Şimdi nasıl bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu gel de anlat...
Dünya Gazetesinin dünkü manşetini okuyunca ?biz çoktan Venezuela olmuşuz da haberimiz yokmuş? diyor insan. Haberde ne diyor; ?Her 5 kişiden 4´ü ABD ve AB´nin Türkiye´ye ekonomik baskı uyguladığına inanıyor?.
Bence çok doğru.
ABD ve AB artık yeter demiştir: ?Biz 67-68 yaşına kadar çalışalım, üretelim ve tasarruf ederek size yollayım; siz de 50 yaşında çalışmayı bırakın, borç alın ve tüketin?. Bu düzenin sonu geldi demiştir AB ve ABD.
Ödemeler dengesi verilerine göre;
Ocak 2003-Mart 2018 arasında 565 milyar dolar cari açık vermişiz. Bunun karşılığında yabancılar (çok ama çok büyük kısmı ABD ve AB) 604 milyar dolar kayıtlı ve 43 milyar dolar da kaynağı belirsiz para yollamışlar.
Yani biz 2003 sonrasında 647 milyar dolar yabancının parasını bir güzel yemişiz. O parayı alıp döviz kazandırıcı yatırımlara maalesef yönelmemişiz. Mesela duble yollar yapmışız ve karşılığında 201 milyar dolarlık yabancının arabasını ithal etmişiz.
Kısaca yollarımızı ve köprülerimizi daha çok yabancı araçlar ithal ederek kullanır olmuşuz. Yabancı bize daha çok araba satsın diye, yol yapmışız...
Yabancıya da 224 milyar dolarlık araç satmışız ama karlılık nerede ise sıfıra yakın. Zaten ihracat için ara malı ithalatı ile karı yine yabancıya aktarmışız. Araç başına bir kaç yüz dolar kar ile avunup durduk.
Dün gece Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu´nun bir konuşmasına kulağım takıldı: ?Ne kadar yatırım varsa durduracağız? diyordu.
İnanamadım.
Hemen yerimden kalktım ve ?Ne diyor? diye pür dikkat dinlemeye çalıştım.
?Yatırımları durdurduktan sonra, içeriğine ve önem derecesine göre yeniden şekillendireceğiz? diyordu.
Umut doğdu birden içime. Yıllardır üretim süreçlerinin önünü kapatan bir modelle yatırımları yönlendiriyoruz. Görüntüde gösterişi yüksek ama içi boş işlerle uğraşıp duruyoruz.
Bakınız bir noktayı artık net anlamamız gerekiyor:
1- Türkiye dış borçlanma limitini nerede ise bitirmek üzere. Dış borçlar 16 yılda 129 milyar dolardan 453 milyar doları aştı. Yani artık cari açığa dayalı, yabancı parasına sırtımızı yaslayarak bir ekonomik model sürdüremeyiz.
2- Yabancı malını tüketerek, yabancının tasarrufunu zevkimize göre harcayarak gidecek yolumuz nerede ise kalmadı.
3-Artık üretmek zorundayız. Ya da kendi kendimize yetecek kadar tüketmek durumundayız ki; o zaman da çok büyük bir küçülme bizi bekliyor demektir.
4- Ya da son çare arayacağız: Elimizdeki kaynakları en verimli şekilde kullanmak zorundayız. Öyle yabancı parası ile milli hava atma dönemi bitti artık.
İşte bu noktada Temel Karamollaoğlu´nun söylemi çok önemli. Ya kaynakları çok verimli kullanacağız, ya da büyük bir ekonomik çöküş yaşayacağız.
ÖYLE KOLAY DEĞİL
Bugün GSYH 851 milyar dolar diyoruz ama şu noktayı unutuyoruz. AK Parti iktidara geldiğinde 1987 bazlı hesaplama yöntemi vardı ve buna göre GSYH en fazla 540 milyar dolar ediyor. Kısaca hesap yöntemi değişimi ile masa başında ekonomiyi büyüttük.
Ama dış borç öyle değil. 129 milyar dolardan 453 milyar dolara yükselirken her senti biz aldık ve kullandık.
İşin kritik yönü şu: Masa başında hesap yöntemi değişimi ile GSYH´mızı ne kadar artırırsak artıralım. Ama borçlarımız sabit ve eski hesaba göre GSYH´nın yüzde 100´üne gelmek üzere.
Kısacası artık dolar kurunu yüksek faiz vererek dengeleme süreci de gitgide güç kaybediyor. Bir kaç yıl içerisinde kalıcı çözüm bulunmaz ise halimiz hiç iyi olmayacak.
İşte o nedenle bu seçim sonrası ülkemizi çok büyük reform hamlesi beklemektedir. Çalışma hayatından-emeklilik sistemine kadar. Kalkınma bankacılığından, tüm finans sisteminin değişimine kadar.
Hatta en önemlisi de maliye-vergi sisteminde olmalıdır. Ankara bir an önce zayıflamalıdır.
İşte bu noktada Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu´nun açıklaması çok önemlidir. Ufukta görülen kara bulutların taşıdığı fırtına basit önlemlerle geçiştirilemez. Görenler için tehlike büyük ama görmeyenler için ortalık güllük güneşlik. Ne diyelim. Her toplum hak ettiği şekilde yönetilirmiş.