G20 devlet ve hükümet başkanları zirvesi 15 Kasım'da Endonezya'nın Bali adasında yapılacak.
Dünyanın en güçlü 20 ekonomisinin lideri Ukrayna savaşının ardından ortaya çıkan enerji ve gıda krizini görüşmek için bir araya gelecek. Rusya lideri Vladimir Putin'in gelip gelmeyeceği henüz belli değil.
Dönem başkanlığını yürüten Endonezya, Ukrayna'nın lideri Volodimir Zelenski'yi de zirveye davet etti. Her ne kadar Zelenkski kısa bir süre önce Rusya'nın G20 üyeliğinden atılması ve hatta Bali'ye gelmesi için yapılan davetin geri çekilmesini istese de; Amerikan basınında 5 Kasım'da yer alan haberlere göre Biden yönetimi kendisine Putin'le müzakere kapısını açık tutması telkininde bulunmuş.
Putin ve Zelenski'nin gelmesi durumunda herkes nefesini tutup Bali zirvesine odaklanacak. İki lider gelsin gelmesin 15-16 Kasım'da dünyanın projektörleri G20 zirvesine çevrili olacak
Bu tür zirvelere ev sahipliği yapan ülkelerdeki büyükelçilere çok iş düşer. Hem zirvenin içeriğinin hazırlanması; hem de heyetlerin ziyareti ve temasları nedeniyle hazırlıklar aylar öncesinden başlar.
Gerek zirvenin içeriğine dair başkentten gelen taleplerin, gerekse gelecek heyetin türlü çeşit istek ve ihtiyaçlarının kabul görmesi için, o ülkedeki büyükelçi, görev süresince edindiği dostlukları, samimiyetleri devreye sokar; misal kafa kola aldığı protokol müdürüyle yakın dirsek temasında bulunur.
Zaten son dönemlerde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir ülkenin uluslararası alandaki büyüklüğü ve etkisini ziyaretlerde kullanılan zırhlı araç, koruma polisi ile heyetin büyüklüğüne bağladığı için, nereye giderse gitsin en fazla zaman ve enerji kendisine eşlik eden heyetle ilgili detaylara harcanıyor.
Ancak, Erdoğan'ın Putin ve Zelenski ile yakın teması düşünüldüğünde Türkiye'nin Jakarta büyükelçisinin, Bali'de olası bir buluşma konusunda Ankara'nın oynayabileceği rol; bu buluşma sırasında çekilecek fotoğrafta Erdoğan'ın da kareye girmesi vs gibi konularda Endonezya yetkilileriyle çok yoğun bir temas trafiği içinde olduğu tahmin edilir.
Endonezya gibi AK Parti iktidarına büyük muhabbet besleyen bir ülkenin yetkililerinin Türk büyükelçisine istediği her kapıyı açmasını, Bali zirvesiyle ilgili hazırlıklarda diğer G20 ülkelerine nazaran Türkiye'ye özel muameleler yapmasını beklemek de çok abartı olmaz.
Sorun şu ki; Türkiye'nin Jakarta Büyükelçisi görev yerini terk etmiş durumda.
Kendisi AK Parti kadrolarının beğenmeyip söylendiği kariyer diplomatlardan değil.
Milletvekilliği, bakan yardımcılığı yapmış olan Prof. Dr. Aşkın Asan, 20 Kasım 2021'de Jakarta büyükelçisi olarak atandı, 15 Aralık 2021'de de Endonezya'da görevine başladı.
Ancak 8 ay sonra havlu atarak, Ankara'ya döndüğü anlaşılıyor. Ağustos ayındaki büyükelçiler konferansına gelmiş, sonra da geri dönmemiş. Edindiğim bilgiye göre, "ben artık Jakarta büyükelçisi olarak görev yapmak istemiyorum," demiş.
Ne güzel.
Kariyer büyükelçilerin böyle bir lüksü olmuyor. Pek çoğu görece daha iyi yerlerde görev yapmak isteseler de, atandıkları ülkelerde 4 yıllarını dolduruyorlar. Hatta mahrumiyet bölgelerinde kalıp da erkenden "ben artık dönmek istiyorum" diyenlere de kötü gözle bakılıyor.
Tabii siyasi atamaların ayrıcalıklı konumları var; ama bu ayrıcalığın kendilerine kafalarına göre görev sürelerini tayin etme hakkı vermemesi gerekir.
Önemli bir zirvenin hazırlıklarını yarıda bırakıp gitmek, bu ayrıcalığın suistimal edilmesi anlamına geliyor.
Edindiğim bilgiye göre, büyükelçi Asan zirvenin hazırlık aşamasından çok sıkılıp bunalmış. Yine de zirvenin hazırlıklarını bitirip Cumhurbaşkanı ve heyetinin ziyaretinin eksiksiz şekilde geçmesini sağlayıp dönebilirdi.
Şimdi apar topar oraya dışardan ekip yollanmış. En ufak bir hata da tabii onlara fatura edilecek. Zira, ev sahibi ülkenin protokol hatasını da kariyer büyükelçiye yükleyip, sürgüne gönderimesine de tanık olduk.
Sonuç olarak; bildiğim kadarıyla Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da bir bölümünden hazetmese de, muhalefetin eleştirileri karşısında siyasi atama büyükelçileri yere göğe koyamıyordu.
Ama işte AK Parti iktidarının, kariyer diplomatların görevlerini layığıyla yerine getirmediği bahanesiyle (daha doğrusu, "onlar devlete hizmet etmek üzere yetişmiş, biz, iktidarımıza hizmet edecek sadık eleman istiyoruz" gerekçesiyle) son yıllarda rekor sayıda yaptığı siyasi atamaların performansı ortada. Nerde görev aşkı? Nerde devlet işlerine sadakat?
Elbette, görev yapılamayacak, örneğin sağlık sorunları gibi durumlarda, görev yerinden erken dönme talebinde bulunulabilir. Benim anladığım böyle bir mazeret beyan etme durumu olmamış. Üstüne üstlük, her büyükelçi merkeze dönmeden görev süresince büyükelçiliğin yaptığı harcamaların hesabını kapatmakla sorumludur. Prof. Asan bunu da yapmamış. Kapıyı çekmiş, çıkmış.
Kariyer büyükelçi olsa; zirve hazırlıklarının tam ortasında görev yerini terk etse, hesabını kapamasa, Türkiye'de çekeceği çilenin haddi hesabı olmazdı.
Ama AK Partili iseniz; her yaptığınız yanınıza kâr kalıyor.
Siyasi atamaların performansları ortada iken, hâlâ bu tercihten vazgeçilmiyor. Üstelik Türkiye'de evde oturan büyükelçi sayısı 70'leri, 80'leri bulmuşken. Yetişmiş kadrolar evde gün sayarken, örneğin Çin'e gönderilen iş insanı Abdulkadir Emin Önen Aralık'ta Pekin'de 6. yılına başlayacak. Büyükelçiler konferansında konuştuğunda Türkiye'nin mi ticari çıkarlarını yoksa Çin'in mi ticari çıkarlarını temsil ettiği tam anlaşılamayan, buna mukabil Çin'de randevu taleplerine yanıt alamayan bir siyasi tayinden bahsediyoruz. Siyasi atama olunca başarı-başarısızlık kriterleri farklı işliyor.
Kariyer diplomatların performansı ise bambaşka kriterlere tabii tutuluyor. Bir kere başta bakan yardımcısı olmak üzere bakanlıktaki AK Parti'li "komiserlerin" sıkı gözetiminde çalışmak durumunda bırakılıyorlar. Bakanlık personeli, bir önceki bakan yardımcısı Yavuz Selim Kıran'a sormadan adım atamaz hale getirilmişti.
Kendisi de sicil memuru gibi çalıştı. Bir bakan yardımcısının sikletine yakışmayan bir başkente tayin edilmesinden, performansını mı sorumlu tutmak gerekir bilemedim. Ama giderken bile, veda toplatısına "kim gelmeyecekse bildirsin" diye talimat vermiş. Yani gider ayak liste tutmaya kalkmış, "kim bana vedaya gelecek, kim gelmeyecek" diye. Böyle yapınca da "hakkınızı helal edin" dediğinde, karşısında koca bir sessizlik bulmuş.
Açıkcası, büyükelçiler için bakanlıkta aktif bir görevde olmak mı daha kötü, yoksa evde oturmak mı; insan emin olamıyor.
Kaynak: T24