhsal ve zihinsel engellilerin tedavisi:

Osmanlı dönemi incelendiğinde ruhsal ve zihinsel engellilerin tedavilerine büyük önem verildiği ve tedavileri için her türlü imkanın seferber edildiği görülmektedir.

Aynı dönemlerde Avrupa´da akıl hastaları ?içlerinde şeytan var? denilerek yakılırken, Osmanlı´da ruhsal ve zihinsel engelliler müzik ve suyla tedavi edilmekteydi.

Osmanlı döneminde sadece ruhsal ve zihinsel engellilerin tedavi edildiği yerlere ?Bimarhane? denilmekteydi.

Bimarhane kelimesinin zaman içerisinde anlam kayması sonucu ?tımarhane? gibi sadece akıl hastanelerinin tedavi edildiği yer anlamına geldiği kabul edilmektedir.

Osmanlı döneminin ünlü Bimarhaneleri:

İmparatorluğun en parlak devrinde Mimar Sinan tarafından İstanbul´da inşa edilen, bugüne sağlam durumda ulaşan Koca Mustafa Paşa´daki Haseki Mecanin (mecnunlar) şifahanesi (1538?1550),

Süleymaniye Külliyesi´ndeki şifahane ile tıp medresesi (1550?1557) ve Atik Valide Hastanesi (1583?1587)

her türlü hastanın yanı sıra akıl hastalarının da tedavi edildiği ünlü Osmanlı hastaneleridir.

Dönem itibariyle Osmanlı ve Avrupa dönemi incelendiğinde gerek bedensel engelliler gerekse ruhsal, zihinsel engellilerin tedavisi, topluma uyumu, ekonomik açıdan desteklenmesi açısından Osmanlı döneminin Avrupa´ya nazaran çok daha ilerde olduğu görülmektedir.

Osmanlı´da 1. Dünya Savaşı yıllarında (1914) bile engellilere ve körlere yardımlar yapılmaya devam edildi?

F-İslam medeniyetinin engellilere bakış açısı

Geçmiş medeniyetler arasında, özellikle zihinsel engellileri şeytan ve cinlerin musallat olduğu kimseler olarak görenler ve bu sebeple ateşe atıp yakanlar olmuştur.

İslâm, bu ve benzeri insanlık dışı her türlü hareketi yasaklamış ve hiçbir şahsın yaşama hakkının engellenemeyeceğini belirtmiştir.

Bizler için her yönüyle ?üsve-i hasene? (ideal bir model) olan (Ahzab,21) Hz. Peygamber´in, engellilerle birkaç örnekle işaret edilen hikmetli ilişkisi bizim de onlarla olan ilişkilerimize ışık tutmalıdır.

1-Engellilere yardım ibadettir.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.), engellilere yapılacak her türlü yardımın ibadet olduğunu özellikle vurgulamış, bir gün varlıklı Müslümanların namaz, oruç ve hac gibi ibadetlerin yanısıra sadaka vererek de sevaba erdiklerini söyleyen ancak kendilerinin buna imkân bulamadıklarından yakınan Ebû Zer´e (ra) sadakanın birçok çeşidinin bulunduğunu belirterek şöyle buyurmuştur:

?Âmâya veya yol sorana yol göstermen, sadakadır. Güçsüz birine yardım etmen, sadakadır. Konuşmakta güçlük çekenin meramını ifade edivermen sadakadır.? (İbn Hanbel, V, 152, 169.)

Engellilere yardım etmeyi ibadet telakki eden Allah Rasûlü´nün (sav) herhangi bir âmâyı yoldan saptıranları, onu kasten yanlış yola yönlendirenleri lanetliler içerisinde sayması ise son derece manidardır. (İbn Hanbel, I, 317; I, 217)

2-Bakıma muhtaç olan engelliler, müslümanlara Hz Muhammed (s.a.v) emanetleridir.

Engellilerden bakıma muhtaç olanlar vardır. Böyle durumda olanlar için Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz devlet başkanı olarak: ?Bakıma muhtaç olanların sorumluluğu bize aittir? buyurarak kıyamete kadar gelecek Müslümanların bu hususa dikkatlerini çekmiştir. (Buhari, Ferâiz 25)

Engellilere iyi davranmak, şefkatle muamele etmek, onları utandırmamak, sevgiyle yaklaşmak, Efendimiz´in (s.a.v) bizlere tavsiyesi olmuştur.

Bedenindeki engelden dolayı bir kimseye uzun uzun bakmamak, onu incelememek, onur kırıcı ve rahatsız edici tavırlar sergilememek engelli olmayan her insanın engellilere karşı sorumluluğudur.

3-Acziyet, ilahî rahmet ve merhamet  vesilesidir.

Engellilik hali, insanın temel fonksiyonları açısından eksiklik olsa da, insanî yönden bir kusur değildir.

Erzurumlu İbrahim Hakkı´nın;

?Harâbât ehline hor bakma şâkir /

Defineye mâlik virâneler var?

ifade ettiği gibi, dış görünüşü itibariyle önemsenmeyen veya engelli pek çok kimse, zengin ve diri bir gönül yapısıyla Allah katında çok değerli olabilir.

Hatta diğer insanlar, bu gibi kimselerin hürmetine bir kısım sıkıntılara maruz kalmaktan korunmuş bile olabilirler.

Peygamberimiz´in (s.a.v) ?Şayet Allah´tan korkan gençleriniz, can taşıyan hayvanlarınız ve beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı belâlar üzerinize sel gibi yağacaktı? (Aclûnî, Keşfu´l-hafâ, 2/212) hadisinde de ifade edildiği gibi, acziyet, ilahî rahmet ve merhamete bir vesiledir.

G-Önce Duygu ve Düşüncelerdeki Engelleri kaldırmak gerekir!

Esas olan toplumuzda duygu ve düşüncelerdeki engelleri kaldırarak, hep birlikte fiziksel engellerin üstesinden gelmektir.

İnsanlık ailesinin her ferdinin huzur ve güven içinde hayatını sürdürebilmesi için önyargıların kırılmasına emek vermek gerekir.

Vesselam.

KAYNAKLAR

M. Emin Özafşar,  İslam Kültüründe Engelli Meşhurlar ya da İslam Kültüründen İnsan Manzaraları, DİB yay, 2005, 137.)

Dr. Muhammet Ali Asar, Hz. Peygamber ve Engelliler Diyanet Aylık Dergi, Ekim 2012

Doç. Dr. İsmail Karagöz, Ayet ve Hadisler Işığında Engelliler,D.İ.B




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —