Elbette size felsefe dersi verecek halim yok. Ama, dindar bilinç doğadaki zorunluluğu yani bir anlamda determinizmi kavramadığı için bilim yapamaz gibi sözlere de fikrimizi söyleyebiliriz. Şunu demek istiyorlar: Tabiattaki her olay, her olgu belli sebeplerin zorunlu sonucudur. Aynı şartlar ve aynı sebepler var olduğunda o olgu ya da olay var olur. Tabiatı inceler, onun kanunlarını tespit ederseniz hangi şartların nasıl sonuçlar vereceğini bilir ve ondan yararlanırsınız. Bu da bilimi ortaya çıkarır. Ama dindar bilinç tabiatta olup biten her şeyin “tanrı”nın, kendi istediği gibi yaratmasıyla olduğuna, onun sebeplere bağlı bulunmadığına, o ne derse onun olacağına inanır. Böyle olunca da öngörüde bulunamaz, aynı şartların aynı sonuçları doğuracağını bilip istediği şartları oluşturmaya çalışmaz, sonuçta da tabiatı okuyamaz, okuyamayınca da bilim yapamaz, geri kalır.
Aslında iddianın her iki tarafı da bir yönüyle doğru, ama yine her ikisi de eksik. Allah’ı olduğu gibi bilen dindar, bu iddianın muhatabı olamaz. Burada “tanrı” dememizin de bir sebebi var. Çünkü Allah, herhangi bir tanrı değildir.
Her ikisi de bir yönüyle doğru diyoruz, çünkü tabiatta elbette hislere gelen yönüyle bir sebep sonuç ilişkisi vardır. Allah (cc) her şeyi bir ölçü ile yarattığını kendisi söylüyor (54/49). Zamanında dünyaya hakim olan, Allah’ın övdüğü kul Zülkarneyn her şeyin sebebine sarılan böylece kadim zamanlarda madenlerden çeşitli alaşımlar yapabilecek kadar teknolojiyi bilen ve uygulayan bir yönetici idi (18/Kehf 84). Bu ölçülere “sünnetullah” denir. Allah’ın yaratmadaki kanunu da diyebiliriz. “Sünnetullahta değiştirme olmaz”. O halde çalışmadan kazanama-yacağınızı, kazanmadan yiyemeyeceğinizi, ekmeden biçemeyeceğinizi, güçlü olmadan ayakta duramayacağınızı bilmelisiniz. Bilim de bu bilgi üzerine oturur, ya da bu bilgi sizi bilim yapmaya zorlar. Böyle olmasa hiçbir şeyi ne öngörebilirsiniz ne tedbirini alabilirsiniz ne de tedbirin ne olacağını öğrenebilirsiniz. Bu sebeple Allah bizim yere göğe, bitkiye hayvana, kısaca varlığa bakmamızı emreder. Bu konuda Kurân-ı Kerim’de yüzlerce ayet-i kerime vardır. Buradaki bakma “nazar” diye ifade edilir. Nazar çıplak gözle bakma değildir, bir şeyi ona uygun bilgi aracıyla inceleyip akılla anlama demektir. Allah (cc) “gökyüzüne bakmıyor musunuz?” buyururken ona tirene bakar gibi bakmamızı kastetmiş olabilir mi?
Diğer yönden, mutlak determinizme benzer cebri düşünceye sahip dindarlar da yok değildir. Dindar bilinç diye onlar kastediliyorsa söylenenler bu açıdan da doğru olabilir. Bugün bile kader deyince hala bunu anlayanlar var. Ama bunun İslam’ın kader dediği şey olmadığını da dini bilen herkes bilir. Bu itibarla aslında Cebriyye mutlak determinizme inanır. Çünkü sadece tabiatta olanları değil insan iradesini bile cebre/zorunluluğa bağlar. Fark sadece onların her şeyi Allah’ın yaptığını, deterministlerin ise yapanın tabiat olduğunu söylemesidir. O halde böyle bir determinizm ile bilim olmaz, aksine bu tembelliği doğurur. Kastedilen bu ise bu doğrudur.
Ama söz konusu iddia eksiktir çünkü tabiatta bir sebep sonuç ilişkisi mutlaka vardır ve bu ilişkiyi bilmek önemlidir. Bu olmadan kulluğun bile olması mümkün değildir. Allah’ın bizden istediği nazar da bunun sonucu olan bilim de bunun böyle olmasına bağlıdır. Ancak böyle bir ilişki mutlak değildir ve en azından insanın iradeli fiillerinde bu zorunluluk yoktur. Tabiatta bile böyle mutlak bir zorunluluk olamaz. Evet her şeyin sebebi hatta pek çok sebebi vardır ama bizim bütün sebepleri bilebilmemiz imkânsızdır. En az on yıldır İstanbul’da iki seneye kalmaz büyük bir deprem olacağı söylenir. Neden, çünkü fay hatlarının hareketi bunu gösteriyor. Bunu hesaplarsanız sonuç böyle çıkar. Hesaplamak zorundasınız da. Ama hamdolsun, olmadı, inşallah da olmaz. Çünkü sebepler sadece görünenler olmayabilir. Bir kediciği sırf Allah için doyuran birisinin bu fiilinin Allah’ı memnun etmekle fay hatlarına etkisini kimse ölçemez. Evet, tabiattaki o kanunu yaratan Allah’tır ve O’nun kanununda değiştirme olmaz. O bu kanun yine değişmemiştir ama onun bilinmeyen sebepleri de vardır ve biz onları bilemediğimiz için kanuna uyulmadığını sanırız. Nasıl beynimizdeki iki yüz milyar nöron en küçük kararı bile birbirleriyle irtibatlı veriyorsa dünyadaki her olay da insanın iradeli fiilleriyle de irtibatlıdır ve bizim kesin sonucu tespit edebilmemiz imkânsızdır.
İnsan özgür bir iradeye sahipse mutlak determinizm olamaz. Onun akıl denen bir yetisi varsa yine olamaz.