Fotoğraf: AA (Arşiv)
Türkiye, tarihinin en kritik seçimlerinden birine ekonomik kriz ve hayat pahalılığının gölgesinde gidiyor.
2001 ekonomik krizinin yükünü omuzlayarak, ekonomi ile demokrasi ve özgürlükler alanındaki vaatleriyle 2002 yılında tek başına iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), 20 yılın ardından yeniden bir ekonomik krizle karşı karşıya.
Recep Tayyip Erdoğan, 3 Kasım 2022 seçimlerinde oy kullanırken / Fotoğraf: Twitter – @RTEdijital
Ancak bu kez iktidar koltuğunda AK Parti‘nin kendisi oturuyor ve toplumun geniş kesimlerinin şikayetçi olduğu hayat pahalılığına karşı taze vaatlerle yeniden iktidar olma arayışını sürdürüyor.
3 Kasım 2022’de iktidar koltuğundaki 20’nci yılını geride bırakan AK Parti Türkiye’sinde resmi verilere göre enflasyon oranı yüzde 85’i aşmış durumda. Dolayısıyla yurttaşların alım gücünde ciddi azalma söz konusu.
2023 seçimlerinin temel belirleyicisinin, toplumun alım gücünü sarsan hayat pahalılığı olduğu değerlendiriliyor / Fotoğraf: AP
AK Parti’li pek çok yönetici de önümüzdeki seçimler için ağırlıklı belirleyenin ekonomi olduğunu kabul ediyor.
Örneğin AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, 6 Kasım 2022’de Kanal 7‘de yayımlanan “Başkent Kulisi” programında seçim kampanyasında bir numaralı maddenin ekonomi olduğunu belirterek, “Bu bakımdan zor bir seçim olacağı belli. Artan fiyatlara karşı milletin alım gücünü artırmak için mücadele ediliyor. Vatandaş bunu gördü. Erdoğan hükümeti samimi bir şekilde elindeki bütün imkanları kullanarak alım gücümüzü yukarıya çıkarmak için gayret sarf ediyor. Bundan sonra vatandaşımız çok daha rahat bir dönemin içine girecek” dedi.
Bununla birlikte hayat pahalılığında gözlenir bir düşüş sağlanamasa da AK Parti’den ekonomiye yönelik olarak pek çok adım geldi.
Öğrenim kredisi borçlarından geri ödeme faizi silindi, yıl ortasında asgari ücrette artışa gidildi, “İlk evim, ilk iş yerim” sloganıyla sosyal konut projesi yaşama geçirildi. İlk yerli otomobil TOGG’un üretimine başlandı.
Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) sorununun da yılbaşından sonra çözüleceği sözü verildi.
Muhalefet kanadında “seçim ekonomisi” olarak nitelenen söz konusu adımlar AK Parti kanadında, oylarının arttığı görüşüne yol açtı.
Peki AK Parti, ekonomide neler vadetmişti?
İktidara taşıyan ekonomi vaatleri
AK Parti 2002 seçim beyannamesinde, Türkiye’nin o dönem içinde bulunduğu ekonomik kriz koşullarını da göz önüne alarak, demokrasi ve hukukun üstün olduğu serbest piyasa ekonomisini savundu.
57. Hükümetin enflasyonla mücadele programına yönelik eleştiriler getirilirken; şu ifadelere yer verildi:
"Partimizin uygulayacağı ekonomik programın temel amacı, bu olumsuz tabloyu hızla tersine çevirerek enflasyonu ve kamu borç stokunu düşürmek, yüksek ve kalıcı büyüme performansına ulaşmaktır. Enflasyon ve kamu borç stokunu düşürmek, kalıcı ve yüksek büyüme oranlarına ulaşmak, ancak kapsamlı, tutarlı ve toplumumuzun geniş katılımı ile desteklenen bir ekonomik program ile mümkündür."
Fotoğraf: AA
Ayrıca, para politikasında kısa dönemde enflasyonu düşüren, orta vadede ise fiyat istikrarına öncelik veren stratejinin sürdürüleceği kaydedilerek, “Merkez Bankası’nın bağımsızlığı korunacaktır” denildi.
Sosyal yardım projelerine de önem vereceği vaadinde bulunan AK Parti, o dönem resmi verilere göre, nüfusun yüzde 15’inin açlık sınırının altında olduğu bilgisini paylaşarak, seçim beyannamesine şu ifadeyi ekledi:
"İnsan haklarına ve Anayasaya aykırı olan bu acı tabloya kayıtsız kalmayacaktır. Sosyal politikalar çerçevesinde bu acil sorunun çözümüne öncelik verecektir. AK Parti, açıkladığı ekonomik programların arkasında güçlü bir siyasi irade ile duracaktır. Böylece, ekonomide şiddetle ihtiyaç duyulan güven ve öngörülebilirlik çok kısa bir zamanda sağlanacaktır."
Fotoğraf: AA
2002 yılı seçim beyannamesinde “enflasyonla mücadele” başlığı da yer aldı.
Buna göre AK Parti, enflasyonu tek haneli rakamlara indirme sözü vermişti.
Beyannamede, “2001 yılı itibariyle sadece dört ülkenin (Angola, Kongo, Zimbabwe ve Beyaz Rusya) enflasyon oranı Türkiye’nin üzerinde kalmıştır. Ekonomik programımızın hedefi, enflasyonu tek haneli rakamlara indirmektir” ifadeleri kullanılmıştı.
“Erdoğan’ın oyları artıyor, partisinde artış yok’
Bugüne gelindiğinde ise AK Partili isimler ekonomide atılan “yeni” adımların oylarını artırdığını savunsa da kamuoyu araştırmacıları farklı görüşleri savunuyor.
Avrasya Araştırma Şirketi Başkanı Kemal Özkiraz, ellerindeki verilere göre iktidarın son altı ay içinde oylarında “anlamlı bir artış” olmadığını söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ise oy oranında iki puanlık bir artış olduğunu sözlerine ekleyen Özkiraz, ancak buna etki eden faktörün ekonomide atılan adımlar değil, Türkiye’nin Rusya politikasıyla ilgili olduğunu belirtti.
Avrasya Araştırma Şirketi Başkanı Kemal Özkiraz
MetroPoll Araştırma Şirketi Başkanı Özer Sencar da uygulanan “seçim ekonomisinin” iktidara ciddi miktarda olumlu şekilde geri döndüğünü ve oylarını artırdığını ifade etti.
Sencar, ellerinde bulunan verilere göre son beş aydır iktidarın oyunun düzenli bir biçimde arttığını sözlerine ekledi.
Hem AK Parti’nin hem de MHP’nin oyunda artış gözlediklerini kaydeden Sencar, iktidarın kararsızlardaki oylarını geri aldığını savundu.
MetroPoll Araştırma Şirketi Başkanı Özer Sencar
“Kendi bozduğu her şeyi düzeltme vaadiyle geliyor”
Eski CHP milletvekili ve iktisatçı Prof. Dr. Oğuz Oyan da AK Parti’nin 2000, 2001 ve 2002 yıllarında üç yıldır uygulamada olan IMF programını sona erdireceği vaadiyle geldiğini anımsatarak, “İktidara geldi, IMF programını değiştirmedi hatta 2005’te bitiyordu, 2005 Şubat’ında 3 ay daha uzattı. Yeni paralar aldı IMF’den. Aslında hiç de gerek olmadığı halde IMF bu programı uzattı, yani siyasi destek vermiş oldu. Yani AKP’nin ilk en parlak yılları dediğimiz dönem IMF programı altında gerçekleşti” dedi.
AK Parti’nin bugün ise taze bir iktidar adayıymış gibi vaatlerde bulunabildiğini belirten Oyan, sözlerine şunları ekledi:
"Kendi bozduğu her şeyi düzeltme vaadiyle geliyor. ’20 yıldır ne yaptınız?’ sorusu ortada duruyor. 3Y serisi (yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar) bugün daha da derinleşmiş olarak, daha fazlasıyla devam ediyor. Şimdi AKP’nin dehşetli ürktüğü şey 2009 yılı sendromudur. 2009 yılında yerel seçimlere giderken iki çeyrek üst üste yüzde on küçülmüştü ekonomi ve tam o sırada martta seçim yapılmıştı ve AKP ciddi oy kaybetti. Yüzde 46, 5’ten 38,5’e düşmüştü. Dolayısıyla bunun tekrarlamaması için her şeyi göze aldı. Enflasyonun fırlamasını, kurların fırlamasını göze aldı. kurları daha sonra kur korumalı mevduatla dizginlemeye çalıştı. Enflasyona karşı da bir tek umudu var; matematiksel bir baz etkisine güveniyor. Oradan şimdi bir etki gelecek. Ama millete satamıyor. Fakat şöyle satamıyor; bir büyüme olsa da halka yansımıyor. Ücretliler mesela -ki ücretliler nüfusun önemli bir bölümünü oluşturuyor; yüzde 70’e yakın- ücretlilerin payı azalıyor. Üstelik bu 2016’dan beri devam eden bir süreç."
Prof. Dr. Oğuz Oyan
İktidarın ekonomiye yönelik düzenlemelerinden, faturası en yüksek kalemin Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) olacağını ifade eden Oyan, “Bunu da nasıl daraltacaklarını herhalde hesap ediyorlar şimdi ve bunun asıl yükünü mümkün olduğunca ‘haziran sonrasına nasıl atarız’ hesabını yapıyorlar. Tabii her yerde düzenlemeler yapacak, asgari ücrette vs. çok ciddi bir fatura bırakacak geriye ama buna rağmen bütçe kısıtları var. Yani eli o kadar serbest değil” şeklinde konuştu.
Demokrasi ve özgürlüklere geniş yer verilmişti
Ekonominin yanı sıra demokrasi ve özgürlükler konusundaki vaatleri de nispeten AK Parti’yi iktidara taşıyan başlıklardan biriydi.
“Milli Görüş gömleğini çıkararak” kendisini “muhafazakar demokrat” ifadesiyle tanımlayan AK Parti, özgürlükler konusuna geniş yer ayırmıştı.
Yine 2002 seçim beyannamesinde AK Parti’nin “uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin eksiksiz olarak hayata geçirilmesini” savunduğu belirtilmişti.
Temel hak ve özgürlüklerin Kopenhag Kriterlerinde belirtilen seviyeye yükseltilmesi için, anayasa ve yasalarda gerekli değişikliği yapacağı vaadinde bulunan AK Parti, seçim beyannamesinde “Sadece anayasal ve yasal güvenceye alınması ile yetinmeyip, fiilen uygulanması ve siyasal kültürümüzün yerleşik bir boyutu olarak güçlenmesi yönünde çaba sarf edecektir” sözünü vermişti.
20 yılın sonunda Türkiye, artık özgür olmayan ülkeler arasında
Ancak iktidar koltuğunda 20 yılı geride bırakan AK Parti Türkiye’si “özgür olmayan ülkeler” arasındaki yerini aldı.
Dünyada demokrasiyi ölçen endekslerden Freedom House Endeksi’nin son olarak 2022 Mart’ında yayımladığı Dünya Özgürlük Raporu’na göre Türkiye, özgür olmayan ülkeler kategorisinde yer aldı.
210 ülke ve bölgenin karşılaştırıldığı raporda Türkiye, 2021 yılında olduğu gibi 32 puanda kalarak bu niteliğini sürdürdü.
Raporda Türkiye’yle ilgili şu yorumlar yer aldı:
"Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) yönetimindeki ilk yıllarda Türkiye’de liberal reformların hayata geçirildiği ve fakat iktidarın devam ettiği yıllarda sivil özgürlükler ve siyasi haklarda hızlı bir düşüş trendi yaşanıyor. 2016 yılı sonrası muhalif sesler üzerindeki baskı artıyor ve 2017 Anayasa değişikliği sonrası başkanın geniş yetkileri denge ve denetleme mekanizmasını ortadan kaldırıyor. Erdoğan Türk siyasetine hükmederken derinleşen ekonomik kriz ve yaşanan siyasi gelişmeler hükümete muhalefeti bastırmak ve kamusal söylemi sınırlandırmak için yeni fırsatlar tanıyor."
Fotoğraf: AA
“Seçim demokrasisi” vaatleri neler oldu?
2023 seçimlerine giderken iktidardan “seçim demokrasisi” adımları da geldi.
Örneğin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın cemevi ziyaretinin ardından, Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kuruldu.
Erdoğan, kendisine muhalif gazetecileri “Türkiye Yüzyılı” tanıtım toplantısına davet etti.
Muhalefet partisi liderleri ise yerli otomobil TOGG’un fabrika açılışına davet edildi.
Tüm bu gelişmeler toplumun bir bölümünde demokratik adımlar olarak nitelendi.
Ancak, söz konusu adımları eleştirenler de oldu. Örneğin; Alevi dernekleri, Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurulması kararını “Alevilik kültürel bir öge olarak gördü. Bu, cemevine kayyum atamaktır” sözleriyle eleştirdi.
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Prof. Dr. Gökhan Atılgan, iktidarın seçim öncesi demokrasi ve özgürlükler alanına yönelik attığı adımları şöyle değerlendirdi:
"Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın kuruluşunun kendisi demokratik değil ki işlevi demokratik olsun. Alevilere rağmen, Alevileri karar alma sürecinin dışında bırakarak oluşturulmuş bir kurumun demokrasiyle, inanç özgürlüğüyle ilişkilendirilmesi mümkün olmaz. Gazetecilerin ‘Türkiye Yüzyılı’ toplantısına ‘davet edilmesi’ ise bir başka tuhaflık. Gazeteci haber mahalline davet edilmez, gazetecinin yeri zaten haber mahallidir. Hele o toplantıda bazı koltukların ‘misafir gazeteci’ler diye etiketlemesi… Gazetecinin haber mahalline misafir olarak davet edilmesi Erdoğan Türkiye’sine özgü bir garabet olabilirdi ancak. Bu örnekler açısından 2023’e baktığımızda ‘perşembenin gelişi çarşambadan bellidir’ diyebiliriz."
Prof. Dr. Gökhan Atılgan
“Dramatik göstergenin temelinde, Erdoğan’ın ‘tersinmesi’ yatıyor”
Ayrıca, Freedom House’a göre Türkiye’nin özgür olmayan ülkeler kategorisinde yer almasını da değerlendiren Atılgan, “Bu dramatik göstergenin temelinde AKP Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘tersinme’si yatıyor” dedi.
Atılgan, “tersinmeden” kastının “siyaset yapma biçimi kendisinin hiçbir yerleşik kurala, teamüle, norma, karineye, anayasal kurala ya da kanuna uymaya eğilim göstermemesi, buna karşılık bunların hepsinin kendisine uydurulmasını istemesi” olduğunu belirterek, şunları söyledi:
"Hatırlayalım; ilk başbakanlığı sırasında kendi koşulları yasaya uymadığı için yasa ona uydurulmuştu. İlk cumhurbaşkanlığı döneminde ‘Ben Anayasaya uymuyorum, anayasayı bana uydurun’ demişti. Türkiye’nin yaşadığı derin ekonomik krizde de gördük bunu. Kendi akidesi iktisat teorisine uymadığı için kendisine uygun bir iktisat teorisi kurgulanmasını buyurdu. Devlet ihalesi vermek istediği şirketler ihale kanununa uymadığı için bu şirketlere uygun hale getirilmesi için ihale kanununu kevgire çevirtti. Sivil toplum kendine itaat etmeyince kendine itaat edecek bir sivil toplum oluşturmak, meslek örgütleri gönlüne göre olmayınca kendine göre meslek örgütleri kurmak, medya kendi yörüngesinde dönmeyince kendine yörüngesinde dönecek bir medya yaratmak Erdoğan’ın tersinmesinin bazı örnekleri. Özgürlükler kendi iradesini sınırlayınca kendine göre özgürlük normları, demokrasi otoriterliğine dokununca kendine göre bir demokrasi oluşturmaya kalkışması da bu tersinmenin daha genel uzantıları."
“Tersindiği kurumların yanı sıra, demokrasi ve özgürlük ilkelerinin de özü boşaltıldığı ve canı çıkarıldığı için, hepsinin başında ‘Türk tipi’ nitelemesi getiriliyor diyen Prof. Dr. Gökhan Atılgan, “‘Türk tipi ekonomi modeli’, ‘Türk tipi başkanlık sistemi’, ‘Türk tipi demokrasi sistemi’… 2023 seçimlerinde mevcut iktidar varlığını korursa Erdoğan şimdiye kadar tersinmediği kalan her şeye de tersinecektir” ifadeleriyle sözlerini tamamladı.
Kaynak: farklı bakış