Akbabalardan ibret almak

Karar.com'dan gazeteci yazar yusuf Ziya CÖMERT ANALİZ ETTİ...

Akbabalardan ibret almak

Akbabaları nereden bilirsin’ diye soracak olursanız, derim ki evvela Teksas, Tommiks kitaplarından.

Birileri ölür ve gökyüzünde akbabalar belirir.

Sonra kovboy filmlerinden.

Kitaptakinin aynısı, birileri ölür, sonra gökyüzünde akbabalar belirir.

Hatta bazen kimse ölmeden, silahlar henüz kılıflarındayken, silahşorların eli silahın kabzasına doğru gidip-gelirken, birazdan kan döküleceğini hisseden akbabalar kasabanın yakın semasında süzülmeye başlarlardı. 

Bir de nereden, biliyor musunuz?

Afrika’da, Sudan’da çekilmiş bir fotoğraf karesinden.

Siyah, küçücük bir kız çocuğu. 

Allah’ım! Boynunda beyaz boncuklu bir gerdanlık, kolcağızında beyaz bir bileklik var.

Çocuk yere yıkılmış.

Arka planda, uçmayan, bekleyen bir akbaba.

Sanki çocuğun ölmesini bekliyor.

Bu fotoğrafı çeken Güney Afrikalı gazeteci Kevin Carter Pulitzer ödülüne layık görüldü.

(Sonradan, Carter, medyadaki -çocuğa ne yaptın, kurtardın mı, yoksa çocuğu akbabanın insafına mı terk ettin gibi- sorgulamalara tahammül edemeyerek intihar etti.)

Başka yerlerden de biliyorum da... Bende iz bırakan akbaba resimleri bunlar.

Dün, bizim Karar’ın internet sitesinde dolaşırken bir haber gördüm.

New York’un üstünde akbabalar dolaşıyormuş.

Times Square’in üstünde, Empire State’in, Hürriyet Abidesi’nin üstünde, gökdelenlerin arasında süzülüyormuş akbabalar.

Resimleri de var.

Şimdi buradan, “Gördün mü boyunun ölçüsünü Ey Amerika” diye bir netice çıkaracak değilim.

İnsanların başına gelen felaketlerden zafer narası çıkartmaya tabiatım müsait değil.

Başkasının alacağı ibretin de peşine düşmem.

İbret söz konusu olduğunda evvela kendi alacağım ibrete bakmayı tercih ederim.

Niçin dolaşıyor akbabalar New York semalarında?

Habere göre, Covid 19’dan ölenlerin cesedini taşıyan bir morg işçisi, ceset torbaları tükenince 80 kadar cesedi çarşafa sararak taşımış. Akbabalar ceset kokusunu 1,5 kilometre öteden alabiliyormuş. Bu yüzden New York semalarına gelmişler.

Benzer sorunlar Avrupa’da da var. Morglarda yer kalmadığı için İspanya’da, İtalya’da cesetler buz pistlerinde muhafaza ediliyor.

Türkiye şu ana kadar bu boyutta bir sıkıntıya düşmedi.

Düşmez inşallah.

Yetkililer, -eğer ani ve beklenmeyen bir yükseliş olmazsa- sağlık sistemimizin, hastanelerdeki yatak sayımızın, yoğun bakım ünitelerinin Covid 19 hastalarının bakımı ve tedavisine yeterli olduğunu söylüyorlar.

Tedavi için etkili olduğu tespit edilen ilaçlar zamanında tedarik edilmiş.

Hekimler literatürü tarıyor, faydası kanıtlanan tedavi yöntemlerine hemen intibak ediyorlar.

Yine yetkililerin dediğini göre, vakaların artış grafiği makul seviyelerde seyrediyor.

Bunlar sevindirici haberler.

Fakat dün, evden gazeteye gelirken, güzergahımdaki trafiğin korona öncesi günlerdekine yakın bir yoğunlukta olduğunu gördüm.

Caddeler, dükkanlar da kalabalık.

Yoğunluk, sadece 4 günlük sokağa çıkma yasağı sebebiyle insanların nevale tedariki telaşına düşmelerinden mi kaynaklıyor, yoksa havaların ısınmasının, uzmanların pik noktasına yaklaştığımızı, önümüzdeki günlerde vakaların ve ölümlerin inişe geçeceğini sıkça söylemelerinin toplum üzerinde bir gevşetici etkisi mi oldu bilmiyorum.

Belki de bizler, önümüzdeki yaz mevsimini ziyan etmemek için kendimizi işlerin düzeldiğine ikna etmeye çalışıyoruz.

Eğer öyleyse, yanlış yapıyoruz.

Eğer öyleyse, ne New York üzerinde uçan akbabalardan ne de morg olarak kullanılan spor salonlarından ibret alıyoruz.

Bakın, korona virüsüyle mücadelede parmakla gösterilen Singapur’da bir günde 1426 yeni vaka tespit edilmiş.

Singapur, ilk dalgayı okulları bile kapatmadan kontrol altına almıştı. İkinci dalga kapıya dayandı.

Yaz mevsiminin yaklaşması kendi başına hastalığa çare değil. Biliyorsunuz, Singapur dört mevsim sıcak bir şehirdir.

Yani?

Yani rehavete kapılmak için çok erken.