AK Parti’nin vicdanı istifa mı etti?

Ocak Medya yazarı Emrullah Bayrak yazdı;

AK Parti’nin vicdanı istifa mı etti?

Tarihler 8 Mart 2019’u gösteriyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şanlıurfa’dan seslendi:

“Ne dava var ne bir şey. Menfaat neredeyse oraya gidiyorlar. Bu trenden inenler, bir daha bu trene binemezler. Bu davada bu treni terk edenler kusura bakmasınlar, bu can bu tende oldukça bir daha bu trene kabul etmeyiz. Kimle yola çıktıysak, ihanet etmedikçe, yolculuğumuza onlarla devam ederiz.”

Oysa AK Parti denilince üç isim akla gelirdi:

Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç.

Şimdi onlardan geriye sadece Erdoğan kaldı.

Zaten her devrim önce kendi evlatlarını yerdi.

Trenden indiler mi, indirildiler mi yoksa zorla atıldılar mı; orası bize karanlık.

Üstelik bu tren, yolcularını istasyonlarda bırakmıyor. Nerede denk gelirse hızını kesmeden indiriveriyor.

Trenden durak dışı inen son isim Bülent Arınç.

Kendileri, “Ben AK Parti’nin vicdanıyım” derdi.

Gerçekten de bunu söylemleriyle, çıkışlarıyla gösterdi.

Adalet ve ekonomi üzerinden yapılacağı söylenen reforma güvenen Arınç’ın son çıkışı, aynı zamanda inişi oluverdi.

Özellikle MHP’nin baskısı, AK Parti’nin de desteğiyle Arınç, saraydan düştü. Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliğinden istifa etti.

Siz bu istifayı AK Parti’den de sayabilirsiniz.

“Cumhurbaşkanı çok ağır bir konuşma yaptı… Ama öyle bir noktaya gelir ki bazen, orada kalmaktansa gitmek daha yerinde olur.”

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ise istifayı şöyle duyurdu: “Sayın Bülent Arınç, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliği görevinden ayrılmayı talep etmiş, sayın Arınç’ın talebi Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından kabul edilmiştir.”

Selahattin Demirtaş ile Osman Kavala’nın tahliye edilmesi gerektiğini savunan Arınç’a Erdoğan’dan çok sert bir tepki gelmişti:

“Fitne ve fesat girişimlerini reddediyoruz.”

Aslına bakarsanız Arınç, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün söylediklerinin aksine bir şey dememişti:

“İfade özgürlüğü, insan hakları, eşitlik, adil ve tutuksuz yargılanma.”

İstifa ederken de kurduğu cümle şuydu: “Türkiye’nin yargı, ekonomi ve başka alanlarda reformlara duyduğu ihtiyaç aşikardır.”

Erdoğan’ın ağzından duyduğumuz reform sözcüğü sonrası herkes, bu ihtiyacın olduğunu zaten dile getiriyordu.

Ama asıl sorun dile getirmek değil; önemli olan nasıl dile getirildiği.

Harfler, kelimeler, cümleler birebir ilk ağızdan çıkanın gibi olmalı.

Aksi zaten tufan.

Devreye giren ‘özgür basın’ Arınç’ı top ateşine tutarken öte yanda reform beklentisini de inkâr etmiyordu. Bir yanda özgürlük talebi öte yanda özgürlük isteyenleri aforoz etme taktiği.

Özgürlük, adalet, hukuk istediğimiz de tam anlaşılmıyor.

İki ileri bir geri, aynı yerde sayıyoruz.

Biz bize zaten yetiyoruz.

Bir yanda hak, hukuk, adalet, özgürlük diyoruz; öte yanda birini, ifade özgürlüğü kapsamında söylediklerinden dolayı doğduğuna pişman ediyoruz.

“Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan tutarsızlık.”

Bir yanda davam, ülküdaşım deyip organize suç örgütü liderliğinden hüküm giyen Alaattin Çakıcı’ya sahip çıkan MHP.

Öte yanda yine davam deyip yoldaşını treninden ateşlere atan AK Parti.

Bülent Arınç’a ise iki arada kalmanın ezilmişliği düştü.

Ortaya çıkan manzara da Cumhur İttifakı’nın meyveleri.

Oysa Arınç, 2015’te şunları söylemişti:

“İnsan yol arkadaşını çok iyi seçmeli. Önce dostunu bulacaksın sonra yola çıkacaksın. Yola çıktıklarını yolda bulduklarına değişirsen o zaman işler yürümez.”