Mevcut çözüm sürecinin geçmiş süreçlerden farklılıkları nelerdir ve bu yeni gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Peki, farklılıklar çok açık tabii. İki ayrı model söz konusu. Birinci model bir müzakere modeliydi. Öcalan’da yapılan görüşmeler, Öcalan’ın sorunların çözümü için bazı talepleri dile getirmesi, bunların her iki tarafça kamuoyuna üstüne yürütülen bir alışveriş mekanizması söz konusuydu.
Bu ilk çözüm modeli üç aşamalıydı. Birincisi silahların Türkiye’den çekilmesi, ikincisi demokratikleşme, üçüncüsü entegrasyon, yani dağdaki kadroların ya da yasa dışı unsurların sisteme entegrasyonuydu. Birinci aşamada ise bugün barış denilen silahların susması evresi, ikinci aşamada biraz belirsiz olmakla birlikte Kürt taleplerinin tatmini dediğimiz esas sorun çözüm hamlesi yer alıyordu.
Bu kez müzakerenin devlet tarafından şiddetle reddedildiği bir durumla karşı karşıyayız. Yeni girişim geçen seferki müzakere sürecinin ilk aşamasına, yani barış ve silahların bırakılmasına denk geliyor. Bu ötesinde, “ileride siyaset yaparsınız” vaadi dışında hiçbir şey yok.
Birinci ve ikinci süreç arasındaki temel fark bu. Daha önceki yayınlarda da konuşmuştuk, Kürt tarafının bunu siyasi partilere taşımak ve siyasi bir mutabakat aramak niyeti bir yana, yeni süreç devletle Öcalan, Öcalan ile örgüt arasında yürüyecek bir mekanizma olarak karşımıza çıkıyor. Silahların bırakılması çağrısı ve akabinde mümkünse o silahların bırakılması, devletin de bazı vaat etmiş olduğu şeyleri yerine getirmesi, siyasete imkân vermesi, kayyumlar meselesinin ortadan kalkması, Öcalan’ın belki ev hapsi vs.
Ancak Kürt tarafı toplumun tüm kesimlerinin, siyasi partilerin büyük bir çoğunluğunun onayladığı bir zemin arayışı çerçevesi içinde olacaktır. DEM heyetinin turları buna işaret ediyor. Tüm aktörleri Kürt hareketinin içinde ve bunun dışında kalan bütün aktörleri bir tür desteğe davet etmek…. Umut ve beklenti tabii ki sadece silah bırakılması değil. Kürtler açısından bir dizi demokratikleşme hamlesiyle Kürt sorununun kültürel bazı yönlerinin ele alınması.
Bu olacak mı, olmayacak mı? Bu belli değil. Zaten Sırrı Süreyya’nın son yapmış olduğu açıklamada, “Kürt tarafı kararlı, devlet henüz kararını vermedi. Devlet ne istikamete gidecek” tarzı bir denklemle işin ortada olduğunu gösteriyor.
Dolayısıyla arayış henüz sürmekte. Bir temas, diyalog olmakla birlikte hâlâ Kürt tarafıyla devlet arasında tam bir hedef birlikteliğinin oluştuğunu söylemek şu aşamada zor gözüküyor. Bu da sorunun ikinci kısmının başlangıcı olsun.
Devam edelim oradan. Türkiye açısından ve diğer aktörler açısından baktığımız zaman, bir kere şunu teslim etmek lazım: Bu kez birinci çözüm sürecinden farklı olarak merkezde toplumun ikna edilmesi, toplumsal zemin ve toplumdan gelecek destek meselesi yok. Bu kez biraz daha siyasi aktörler arasında yürütülen ve yürütülecek bir süreç var gibi görünüyor. Burada da siyasi aktör dediğimiz bir tarafta Kürt örgütünün iradesini temsil ettiği düşünülen Öcalan ve tabii devlet iradesini temsil eden siyasi iktidar. Sorunun çözülme alanına baktığımız zaman ise yine geçen seferden farklı olarak Suriye’nin kuzeyinde, Rojava olarak isimlendirilen yerde de bir tablo var karşımızda.
Dolayısıyla iki tane aktör yanında iki tane alan var. Bu iki aktör Türkiye içinde egemenken, Rojava’ya doğru gittiğimiz zaman aktörlerin sayısı artmaya başlıyor. Orada Suriye Demokratik Güçleri (SDG), içinde YPG yani PKK’ya yakın Kürtler var ama olmayanlar da var. Arap güçler de var. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin üsleri ve iradesinin hangi istikamete gideceği meselesi var. Amerika ve Türkler arasında yani YPG ile kurulmuş ilişkilerin muhtemel seyri söz konusu. Koruyacaklar mı, korumayacaklar mı? Sorun o bölgede biraz daha genişliyor. Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) dediğimiz, şu anda Suriye Merkezi İdaresi’ni kontrol eden güç devreye giriyor. Bu gücün de talebi, YPG’nin tasfiye edilip en azından tasfiye edilmese bile SDG ile birlikte Suriye Merkezi Ordusu’na katılması. Şimdi bütün bu aktörlerin bulunduğu, iki alanlı ve çok aktörlü bir çerçevede bu iş ilerliyor.
Türkiye sahasına baktığımız zaman, buradaki ana soru şu: Silah bırakmanın ötesine geçilecek bir Kürt meselesi adına adım atılacak mı, atılmayacak mı? Eğer atılmazsa örgüt bu koşullarda silah bırakmayı kabul edecek mi, etmeyecek mi? Ya da Öcalan bu çağrıyı bu koşullarda yapacak mı, yapmayacak mı? Tarzı sorular var.
Diğer taraftan Rojava’ya geldiğimiz zaman iş tabii çok daha fazla büyüyor. Belirsizlikler çok daha fazla. Tahminler ve beklentiler tabii YPG’ye, Kürt aktörlerine bir alan açıp, alan verip Türkiye’nin de bunu kabul etmesini ya da kabul edecek seviyede bunun olmasını sağlayıp orada da bir barış elde etmek. Ama işte bu hususta işler gergin. Malum, Hakan Fidan sürekli iç ve dış basında işin havuç tarafı kadar sopa tarafını gösteriyor. Türkiye’nin PKK oradan çekilmedikçe Amerika’ya rağmen müdahaleye kararlı olduğunu söylüyor ve ültimatom verdiklerini ifade ediyor. Hakan Fidan’ın sık konuşuyor olması, sık görünüyor olması bunun hem toplumun içine hem uluslararası kamuoyuna aktarılmasıyla ilgili bir şey.
Bu arada gördüğümüz kadar Amerika ve Türkiye arasında görüşmeler, pazarlıklar devam ediyor. Dolayısıyla buradaki ana tablo bütün bu pazarlıkların, bu karşılıklı tehditlerin sonucunda ortaya çıkacak. Şunu da unutmamak lazım: YPG ile, YPG derken SGD ile esas olarak, YPG tabii onun içinde, Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu arasında da son derece ciddi çatışmalar sürüyor. Dolayısıyla hem bir çatışma hali, hem bir uzlaşma imkanının bulunduğu bir mekanizma var. Dolayısıyla bu mekanizma, demin burada yaptığı görüşmelerden çok daha farklı olarak uluslararası bir boyutta karşımıza çıkıyor.
Tabii burada da Öcalan’ın, örgütün nasıl bir tavır göstereceği, ne denli bir paradigma değişikliğine gidip gitmemeye karar vereceği son derece önemli. Eğer örgüt silahı bırakıp bir siyasi parti olma yoluyla başka bir yapıya entegre olmayı kabul ederse işler hızlı ilerler. Ama bunun ihtimali çok güçlü her zaman görünmüyor. Çünkü orada Rojava’nın özellikle örgütün Kandil açısından ifade ettiği güçlü bir anlam var. Şu andaki dengenin böyle olduğunu düşünüyorum.