AK Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş geçtiğimiz hafta vekillerle genel merkezde yaptığı istişare toplantısında, partide yerleşmesi gereken yeni anlayışı anlatırken demiş ki: “Kongre sürecinde bireysel istekleri olmayan kişilerle yola devam edeceğiz. Siyaseti bir zenginleşme aracı olarak görmeyin. Partide ahbap-çavuş ilişkisi değil, şehirde tanınan, bilinen, güvenilir, Hz. Ömer, Hz. Hatice gibi kişilerle yolumuza devam edeceğiz. Hz. Ömer’in bir ismi de Faruk’tur. Faruk’un da anlamı doğru ile yanlışı ayırabilendir. Bizim de doğru ile yanlışı ayırabilen arkadaşlarla yola çıkmamız lazım.”
Öyle anlaşılıyor ki AK Parti, bugün itibariyle ortaya çıkan görüntüsünden ve parti ile ilgili oluşan algıdan memnun değil. Bu yüzden de Kurtulmuş, “Güvenilir Hz. Ömer, Hz. Hatice gibi kişilerle yolumuza devam edeceğiz” diyerek aslında bir zihniyet değişiminin elzem olduğuna dikkat çekiyor.
Elbette kimsenin bu tespitlere bir itirazı olamaz, ancak bir partide ya da bir toplumda zihniyet değişiminin gerçekleşebilmesi için öncelikle temel paradigmal tercihlerin yapılması gerekmektedir. Kurulduğu günden itibaren belirlediği ilkelerle, değişim ve demokratikleşmede, ekonomide gerçekleştirdiği hamlelerle Türkiye toplumu nezdinde itibarlı bir yer edinen AK Parti iktidarı son yıllarda kendi kuruluş ilkelerinden feragat edip geçmişte kendisinin de eleştirdiği “eski Türkiye”nin yörüngesine girmiş bulunuyor.
Aslında şimdilerde partide ortaya çıkan memnuniyetsizliğin gerçek nedeni, AK Parti’nin reformist çizgisini kaybetmesiyle birlikte millet nezdindeki pırıltısını kaybetmiş olmasıdır. Bu yüzden de Hz. Ömerler, Hz. Haticeler aramadan önce reformist kimliğine dönmeyi başarabilirse, başka arayışlar içinde olmasına belki de hiç gerek kalmayacaktır.
AK Parti’nin öncelikle doğruluğun, dürüstlüğün ve adaletin simgesi olan Hz. Ömerleri gerçekten isteyip istemediğine karar vermesi gerekiyor. Eğer ilkesel anlamda böyle bir değişim talebi varsa bunun yolu bellidir. Her şeyden önce hukukun üstünlüğüne ve insan hakları temeline dayalı, şeffaf, liyakati esas alan, eleştirel düşünceye itibar eden, basın özgürlüğüne, akademik özgürlüğe değer veren bir sistemden yana olduğunu topluma açıkça deklare etmelidir.
Açıkça ifade etmek gerekirse toplum, AK Parti’nin gerçek anlamda Hz. Ömerler, Hz. Haticeler isteyip istemediğinden emin değildir. Çünkü AK Parti yola çıkarken bizzat kendisinin ortaya koyduğu liyakati, şeffaflığı esas alan, özgürlükçü hukuk devleti ilkelerinin uzağına düşmüştür.
Maalesef bugün devlette işler liyakatle değil, ahbap-çavuş ilişkileriyle yürütülmektedir. Hukukun üstünlüğü ilkesi kaybedilmiş, yargıya olan güven azalmıştır. Medyanın özgürlük alanı daralmış, ekonomiye yönelik eleştirileri bile fitne-fesat olarak değerlendirir hale gelmiştir. Üniversitelerdeki eğitimin kalitesini arttırmak, bilimsel çalışmalarla ilgili pozitif ayrımcılık yapılması gerekirken, akademinin sesini kısmak için akla hayale sığmayacak yöntemler devreye sokulmaktadır. En son, Türkiye’nin yüz akı üniversitelerinden birisi olan Şehir Üniversitesi’nin sesini kısmak için devreye sokulan yöntemler bu konudaki en yürek yakıcı örneklerden birisidir. Yüzlerce gencin umutlarını yıkacak, akademisyenlerin bilimsel çalışma heveslerini kıracak girişimlerle AK Parti’nin yan yana anılıyor olması bile son derece hüzün veridir.
Şimdi böyle bir tabloda AK Parti iktidarı, dürüstlüğün ve adaletin simgesi olan Hz. Ömerleri nasıl bulacak doğrusu bunu düşünmek gerekiyor. Eğer mesele, Hz. Ömerler ve Hz. Haticeler üzerinden slogan üretmekse bu en kolay olanıdır, ama partide köklü bir zihniyet değişimini gerçekleştirmeden, toplumun AK Parti’ye olan teveccühünü sağlamak artık o kadar kolay değildir.