Spinoza, ?Ruhların karardığı, insanların alabildiğine bunaldığı, hemen her gün şehit cenazelerinin geldiği, genç insanların, beyinlerin toprağa gömüldüğü, ağıtların yürekleri yaktığı, paraladığı bir zamanda. Bölgemizin kan gölüne döndüğü, emperyalizmin ve ajanlarının cirit attığı, ülkemizin dört bir yanda kuşatıldığı, ekonominin daraldığı, Müslümanların tuzaklar içinde, karmaşasında, gürültü ve uğultusunda boğulduğu şu zamanda.
İnsanların konuşmaya, tartışmaya, zihni egzersiz yapmaya, hayal kurmaya ve rüya görmeye bile korktuğu, ürktüğü bir zamanda. İnsanın insana hain gözüyle baktığı, renginden, ırkından, boy ve posundan, öksürüğünden işkillenildiği şu zamanda. Kendisini başkasından üstün görme gururunun, kibrinin insan ruhunu kabalaştırdığı şu zamanda
Sırtını güce dayayanların çıkar devşirme adına her türlü pervasızlığa, yalana, iftiraya boca olduğu şu zamanda.
Ahlâkî ilkelerin, inancın, düşüncenin yerinin olmadığı şu zamanda.
Evet, şu zamanda?
Sosyal medyada, gazetelerin iki ile üçüncü sayfalarında, televizyonların gün boyu dedikodu ve her tür müptezelliği insan ruhuna, kalbine boca ettiği şu zamanda?
Alışveriş merkezlerinin oto parklarında koyun sürüleri gibi dizilen arabaların içinden çıkanların çılgınca, başı dönmüş bir şekilde, birbiriyle yarışan, itişenlerin cümbüşündeki şu dünyada. Geleceklerini bile ipotek altına alanların ceplerindeki banka kartlarından, kredilerden gözlerin önlerini göremediği şu zamanda. Faizin sıradanlığında, sermayenin, paranın, dünyalıkların belleklerde putlaştığı şu zamanda.
Karmaşa, kargaşa, kaos, düşüncesizlik, cinsellik, futbol güdümlü bir toplumda?
Neyi nasıl konuşacağız, kime ne anlatacağız. Irkının sarhoşluğunu dinin, medeniyetin, kültürün üzerine çıkaranların önde olduğu şu zamanda?
Evet, şu zamanda.
Tüketim çılgınlığı faizden daha tehlikelidir. Faiz konusu bir devletin politikası, dayatması ve beslendiği bir kaynak. İnsanların ellerini kollarını bağladığı soyut bir dünya ve yapı. İnsanlar bu koşullarda yaşamaya zorunlu, çıkış yolu yok. Ancak sakınabildiği kadar sakınılıyor. O da tam anlamıyla karşılık bulmuyor.
Tüketim, sınırsız bir çılgınlık alanı. Gönüllü bir kapılış ve sürükleniş dünyası. İnsanların gönüllü olarak har vurup harman savurduğu bir yaşayış. Aldıklarını çok kısa sürede çöpe attığı ya da alınan bir nesnenin bir telefonun, bir bilgisayarın bir süre sonra artık işlevsiz kaldığı, onun yerine mutlaka bir yenisinin alma zorunluluğunun olduğu bir hayat anlayışı.
İnsanın ahlakını, sınırlarını zorlayan bir çılgınlık alanı. Henüz tanıştığı bir genç kız için taksitle alınan dört bin liralık bir cep telefonunun ardından genç kızın çekip gitmesi. Sonrası cinayetler, vahşi ölümlerin yaşandığı bir başka dünya.
Öğretmenin öğretmen olamadığı, şu bizim çocuklarımızın absürtlüklerle, sosyal medya çılgınlıklarıyla, alay ve küçük düşürmelerle oluşan bir gençliğin dünyasındaki bir yaşama kültürüyle yetişenlerin şu âlemde.
Ahlâkın, maneviyatın, inancın, kültürün, düşüncenin, medeniyetin, günah ve sevap bilincinin olmadığı şu zamanda. Bir gençlik.
Evet, bunların gölgesinde var olma mücadelesi, savaşı ve bunalımından çıkış için çırpınılırken; laylomcuların, hamaset goygoycularının, çağırtkanların olduğu şu dünyada, şu Türkiye´de, kime neyi nasıl anlatacaksınız.
Moda veya nöbet haldeki savruluşların gelip geçiciliği asla göz ardı değil. Her nasılsa yerine bir yeni dönem oluşur, her nasılsa karanlıktan beslenenler için yeni bir gün başlayabilir, yeni şeytanlar oluşturulur. Ölen insan, ölen can, yanan yürekler, ateşlerin içine düştüğü yuvalar? Hamasiler nöbetlerini tuttuktan sonra evlerine çekilirler yanan yürekler yanmaya devam eder.