Alev Alatlı: Batı medeniyeti dünyayı bitiriyor...

Batılılaşma, çağdaşlaşma, uzlaşma nedir, ne değildir anlayalım istiyorum. Hakim Batı medeniyeti, bu dünyadaki yaşamı eline yüzüne bulaştırdı. İnsanoğlunun yegâne sığınağı olan gezenimize layık görülen kader canımı acıtıyor. Bunca sefalet, açlık, kuruyan d

Alev Alatlı: Batı medeniyeti dünyayı bitiriyor...

Sabah Gazetesinden Hilal Kaplan Alev Alatlı ile ilk iki cildi çıkan toplamı 11 cildi bulacak ünyayı "Nasihatname" külliyatı hakkında konuştu. "Batı Medeniyeti dünyayı bitiriyor..."diyen Alev Alatlı ile yapılan bu söyleşiyi Ekran Gazetesi okurları için alıntıladık..

Her satırı heyecanla beklenen bir millî şuur emekçisi olan Alev Alatlı, bu kez muazzam bir külliyatla okurun karşısına çıkıyor. Toplamı 11 cildi bulacak "Nasihatname"lerin ilk iki cildi "America the Beautiful, Fesüphanallah!" ve "All American He-Man, Hafazanallah!" Turkuvaz Kitap´tan yayınlandı.

Batı karşısında öğrenilmiş çaresizlik ve ´Stockholm sendromu´ arasında kalmışlar için Alatlı, adeta bir zihin detoksu yapıyor. İlk iki ciltte ABD´nin kuruluş kodlarında saklı Antik Yunan´dan Roma İmparatorluğu´na Nazizm´e değin, olağanüstü titiz bir işçilik ve kıyaslamalı okuma yöntemiyle "Batı" medeniyetinin arkeolojik çözümlemesini okuyorsunuz. Bir bölümde Salem cadı avlarını okurken diğer bölümde Rothschild ailesinin yükselişini okuyorsunuz. Tarihi irtibatlar ile konu çeşitliliği arasında öyle muazzam bir ahenk yakalanmış ki yüzlerce sayfa nasıl geçiyor, anlamıyorsunuz. Alev Hanım´ın zarif evine konuk olduk ve ilk iki cildi çıkan bu külliyat hakkında konuştuk. İşte söyledikleri:

ÖMRÜNÜZÜN KEFARETİ

Kitapta özellikle Yahudi-Hıristiyan uygarlığının kadim kodlarına odaklanarak bir nasihatname sunuyorsunuz. Bu kitabı yazma amacınız nedir?
Şimdi malum talihli bir kulum. Bir ucu Ağrı Karaköse, öteki ucu Tokyo, diğer ucu Amerika, olağanüstü bir eğitim nasip oldu. Meraklı bir çocuk olduğum için olacak öğrendiklerim içime işledi. ´Diploma al, dön´ gibi olmadı. Zaman içinde anladığım şeyden korkmadığımı, beni dünyada en çok mutlu eden ortamın anlıyor olmak olduğunu gördüm. Bu dünyayı "Niye böyle?" diye gözlemlemek, sorgulamak, anlamlandırmak. Bu huyumu öyle o kadar ileriye taşıdım ki, mesela oturduğum herhangi bir evde binanın koordinatlarını gökyüzünü de ihmal etmeyecek kadar bilmeye çalışırım. Mesela bu evde ağustos ayında bacanın köşesinden görünen yıldız veya gezegen hangisidir, bilmek isterim. Bu pek de normal olmayan bir konumlanma duygusu ve anlama ihtiyacı. Yaşamı böyle algıladığınızda, kendinizin uzay cismi olduğunu görüyor, hissediyorsunuz. Böyle bir girizgahı niye yapıyorum? Dünyayı avuçlarınızın içine alabileceğiniz duygusu nereden geliyor onu anlatmaya çalışıyorum. Elbette bireysel ve diğer kısıtlar var ama son tahlilde yaşadığınız ortamı yorumlayabiliyorsunuz. Bu defa da yaşamışlığınızın, ömrünüzün kefareti meselesi çıkıyor. Başta aileniz, sizi yetiştiren, destekleyen toplumunuza borçlanıyorsunuz. O borcu ille de ödemek lâzım, kurban kesmek yetmiyor.

İlmin zekâtını vermek de denir?
Doğru, öyle de denir. Zekâtın gittikçe daha fazla önem kazandığını görüyorum. Eğitim seviyesi düştükçe, paçozlaşma arttıkça biliyor olmanın kefareti daha da büyüyor sanki. Ve sonunda ne yapayım da şu bildiğimi, tecrübe ettiğimi, hissettiğimi mezara götürmeyeyim diye çırpınmaya başlıyorsunuz. Ne yapayım da örneğin Hilal Kaplan hanım benim yaşımı kendi yaşına katsın. 2019 itibariyle 110 küsur yaşında ama gencecik bir Türk olarak 21. yüzyıldaki serüvenine avansla devam etsin. "Türk olarak" şerhinin altını çiziyorum çünkü benim anladığım kültür Türk kültürü. Çoluk, çocuk, benden büyükler, benden küçükler, olan biteni görmek, başlarını sudan çıkarmak isteyenler, taslarını doldursunlar ve yaşamlarına avansla devam etsinler. Ve ben kuru kuruya ahkâm kesenlerden, komplo teorileri üretenlerden olmayayım. Ağızımdan her çıkanı belgelendireyim. Referanslarım tam ve sahici olsun ki, "Nereden çıkardın bunu?" dendiğinde, "İşte burada" diyebileyim.

BİZİ BEKLEYEN İKİLEM

Bazı cümleler, hatta çoğu cümle "yavrum" hitabıyla bitiyor. Yani odağı gençliğe çevirme gayretiniz var.
E, tabii. 2000 doğumlular oy verecek yaştalar artık. 21. Yüzyıl onların yüzyılı. Çocuklarım, torunlarım, öğrencilerim var. Onları nasıl bir dünyaya atıyoruz? Geleceğe nasıl hazırlamalı, nasıl donatmalıyız? Bırakalım gençliklerinin keyfini çıkarsınlar rehavetine kapılırsak, asimilasyona razıyız demektir. Kendimiz kandırmayalım. Ya asimile olacak, ölmeyecek kadar gıda, yeni dünya düzenini tehdit etmeyecek kadar eğitim, ehemmiyetsiz tasarruflar, ehemmiyetsiz servetler derken kendi yağlarında kavrulan kümeler oluşturacak ya da ayaklarımız yere basacak bizi bekleyen ikilemin bilincine varacağız.
"Yeni dünya düzeniyle iyi geçinmek için ABD´nin şerri ile uzlaşmak gerekir" diyorsunuz.
Batılılaşma, çağdaşlaşma, uzlaşma nedir, ne değildir anlayalım istiyorum. Hakim Batı medeniyeti, bu dünyadaki yaşamı eline yüzüne bulaştırdı. İnsanoğlunun yegâne sığınağı olan gezenimize layık görülen kader canımı acıtıyor. Bunca sefalet, açlık, kuruyan denizler... Dünya bir ayettir, yavrum. İklimini değiştirmek, kurdun kuşun neslini tüketmek cüretini kimler, nereden bulurlar? Neyle uzlaşacaksınız? "Dünyayı bitiriyorum, sıra Mars´ı perişan etmekte." Ve bunun ortaya konuş biçimi; teknoloji, sanayi bir sürü güzelleme ve sonuç ortada. Türkiye´nin kıymetini bilmek lazım.

KURTARICI KADİM KODLAR

"Asimile ol, rahat et" diye bir şey de yok yani!
Hayır, yok. Çok geç değil. Gidişat yavaşlatılabilir, hatta durdurulabilir. Ozonu delen, tamir etmesini de bilir. Yapay Zekâ, suları kirleten bakterileri yiyen nano-robotlar da üretebilir. İş ki, niyetlenilsin, kul hakkına riayet edilsin. Kuş hakkı diye bir nassın varlığı kabul edilsin. Kul hakkı, Somali ağızdan ekmek almaktan ibaret değildir. Hâkikatı gizlemek, toprağa iltisaklı ot gibi yaşamasına razı olmak da kul hakkının ihlâlidir. Hasılı, Mavi Gezegenin varsa bir kurtarıcısı, o kurtarıcı kadim kodları unutmayan Türk-İslam medeniyeti olacaktır. Niyesini onbir cilt boyunca anlatıp duruyorum. Umarım işinize yarayacaktır.

11 cilt olacak ve şu anda 6 bin 500 sayfası hazır. Müthiş bir emek söz konusu.
Uslup meselesi beni çok uğraştırdı. Okuru yabancılaştırmadan yirmi yüzyılla halleşmek kolay olmuyor. Güneşin altında aslında yeni bir şey olmadığını anlatmak, günümüz dünyasını şekillendiren değer yargılarının, sloganların,ideolojilerin, inançların izini sürmek bugünden düne atıf gerektiriyor. 20 yüzyıl dediğim, İsa´dan bu yana geçen süreç ve tabii eski Yunan´ın egemen olduğu öncesi de var. Gelin görün, yüzyılların düşüncesiyle, zihniyetiyle top gibioynamayı öğrenmemiz lazım. Aslına bakarsanız, çok da zor bir şey olmamalı, hepi topu 20 yüzyıl, salatasını yapsanız, limon sıksanız yenir sanki. Bu duyguyu iletebilirsem, avans sağlamaya dönük bir şey yapabileceğim umudunu taşıyorum.