Tarih: 13.03.2020 01:40

AK Partinin basın özgürlüğü ile imtihanı…

Facebook Twitter Linked-in

28 Şubat dönemi Türkiye’sinin ne olduğunu anlatmaya gerek var mı? Bence yok. 1000 yıl sürecek demişlerdi.

28 Şubat’ın kudretlilerine bakınca, o ağır atmosferin bin yıl süreceğine de inanılmıştı. Geleceğe dair umut edilmesini sağlayacak tek bir belirti yoktu.  

O dönemin medyasına dair sadece şunu hatırlatmakla yetinelim. Dönemin ana akım medyası gazetecilik ilkeleriyle değil, 28 Şubatçılarının propaganda bülteni gibi yayın yapmıştı.  

Alper Görmüş kaleme aldığı “28 Şubat medyası: Bugünü de etkileyen bir kötülük” başlıklı yazısında o dönem medyasının durumunu şöyle anlatıyor:

“28 Şubat döneminde medya, demokratik bir ülkede oyması gerektiği rolün tam tersini icra etti. Toplumun değil, devletin bir parçası gibi çalıştı, askerlerin vesayet pozisyonunu güçlendirecek korku üretim merkezi olarak işlev gördü. Temel gazetecilik işlevlerini yerine getirmekten geri durmamak diye özetleyebileceğimiz gazetecilik çizgisinin çok dışında bir çizgiye yöneldi.” (28 Şubat 2017)

Aslında tersinden ne kadar bugünü anlatıyor değil mi?  

Ama durun.

O dönem yine de ‘o medya’ öyle ya da böyle, iyi ya da kötü, habercilik yapmıştı… 

***

Biliyorsunuz işte ülkeye böyle bir atmosfer hakimken AK Parti kurulmuştu. Ve o dönemin medyası ama iyi ama kötü AK Parti’nin kurulmasını bir şekilde okurlarına duyurmuşlar, hatta birinci sayfalarına taşımışlardı. İç sayfalarında genişçe yer vermişler, öyle ya da böyle mikrofonlarını, teyplerini, kameralarını AK Parti’yi kuranlara uzatmışlardı. Görmezden gelmemişler, yokmuş gibi davranmamışlardı. Çünkü, ne olursa olsun haber değeri vardı. 

AK Parti’nin kurulmasını haberleştiren dönemin ana akım medyasına bir göz atalım:  

Adalet ve Kalkınma Partisi kuruldu: Kısa adı AK olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin amblemi, ışık saçan ampul olarak belirlendi...” (Hürriyet, 14 Ağustos 2001)

“Amblem kötü, yazı yanlış” (Hürriyet, 15 Ağustos 2001)

“Dilsiz değilim konuşacağım: Sloganı ‘Aydınlığa açık, karanlığa kapalı’ olan partinin 74 kurucusu arasında, 6’sı türbanlı 13 kadın bulunuyor. Kuruluş toplantısında konuşan Tayyip Erdoğan, ‘Tayyip Erdoğan ve arkadaşları dilsiz değildir. Söyleyecek çok şeyleri var’ dedi.” (Hürriyet, ikinci haber, içeride tam sayfa yer alıyor, 15 Ağustos 2001)

“Amblemi ampul ilhamı Voltaire!: Partinin amblemi ampul oldu. Erdoğan Fransız düşünür Voltaire’in ünlü sözünü ilke edindiklerini bildirdi: ‘Görüşlerinize katılmıyorum ama bu görüşlerinizi ifade edebilmeniz için canımı fedaya hazırım’ dedi.” (Sabah, 15 Ağustos 2001)

“Bill, Tony diyerek partisini kurdu: Wangellisin ‘Cennetin keşfi’ müziğiyle kürsüye gelen Tayyip Erdoğan, Bill ve Tony’den örnek verdi.” (Milliyet, iç sayfa, 15 Ağustos 2001) 

“Ampul burada aydınlanma nerede” (Milliyet, 16 Ağustos 2001)

“Ampulün öyküsü: Erdoğan, aradığını, sık sık yaptığı yolculuklar sırasında okuduğu THY’nin Skylife adlı dergisinde buluyor. Bir ampul fotoğrafı görüyor dergide ve o an kafasında ışık yanıyor.” (Hürriyet, 16 Ağustos 2001)

Dönemin Yeni Şafak gazetesi de okurlarına ‘Türkiye biziz’ manşetiyle duyurmuştu AK Parti’nin kurulmasını. 

14 Ağustos 2001 akşamı AK Parti ana akım medya organlarının bütün televizyonlarının haber bültenlerindeydi. Televizyon kanalları Sayın Erdoğan’la yaptığı mülakatları yayınladı. 

***

Reha Muhtar yıllar sonra köşesinde, AK Parti’nin kurulduğu gün haber atlatmak için muhabirinin masanın altına nasıl saklandığını anlatacaktı:

“Reuters muhabiri Ercan Gürses dün paylaştığı yazısına… ‘14 Ağustos 2001… AK Parti Türkiye siyasetine ‘Merhaba’ diyecek… O günlerde Show Tv’de çalışıyorum. Genel Yayın Yönetmeni Reha Muhtar, bürodan çıkarken beni telefonla arayarak; 

Aksam ana haber canlı yayınında karşımda Tayyip Erdoğan’ı istiyorum…. Mazeret istemiyorum..’ diyor… 

Açılış toplantısı bitiyor. Kameraların görüntü almasından sonra bütün haberciler dışarı davet ediliyor… Diğer gazeteciler dışarı çıkıyorlar… Kimse fark etmeden yemek masasının altına giriyorum… …. Tayyip Bey birkaç masa ötemde, Reha Muhtar’ı arıyorum, telefonu Tayyip Beye uzatıyorum. Herkes  şaşkın… Korumalar donup kalıyor… Reha Bey, Tayyip Beyle konuşuyor ve ikna ediyor.’  Ve o akşam canlı yayın konuğumuz oldu.” 

Reha Muhtar yazısını şöyle bitiriyor: “Muhabirimiz AKP’li mi? Hayır değil… AKP’nin bir an önce iktidara gelmesini  mi arzuluyor… Hayır öyle bir arzusu da yok… AKP, Türkiye’de o gün kurulan, kimsenin Meclis’te grup kurup kurmayacağını bile bilmediği bir siyasi partiydi. Biz habercilik yaptık.” (16 Ağustos 2016)

Görüyor musunuz, bırakın Erdoğan’a ambargo uygulamayı, ondan mülakat almak için yarışmışlar. 

***

Evet, ana akım medyası Tayyip Erdoğan hakkında yıllarca aşağılayan haberler de yaptılar. Yaptıkları pek çok haberde saygı kuralını alaşağı ederek sadece ön ismini kullandılar.

Sayın Erdoğan da bunu siyaseten kullandı. Yıllarca ‘manşetleri yıka yıka geldik’ diye meydanları inletti, o dönemin tarafgir medyasını yıllarca meydanlarda yuhalattı. 

***

AK Parti kurulurken basın özgürlüğüne, medyanın etik ilkelere uygun yayıncılık yapmasına vurgu yaparak yola çıkmıştı. 

Ama 18 yılın sonunda gelinen nokta maalesef dünün eski Türkiye’sine neredeyse rahmet okutacak… 

Dünyanın neresinde olursanız olun, 18 yıldır iktidardaki bir siyasi partinin, başarılı bakanlarından birisi, partisinden yolunu ayırarak, yeni bir siyasi parti kuruyorsa, bunun haber değeri vardır. Hele de o siyasi partinin kurucularından biriyse daha fazla haber değeri vardır.

AK Parti’nin kurucularından olan ve uzun yıllar AK Parti kabinesinde bakanlık görevi yapan… Başarılı ekonomi performansı sayesinde 2008 yılındaki ekonomik krizin ülkemizi teğet geçmesini sağlayan Ali Babacan ve arkadaşları Çarşamba günü partilerini açıkladılar. Sayın Babacan tanıtım toplantısında ülkemizin sorunlarına değinen, şüphesiz ki haber değeri taşıyan bir konuşma yaptı. 

Ama… İktidara yakın medyaya göre bunun haber değeri olmadı.  Topyekun olarak kulaklarının üstüne yatıp, gözlerini kapatıp, ıslık çalmayı tercih ettiler. 

AK Parti iktidarında başbakanlık yapmış, kirli bir çetenin bildirisiyle görevini bırakmak zorunda kalmış, uzun yıllar AK Parti kabinesinde görev yapmış, AK Parti’nin başarılı dönemlerinde katkısı olan Ahmet Davutoğlu’nun partisinin kurulmasına da gözler ve kulaklar kapatıldı.  

Basın özgürlüğünü genişleteceğiz, adaleti sağlayacağız, hukukun üstünlüğünü hakim kılacağız, demokrasi ilkemiz olacak diyerek iktidara gelen AK Partinin 18 yıllık iktidarında oluşan tablo ortada. Kınadığı, ayıpladığı, reddettiği, utanç verici bulduğu, ayıplı gazetecilik olarak tanımladığı dünün medyası ile bu dönemdeki medyanın hali ortada. Kim buna özgür medya diyebilir. Kim AK Parti’nin medya özgürlüğü sınavından yüz akıyla çıktığını söyleyebilir. 

Öyle bir medya düzeni oluşturuldu ki muhalefet partileri için de AK Parti’ye gayet dostane bir şekil de ‘işler yolunda gitmiyor’ diyecek olanlar için de sosyal medyadan başka mecra yok. 

Oysa ki ‘manşetleri yıka yıka gelmiş’ bir siyasi parti, medyanın, yargının, bürokrasinin sopa olarak kullanılmasının ters tepeceğini bilmesi lazım




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —