Tarih: 05.04.2018 10:01

Akkuyu: Sefası da var, cefası da...

Facebook Twitter Linked-in

İKİ gün önce Akkuyu Nükleer Enerji Santralı´nın temeli atıldı. Böylece Türkiye´nin enerji bağımlılığını aşmaya yönelik tarihi bir eşik geride bırakılmış oldu.

Daha önceki hükümetler döneminde de nükleer enerji güç santralı kurma girişimleri olmuştu, ancak her biri her nasılsa ?ihalenin iptali? ile sonuçlanmıştı. Kuşkusuz çevreci örgütlerin itirazları var, bir nükleer santralın nasıl bir doğa tahribatına neden olduğunu söyleyenler var. Ancak şu da bir gerçek ki, bugün 31 ülkede 450 nükleer güç santralı var, 55´i de yolda.

Türkiye´nin enerji ihtiyacı ortada. Devlet de bu ihtiyacı karşılamak durumunda. Öte yandan hem her gün sıcak suyla duş alayım, kış mevsiminde bile evimde penye tişörtle gezebileyim, elektrikli ev aletlerim her dem çalışsın isteyip hem de nükleer enerji santralına direnmek çok tutarlı, akla yakın değil.

SON TEKNOLOJİ

İyi haber şu ki...

Dünyada nükleer santrallar konusunda epey tecrübe birikti. Akkuyu´daki tesis inşa edilip yapılandırılırken en son donanım, en son teknoloji kullanılacak. İşletme maliyetinin diğer santrallarla kıyaslandığında daha düşük olduğu, yakıt fiyatlarındaki dalgalanmaların üretim maliyetlerine yansımayacağı söyleniyor. Uranyum stok ve rezervlerinin farklı coğrafyalara dağılmış olması, santral sahibi yani hammadde talebi olan ülke açısından avantaj sağlayan bir durum.

En önemlisi, bir yerden başlamak. Nükleer santralımız % 100 yerli değil, ama aynı durumda olan Güney Kore yıllar içinde kazandığı tecrübe sayesinde kendi nükleer santrallarının tamamını kendisi yapmayı başardı. Zamanla oluyor.

Tabii bazı zorluklar var...

Akkuyu Nükleer Enerji Santralı´nın hisselerinin % 51´i Rusya devlet nükleer enerji kurumu Rosatom´a ait. Santralın faaliyete geçmesinin 2023´ü bulacağı düşünüldüğünde, projenin akıbeti uzun bir süre Rusya-Türkiye ilişkilerinin gidişatına bağlı olacak diyebiliriz.

Rusya nükleer yakıtı sağlayacak ve santralda çalışanları eğitecek. Ama eğitimin kapsamı, elindeki nükleer teknoloji birikimini Türkiye´yle paylaşıp paylaşmayacağı hâlâ belirsizliğini koruyor.

Sonra bazı riskler...

Nükleer enerji üretimi gerçekleşirken sera gazı salınmıyor evet, ama elektrik üretimi sonrasında açığa çıkan radyoaktif atıkların yarattığı tehdit az buz değil. Dünya halen bu meseleyi tümüyle çözemedi. O kadar ki, Greenpeace olarak bilinen çevreci örgüt bu yüzden kuruldu. Birçok ülke,?Atıkları ne yapsak da yok etsek? konulu alternatifler deniyor; atığı dönüştürme işleminden elde edilen materyal genellikle ?nükleer silah?yapımında kullanılabiliyor. Bir de radyoaktif maddeyi 1 milyon yıl saklayabilen cam icat edildi. Tabii kim o camı evinde, ofisinde kullanmak ister ayrı bir soru. O yüzden olsa gerek, birçok ülke yüksek yoğunluklu radyoaktif atıklar için uzun vadeli depolama ve ?yer seçimi? için çalışmalar yapıyor. Çünkü halihazırda kullanılan ?çelik konteynerlere koy-betonla kapla? yöntemi de büyük bir deprem olasılığında yeraltı sularının zehirlenmesi gibi risklere gebe. Konu ciddi ve henüz ?uzun vadeli?, ?güvenilir? depolama alanı/tesisi konusunda somut adım atabilmiş tek ülke Finlandiya.

ATIK KONUSU

Akkuyu´ya dönersek... Atık yönetimini de Rusya yapacak; orta ve düşük yoğunluklu atıklar Rusya´da 2008´de inşa edilmiş tesiste depolanacak. Ancak yüksek yoğunluklu atıklar için yer arayışının sürdüğü biliniyor.

Akkuyu Nükleer Enerji Santralı, Türkiye´nin enerji bağımlılığı ve enerji kaynaklarını çeşitlendirme zorunluluğunun sonucudur. Nihayet temelinin atılıyor olması bir başarıdır, elbette bu başarıyla övünülür.

Ancak her sefanın bir cefası var. İlk akla gelen ?cefa?, yapımından üretime geçmeye kadarki her aşamada tesis ve çevresi için gereken güvenlik koşullarına tam tekmil riayet edilip edilmediği meselesini devletlerin ilişkilerinden bağımsız olarak ele almaktaki zorluk. Başta ?atık? mevzuu olmak üzere risklerin bertaraf edilmesi sürecinin şeffaf yürütülmesi için gereken niyet ve çabayı da listeye ekleyebiliriz.

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —