Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Ali Bayramoğlu: “İmamoğlu’nun tutuklanması ve barış süreci arasında bir bağ olmalı”

Ali Bayramoğlu ile Bugünler’de bu hafta: 19 Mart ile barış süreci arasında bir bağ var, bir bağ olmalı.

Ali Bayramoğlu: “İmamoğlu’nun tutuklanması ve barış süreci arasında bir bağ olmalı”

TBMM Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder, aynı zamanda İmralı Heyeti’nin üyesi, bir kalp rahatsızlığı geçirdi. Şu an hastanede, yoğun bakım süreci devam ediyor. İlk önce onun hakkında konuşalım istiyorum.

İkinci sorum ise biraz daha gündeme dair; bu, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanma mevzusuyla alakalı. Bahçeli çok ilginç bir yazılı açıklama yaptı.

“(İmamoğlu) Eğer suçsuzsa beraati, değilse de en kısa sürede cezası temin edilmeli,” dedi.

Ardından, bugün de Bahçeli’nin çıkışından sonra biraz bağlantılı olduğunu düşündüğümüz bir açıklama da Yargıtay Birinci Başkanvekili Ahmet Ömeroğlu’ndan geldi. Dedi ki:

“Tutuklama istisnaen olmalı; hiç kimsenin şerefiyle oynamaya hakkınız yok,” dedi.

Bu açıklamalar ne anlama geliyor, bunu merak ediyorum.

Sırrı Süreyya’nın yaşadığı hadise, geçirdiği hastalık bütün ülkeyi adeta bir hüzne boğdu. Herkesin içini yaktı ve Sırrı’nın nasıl bir insan olduğunu, bu tür bir insanın birbirinden farklı uç grupları nasıl birbirine temas ettirdiğini bir kez daha ortaya koydu. Sırrı can mücadelesi verirken bile bunu bize bir kez daha gösterdi.

İnsan olmak, iletişim kurmak, insanları olduğu gibi kabul etmek, Sırrı’nın en önemli özelliklerinden biri. Tabii, o da zekâsıyla, bal gibi sözüyle bunları tamamlayan bir kişilik.

Umarım en kısa zamanda iyileşir ve tekrar aramıza katılır.

Onun fiziki olarak ifa ettiği şeyler kadar, simge olarak işaret ettiği değerlerin de son derece önemli olduğunu; onun gibi insanlara barış için, diyalog için, toplum olmak ve bir arada yaşamak için ne denli ihtiyaç duyduğumuzu bir kez daha görüyoruz.

Kendisine şifa diliyorum. Benim de dostumdur. Günlerdir ilk işim, hatta saatlerim, onun sağlık durumunu takip etmekle; eski söylediklerini izlemek, bir şekilde yanında durmak, onu anmakla geçiyor.

Diğer soruna gelince, tabii bu önemli bir konu. Bahçeli, İmamoğlu’nun durumu ve “19 Mart süreci” dediğimiz gelişmelerle ilgili öyle bir açıklama yaptı ki, yine ezberleri bozan bir çıkış oldu bu.

“Ya bu adamı yargılayın, bu işi bitirin ve suçluysa hükmünü verin; ya da suçsuzsa bu iş uzamasın, bir an önce salıverilsin, görevine dönsün” benzeri bir çerçevede bir konuşma yaptı. Bu tabii, şu ana kadar siyasi iktidarın uyguladığı yöntem ve politikalarla biraz ters düşen, biraz farklı duran bir bakış açısı.

İmamoğlu’na destek denemese bile, İmamoğlu’nun karşı karşıya kaldığı tutuklama hâlinin açıklığa kavuşturulmasının, doğal demokratik bir sistemin ihtiyaç duyduğu bir şey olduğunu Bahçeli’nin söylemesi; hem Bahçeli açısından, Bahçeli gibi bir isim açısından önemli, hem de Türkiye’de hâlâ iktidarın bir kanadında normalleşmeyi ve hatta hukukun gereklerinin uygulanmasını savunan bir dilin bir anda ortaya çıkması açısından kıymetli.

Düne kadar belki Bahçeli ile ilgili söyleyeceğimiz pek çok başka şey vardı. Mesela bir af kanunundaki rolü, mafyayla ilişkileri vs… En son bunlar aklımızda kalmıştı. Fakat bu kez, en azından dediğim gibi, bir hukuk düzeninin dengeyle, denetimle, yargının bağımsızlığıyla hayata geçirilmesini ima eden konuşmalar yapıyor.

Sadece konuşmalar yapmakla kalmıyor; Türk Gücü adlı bir dergide uzun iki makale yayınladı. Bu iki uzun makaleyi de bu çerçevede ele almak gerekir.

Perspektif Online sitesinde, Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in bu konuyla ilgili çok güzel bir yazısı var. Bahçeli’nin sadece bir normalleşmenin peşinde olmadığını, aynı zamanda mevcut barış sürecinin arka planını da tanımladığını söylüyor. Okunmasını tavsiye ederim. Biraz da Mehmet Emin’den mülhem, şunu söylemek isterim: Bahçeli’nin o vurgusu, İmamoğlu vurgusu, aynı zamanda barış süreciyle, barış sürecinin muhtemel ileri evreleriyle 19 Mart’taki uygulamanın sertliği, hoyratlığı, otoriterliği arasındaki çelişkiye işaret eden, bu iki süreç arasında bağ kuran bir özellik taşıyor diye düşünüyorum.

Yargıtay’dan gelen ses de önemli.

Tabii, bu tutuklamaların bir hüküm gibi lanse edilmesi, ardından uzun süren soruşturmalar, soruşturma dosyalarının kovuşturmadan önce bir yıl, iki yıl sürebilmesi, kamuoyunda oluşturulan imajlar… Bütün bunlar, demokratik ülkelerde, hukuk devleti ülkelerinde olmaması gereken şeyler. Bu, sadece İmamoğlu için değil, pek çok durum için de geçerli. İnsanlar soruşturmaya alınıyor, soruşturmalar nedeniyle tutuklanıyor ve o tutukluluk hali, kovuşturma başlayana kadar çok uzun bir süre devam edebiliyor. Burada bir hüküm olmadan bu işlemin yapılması, bir tutukluluğun hükümsüz cezaya dönüşmesine de işaret ediyor.

Bence, 19 Mart ile barış süreci arasında bir bağ var, bir bağ olmalı. Barış süreci şu anda bir silah bırakma veya siyasete dönüş süreci olsa da, ileride siyasetin yapılması, yani Kürtlerin, DEM’lilerin siyaset yapabilmesinin koşulları daha özgür bir Türkiye’den geçiyorsa, hukuk, yargı, adalet ve bunların tarafsızlığı ile bağımsızlığı her şeyden önde gelmeli.

Bu açıdan, adeta iktidarın küçük ortağı, hatta zaman zaman yönlendiricisi olan Bahçeli’nin bu tür çıkışlarının altını çizmek ve önemsemek gerekir diye düşünüyorum. Bir küçük tashih, bir küçük uyarı yaptığı, bir kapı açtığı kanaatindeyim Bahçeli’nin bu çıkışlarıyla. Yargıtay’dan gelen ses de hukuki bakımdan, hukukçu gözüyle açıkçası vurguyu tamamlıyor.

Olması gereken şeyler bunlar.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER