Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Ali Bayramoğlu: “Öcalan’ın açıklamaları pozitif. Sürecin merkezinde anayasa olacak”

serbestiyet.com’da Ali Bayramoğlu ile Bugünler’de bu hafta: Kürt meselesinin talep ve hukuk yönüyle ilgili yönü konuşuldu.

Ali Bayramoğlu: “Öcalan’ın açıklamaları pozitif. Sürecin merkezinde anayasa olacak”

Ali Bey, geçtiğimiz günlerde beklenen o görüşme gerçekleşti. Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder, İmralı Adası’nda Öcalan ile bir araya geldi. Kendilerinden duyduklarımıza ve Öcalan’ın açıklamalarına baktığımızda, bu görüşmeden olumlu işaretler çıktığını söyleyebiliriz. Öcalan, süreci desteklediğini ve TBMM’yi bu süreç için temel zemin olarak gördüğünü ifade etti. Ayrıca, bu konuda kararlı olduğunu belirtti. Görüşmenin ardından Süreyya Önder ve Pervin Buldan da bir açıklama yaptı ve şunları söyledi: “Önceki süreçlere kıyasla çok daha umutluyuz.” Bu, belki de yeni dönemi ifade eden önemli bir detay olabilir. Yeni çözüm sürecinin yol haritasının nasıl şekillenecek?

Evet, buna kesin ve net bir cevap vermek elbette çok zor. Görüşmeye dair bir metin var; Öcalan’la yapılan görüşmenin ruhunu ve özetini anlatan bir metin. Bu metin üzerinden çeşitli yorumlar yapılıyor. Bu çerçevede ben de bir yorum yapmak isterim. Şöyle ifade edelim: Bu, pozitif bir adım oldu. Çünkü 1 Ekim’de başlayan çözüm süreci yeniden canlandı. Öcalan’ın öncelikle, daha önce Ömer Öcalan’ın kendisini ziyaret ettiği dönemde yaptığı açıklamanın bir adım ötesine geçiyor. Bu kez Bahçeli-Erdoğan modeli, Bahçeli-Erdoğan önerisi ya da paradigması üzerinde durduğunu görüyoruz. İktidarın açılımına, girişimine yönelik açık ve somut bir yanıt söz konusu. Bu açıdan bakıldığında, bazı şeylerin artık daha ete kemiğe büründüğünü söyleyebiliriz.

Fakat netlemesi ve üzerinde durmamız gereken bazı önemli noktalar var. Öcalan’ın “Erdoğan-Bahçeli paradigması” ya da modelinden tam olarak ne anlıyor? Bu bağlamda, üç temel husus öne çıktığı malum. Birincisi, silah bırakma; ikincisi, Kürt meselesinin tartışılmasının siyaset üzerinden devam ettirilmesi; üçüncüsü ise Türk-Kürt kardeşliği olarak ifade edilen, ancak daha geniş anlamda bir Türk-Kürt ittifakı ya da birlikteliği..

Öcalan’ın da yeni paradigmayı bu şekilde anladığını varsayabiliriz.

Tabii burada eksik parça, bellik iki tarafında bakışında farklı olan bir nokta var. Bu, demokrasi, Kürt meselenin talep ve hukuk yönüyle ilgili. Bahçeli ve Erdoğan’ın söylemlerinde hiçbir zaman demokrasi kavramına yer verilmediğini görüyoruz. Ancak Öcalan’ın açıklamalarında bu vurgu var. “Paradigma”nın sadece, güvenlik ve silah bırakma süreciyle sınırlı kalmaması, aynı zamanda demokratik bir çerçeveyi de içermesi gerektiğine dair Öcalan’ın bir beklentisi olduğu anlaşılıyor.

Şimdi asıl soru şu: Bu iş nasıl yol alacak? Elbette bazı belirsizlikler ve cevap bekleyen sorular var.  Önümüzdeki dönemi üç temel belirsizlik üzerinden değerlendiriyorum.

Bu belirsizliklerden ilki, bu meselenin meşruiyet kazanacağı, tartışılacağı ve bir biçim alacağı mecra neresi olacaktır? Öcalan’ın meclise işaret ettiğini görüyoruz. Meclise işaret etmek, bir anlamda, hükümetin model tanımındaki demokrasi eksikliğini gidermeye yönelik bir adım olabilir. Bu, meseleyi sadece bir Öcalan-iktidar görüşmesi olmaktan çıkarıp, bir toplumsal mutabakat zeminine taşımayı amaçlayan bir arayış olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda, demokrasi vurgusunun eksikliği, mecliste tüm siyasi partilerin katılımıyla, onların sağlayacağı destek ve önerilerle giderilebilir. Böyle bir süreç, meseleyi daha kapsayıcı ve demokratik bir biçime dönüştürebilir. Eğer böyle olursa, bu sürecin bir merkezinde, yeni bir toplumsal sözleşme anlamında anayasa yer alacaktır. Ancak burada anayasa, yalnızca Tayyip Erdoğan’ın yeniden seçilmesi ya da mevcut rejimin gözden geçirilip düzenlenmesi amacıyla değil, Kürt meselesi için geniş bir fırsat olarak ele alınabilir. Öcalan’ın önerisi doğrultusunda, mecliste grubu bulunan partilerle bir dizi görüşme yapılacağı düşünülürse, anayasa hem bir platform hem de bu sürecin temel dayanak noktası olarak öne çıkıyor. Elbette, iktidar tarafından kabul görürse.

İkinci belirsizlik Kuzey Suriye meselesidir. Kuzey Suriye’de kritik zira bu bölgede yıllar içinde, Kürt hareketinin toplumsal, siyasal, hatta ekonomik bir yaşam alanı oluştu. İlk defa elde ettikleri bir alan bu.  Hükümetin önerisi de tartışmalar da bu gerçeklik etrafında şekilleniyor. Türkiye’nin talepleri, PKK’nın bölgeden çekilmesi ve PKK’sız bir Kürt dokusunun Suriye merkezi hükümetine, üniter devlet yapısına entegre olması yönünde. Kürt hareketinin varoluş meselesi de ortada.  Kürt haretine doğrudan ve dolaylı bir alan tanınacak mı? Bu konuda, Kürt Hareketi’nin ya da Öcalan’ın muhatabının bu kez doğrudan meclis ya da siyasi partiler değil, siyasi iktidar olacağı açık.  Açmak gerekirse bu çerçevede, bir alan meseles var. Yani Kürt hareketi, Kuzey Suriye’deki varlığını tamamen sona erdirip yok mu edecek? yoksa Kuzey Suriye’de Kürt hareketine dolaylı bir alan mı bırakılacak? Ayrıca, aynı çerçevede bir de hukuk meselesi bulunuyor. Bu hareketin liderlerinin hukuku ve geleceğiyle ilgili bir yanıt beklemek de gerekecek.

Üçüncü belirsizlik Kürt Hareketi’nin bizzat kendisiyle ilgilidir. Kürt Hareketi, tek parça bir doku değil. 45 yıldır PKK, bir ayaklanmanın öncüsü ve lideri oldu ve bu süre zarfında çok şey yaşanmıştır. Sadece Türkiye’de değil, bölgede ve dünyada da önemli gelişmeler meydana geldi. Soğuk Savaş döneminden daha açık bir evreye geçilmiş, 1989’daki duvarın yıkılması ve 1991’de Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle Kürt hareketinde örgütün ve militanlarının yanı sıra sivil siyasi ve toplumsal unsurlar da yer almaya başlamıştır. Hepsi birlikte Kürt Hareketi’nin parçaları haline geldiler. Bunların yanı sıra, toplumsal desteğin arkasındaki yapı da 45 yıl içinde yeniden şekillenmiştir. Büyük bir göç, kırsal alanların boşalması, kentlerin aşırı büyümesi ve buradaki sınıfsal yapının yenilenmesi gibi önemli değişiklikler yaşanmıştır. Bütün bu gelişmelere baktığımızda, bu öykü bize Kürt aktörlerinin tek bir özneye indirgenemeyeceğini, farklı eğilimlerden ve parçalardan oluştuğunu gösteriyor. Bu tür bir süreçte, bu farklılıkların esas bir veri olarak ele alınması gerektiği de açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Daha somut bir şekilde ifade etmek gerekirse, Kandil’in tavrı, Öcalan’ın tavrı, DEM’in tavrı, Türkiye’deki Kürt topluluğunun tavrı gibi faktörler arasındaki uyum önemli bir mesele. Şu anda Öcalan, bu aktörlerin hepsinin bağlayıcısı ve önderi olarak görülüyor olabilir, ancak bunun nasıl bir çerçevede şekilleneceği ve ne tür ilişkilerin kurulacağı henüz netleşmiş değil. Yani bu sorular, ilişkiler üzerinden şekilleniyor. Kuzey Suriye meselesi ve Kürt hareketinin iç dokusu, tüm bu faktörlerin alacağı yön doğrultusunda modelin nasıl bir biçim alacağını belirleyecektir.

Durum şu anda bu.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER