Tarih: 15.09.2022 15:42

Akşener ve HDP

Facebook Twitter Linked-in

Demokratik düzende siyasi ve meşru yollarla hak talep etmek eşyanın tabiatındandır.

Yasaların böyle bir talebin dile getirilmesine izin vermediği yerlerde, yasaların değişmesi için meşru siyasi zeminler oluşturmak ve toplumsal farkındalığı arttırmak da demokratik siyasetin doğal yollarından biridir.

Toplumlar, toplumsal talepler ve dengeler değişir.

Demokratik düzenler, bir yönüyle, yasa ve kuralları bu değişime, evrensel değerler kriterlerini de dikkate alarak uyarlama esasına dayanırlar.

Kürt meselesi talep, temsil gücü, kendisinin ötesine geçen siyasi anlamı bakımdan böyle dinamik süreçten geçmektedir. Dikkatli her göz için zaman bu sorun, yok olmanın çok ötesinde, sistemin ve ülkenin kilit sorunlarından birisi haline gelmiştir.

Kuralların ve siyasetin bu durum uyum sağlaması hem demokratik hem pragmatik bir kaçınılmazlıktır.

Aksi halde, karşılıksız kalan her yeni gelişme kriz ve tıkanıklığı davet eder.

Şiddeti ve terörü bastırmak, baskı politikaları Erdoğan’ın sandığı gibi Kürt sorununu, akan suyu yok etmez. Nitekim, Kürt kökenli seçmenin diğerlerinden ayrışması, 20 yılda izlediği yüzde 5’ten 13’e çıkan ivme ve sonuçları bir bakıma bir çözümsüzlüğün sonucu ve büyüyen bir sorunun ifadesidir.

HDP’nin bu koşullarda hem bu sorunu hem çözüm talebini simgelediği açıktır.

Kürt meselesinde, örneğin HDP’nin önerileri yönünde siyaset yapmak ne kadar meşruysa, bunu doğru bulmamak ve aksi yönde siyaset yapmak da o denli meşrudur.

Ancak her iki bakımdan da demokratik ilke ve faydanın gerektirdiği sınırlar vardır.

Belli bir konuda, mesela Kürt meselesinde, siyasi öneri getirenler veya bunlara itiraz edenler, siyasetin meşru zemininden kopmamak, bu zemini genişletmek ve kuvvetlendirmek durumundadır.

2015 yılı Hendek olaylarında, Kandil’in işaret ettiği çizgide sıkışan HDP’nin tutumu bu bakımdan çok sorunluydu. Bu siyasi parti bunun bedelini hem oy hem imaj bazında ödedi, aşikardır ki, bundan ders çıkardı. Nitekim HDP’nin son dönem genel politikaları ve söylemi, karşı karşıya kaldığı baskılara rağmen, Kürt sorununda asli taşıyıcı ve muhatap olmak arayışı, demokrasi ve demokratik ittifakı meselesinin öncelleyen tutumu meşru siyaset alanını genişletmek üzerine kuruludur.

Bugün diğer uçta İYİ Parti, HDP’ye ilişkin popülist bir tını taşıyan ve kendisini her geçen gün daha çok mahkum ettiği bir tavırla, hakkaniyetli ve meşru bir itirazın sınırlarını zorluyor. Kürt sorununu ret, mecliste temsil edilen bir siyasi partiyle her türlü teması ret, İYİ Parti’nin üzerinde sörf yaptığı siyasi kızaklardan birisi.

Akşener’in son dönem çıkışları, bir tür, bu politikayı, kendileri de aşan bir biçimde tutumunu bir biçimde Türk siyasetinin geneline yayma, zımni bir şekilde Altılı Masa’nın temel kuralı haline getirme arayışını içeren boyutlar taşıyor.

İYİ Parti liderinin çıkışları, sadece karşı karşıya kaldıkları HDP’yi dikkate alın baskısına itirazı içermiyor; aynı zamanda muhtemel ortağı siyasi partilere seçmen önünde ve milliyetçi hassasiyetlere kaşıyarak “HDP’den uzak durun” mesajını veriyor. Bu, İYİ Parti’nin bilerek ya da bilmeyerek bir sıçrama yaparak, siyasi temsil bakımından anti-Kürt sözleşmesine veya Türk sözleşmesine yaptığı davettir.

Bu davet ve bu istikamet, Türkiye’nin demokratik geleceği bakımından en az mevcut siyasi iktidarın ifade ettiği tehdit kadar büyüktür.

Türkiye’nin, Kürt meselesi üzerinden seçmen bazında bölünmeye başlaması, bu durumun ihtiyacı olan ortak paydaları, toplumsal ve siyasal merkezi zayıflaması çıplak bir durumdur.

Ülke bu dışlayıcı gidişe bir çare bulamazsa, iktidarda AK Parti’nin son döneminin çeşitli versiyonlara benzeyen iktidarlar üretir. Demokratik reformların, demokratik geri dönüşün önündeki en önemli engel çözülmemiş veya korkulan bir Kürt sorunudur.

Buna karşın, HDP’nin bugün tutturduğu istikamete, en azından onunla temas kurarak verilecek destek, bu siyasi partinin Kürt sorunu katarını şiddet rayından siyaset rayına taşıması demektedir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —