Ankara ile Moskova’nın 5 Mart tarihinde imzaladıkları ve İdlib’deki askeri faaliyetlerin durdurulmasını öngören anlaşmaya rağmen, bölgede arzulanan güvenli koridorun bir türlü tesis edilemediği ve bu şartlar altında çatışmaların kısa bir süre içinde yeniden şiddetlenebileceği kaydediliyor. Bu arada, taraflar arasındaki çarpışmaların şiddetlenmesinin ardından cihatçıların giderek daha dar bir alana sıkışacağı ve barındırdığı çok sayıda Suriyeli sığınmacıyla birlikte bu dar şeridin bir tür "Yeni Gazze" olabileceği ileri sürülüyor.
İdlib bölgesinde 2017 yılında 9 bin km2’yi kontrol eden cihatçıların bu hakimiyet alanı 2019 yılı Nisan ayında 7 bin km2’ye inmişti. Rusya ve diğer müttefiklerinin desteğindeki Suriye Arap Ordusu’nun (SAO) özellikle geçtiğimiz Ocak ve Şubat ayında yoğunlaşan taarruzunun ardından bugün 3 bin km2 ile sınırlanmış olan alan önümüzdeki dönemde yaşanacak çatışmalarla biraz daha daralacağa benziyor. Çatışmaların önümüzdeki haftadan itibaren yeniden şiddetlenebileceğinin ilk ciddi sinyalleri geçen hafta sonu geldi. Saha kaynaklarından edinilen bilgilere bakılırsa, bölgenin Cebel Zaviye olarak adlandırılan dağlık kesimlerinde SAO birlikleri ile cihatçı gruplar arasında cumartesi sabahı karşılıklı top ve hafif silah atışları yaşandı. Cihatçıların güne Kefr Nebil’de bulunan Suriye birliklerini top atışına tutmaları ile başladığı, ardından Suriye ordu birliklerinin bu top atışlarına mukabelede bulunduğu ve çatışmaların şiddetlendiği kaydedildi.
Cihatçı militanlar Halep’i İdlib muhafazası üzerinden Akdeniz kıyısındaki Lazkiye’ye bağlayan M4 karayolunun güneyinden çekilmeyi reddettikleri için, bu çatışmaların önümüzdeki günlerde daha geniş bir alana yayılma ve şiddetini artırma ihtimali epeyce yüksek. Hatırlanacağı gibi, Türkiye ve Rusya, çatışmaları durdurarak M4 karayolunun güney ve kuzey kesimlerinde altışar kilometre derinliğinde güvenli koridor oluşturma ve burada birlikte devriye görevi yürütme konusunda 5 Mart tarihindeki anlaşma ile mutabık kalmışlardı. Ancak son gelişmeler, yukarıda da aktardığımız gibi, bölgenin yeniden ateş çemberine dönebileceğini gösteriyor.
Çatışmaların şiddetlenebileceğinin bir işareti, Cisru’ş Şuğur şehrinin güneyindeki El Gab Ovası yakınlarında bulunan dağlık Cebel Zaviye bölgesine Suriye Ordu birliklerinin Rus keşif uçaklarının gözetiminde tank ve zırhlı araçlarla yaptığı sevkiyat ise, bir başka işareti de, Türk tarafındaki ilginç hareketlilik. Saha kaynakları, TSK birliklerinin geçtiğimiz günlerde İdlib bölgesine ABD yapımı MIMI-23 Hawk orta menzilli hava savunma sistemleri nakliye ettiğini bildiriyor. Video görüntülerle de desteklenen haberler doğruysa, bu, Ankara’nın İdlib’e Mart ayı içinde ikinci kez bu tip malzeme sevkiyatı yapmış olduğu anlamına geliyor.
Söz konusu hava savunma sisteminin aktif hale getirilmesiyle, TSK’nın yakın hava desteği verme imkanının olmadığı bölgedeki Suriye savaş uçaklarını ve helikopterlerini düşürebilmek için kendi savaş uçaklarına sınırın Suriye tarafına taşmadan operasyon yaptırma ihtiyacı büyük ölçüde ortadan kalkmış olacak.
Raytheon silah firması tarafından geliştirilen MIMI-23 Hawk, aslen orta menzilli bir hava savunma sistemi. Ancak beliren ihtiyaç üzerine, hedeften gelen sinyalleri toplayarak füzelerin arayıcı başlıklarına ileten yarı-aktif evleme güdüm sistemleri ile bazı radar ilaveleri sayesinde alçak irtifa hedefleri için de uygun hale getirilmiş bir savunma sistemi aynı zamanda. Açık adı "Homing All the Way to Kill" (Hawk) olan bu savunma sisteminde hedefler füze tarafından değil, karada, denizde ya da havada bulunan başka bir platformdaki kaynak tarafından aydınlatıldığı için, karşıdaki kuvvet füzeye karşı tedbir de alamıyor.
Sahadaki tüm bu gelişme ve hareketlilik, Ankara’nın da bölgede silahların yeniden şiddetleneceğini öngördüğünü ve Suriye Hava Kuvvetleri’nin bölgedeki hava üstünlüğüne karşı, özellikle de Rus yapımı Su-24 savaş uçaklarının bombardımanlarına karşı önlem alma ihtiyacı duyduğunu gösteriyor.
Ankara, bu hava savunma sistemlerinden 2018 yılı başlarında da Halep’in kuzeyine konuşlandırmıştı. Fırat Kalkanı Harekatı’nın hemen akabinde sevk edilen sistemlerin fotoğrafları basına da yansımıştı.
Ankara 5 Mart Mutabakatı ile M4 karayolu civarındaki askeri faaliyetlerini durdurmayı taahhüt ettiği için, bu savunma sisteminin M4’ün özellikle güneyindeki bölgelerde ve 6 km kadar kuzeyinde kullanılması pek beklenmiyor.
Öte yandan, bölgedeki durumu biraz daha karmaşıklaştıran ve Moskova’nın Ankara’ya karşı elini güçlendiren gelişmeler de yok değil. Mart ayının ikinci yarısında meydana gelen bu gelişmelerden birinde, M-4 otoyolu üzerindeki Muhambal civarında devriye görevi yapan Türk askerlerinden ikisi açılan roket ateşi sonucu öldü, biri de yaralandı. Ancak bu kez saldırılar Suriye Ordusu askerlerinden gelmemişti. Milli Savunma Bakanlığı’nın konuya ilişkin açıklamasında roketli saldırının "bölgedeki bazı radikal gruplar tarafından yapıldığı" belirtildi. TSK’yı "radikal gruplarla" ölümlü bir olay ekseninde ilk kez karşı karşıya getiren olaydan hangi silahlı cihatçı grubun sorumlu olduğu açıklanmadı.
Bölgedeki son gelişmeler yakından takip edildiğinde, olaydaki sorumluluk anlamında oklar, Ankara ile ilişkilere nispeten dikkat eden Heyet Tahrir’uş Şam’ı (HTŞ) değil, adını Kur’an-ı Kerim’deki Enfâl Suresi, 56. Ayetteki "Müminleri Savaşa Teşvik Et" ifadesinden alan bir ortak operasyon odası kuran, El Kaide bağlantılı dört örgüte işaret ediyor: Hurrâseddin, Ensaruddin, Ensaru’l İslam ve Ensar Tevhid Tugayları. Bu gruplar Türkiye ile Rusya arasındaki 5 Mart tarihli Moskova Anlaşması’nın gereklerine uymayacaklarını her iki ülke askerlerinin de bölgeden çekilmesi gerektiğini daha önce ilan etmişlerdi.
Öte yandan, merkezi Washington’da olan Amerikan think-tank kuruluşu Washington Institute için ara ara son derece ayrıntılı Suriye raporları hazırlayan Lyon 2 Üniversitesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Fabrice Balanche, İdlib’in yakın bir zamanda, İsrail işgali altındaki Gazze Şeridi’ne benzer bir fiili statüye kavuşabileceğini ileri sürdü.
Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi’nin, İdlib cebindeki insan nüfusunu Mart ayı başında 2,6 milyon olarak verdiğini kaydeden Fransız araştırmacı, bu insanların artık üçte ikisinin Türkiye sınırındaki 1000 km2’lik bir alanda yoğunlaştığını vurguluyor. Bu bölgede savaştan önce yaklaşık 500 bin insan yaşıyordu. Savaş nedeniyle yerinden yurdundan edilmiş Suriyelilerin de katılımıyla aynı coğrafyaya bugün bunun 4 katı insan sığışmak durumunda kaldı.
Bunun bir nedeni, Bab el-Havva sınır kapısından bölgeye insani yardım yapılıyor olması ise de asıl sebep, İdlib’in diğer bölgelerinden farklı olarak bu sınır bölgelerinde hava saldırılarının görülmemesi. Balanche’a göre, Rus ve Suriye uçaklarının bu bölgeyi bombardımanlardan azade tutmasının ardında, bölgenin Türkiye sınırına çok yakın olması yatmıyor. Fransız araştırmacıya bakılırsa, Şam Yönetimi ve müttefikleri cihatçıların kontrolündeki alanlarda yaşayan sivillerin buralardan güvenli olduğuna kanaat getirdikleri sınır bölgelerine göç etmesini, savaş bölgesindeki cihatçıların yalıtılmasını sağlamak için özellikle istiyorlar.
Suriye Savaşı’na bir şekilde taraf olmuş bütün aktörlerin İdlib’e yönelik farklı hedefleri olduğunun altını çizen Balanche, tüm bunlar düşünüldüğünde, en fazla ihtimal dahilindeki senaryonun, cihatçıların sahip olduğu cebin bir "Yeni Gazze"ye dönüştürülmesi olacağı kanaatinde. Bunun elbette ki, İdlib ile Kuzey Halep (Afrin, Azez, El Bab) bölgesine sıkışmış toplam 4 milyon Suriyeli için en iyi çözüm olmadığını da hatırlatan Fransız araştırmacı, ancak şu aşamada hiçbir oyuncunun mevcuttan farklı bir seyir izleyecek yeterli gerekçesi bulunmadığının da özellikle altını çiziyor.
Bir başka deyişle, Ankara bombardımanlardan ötürü İdlib bölgesindeki hanelerini boşaltmak zorunda olan sivillerin ağırlıklı olarak, Suriye’nin kuzeybatısında 2018 yılında gerçekleştirilen Zeytin Dalı Harekâtı akabinde Kürtlerin boşaltmak zorunda kaldığı bölgelerde iskân edilmesini arzuladığı, Suriye ile Rusya’nın da -bölgedeki askeri hedeflerin sivillerden iyice azade kılınarak silahlı grupların yalnızlaştırılması kapsamında- buna pek bir itirazının olmadığı bir dönemden geçiyoruz.
Olay bir kez "yeniden iskân" saiklerinin de işin içine katılmaya başlandığı bir hâl alınca, savaşın şu safhasının ilgili coğrafyadaki demografik yapıların yeniden düzenlenmesi ve mühendisliğiyle yakından ilişkili olduğu gerçeği de bir kez daha gelip bizi buluyor.