Tarih: 29.04.2020 02:41

AK PARTİ DEVLETÇİLİK VE MİLLİYETÇİLİK

Facebook Twitter Linked-in

Ak Partinin devletçilik ve milliyetçiliğe ( Yer Yer Türkçülüğe) yönelmesi tam bir hayal kırıklığıdır. Özellikle Gezi kalkışması, Hendek faşizmi ve 15 Temmuz darbe girişimi güvenlik eksenli politikaların ( devletçilik ve milliyetçilik) önünü ardına kadar açtı. Kuşkusu bu yönelişin temelinde sosyolojik sebepler bulunmaktadır.

Diğer yandan İslamcılık, Türk milliyetçiliği aurası içinde büyüdüğünden karşılaştığı en küçük krizde milliyetçi reflekslerine geri dönüyor. Bu yönelim, İslamcılığın idealleri ile gerçekler arasında ortaya çıkardığı mesafe önemli bir sorun alanıdır. Kuşku yok ki, milliyetçilik içinden demokrasi, adalet, hukuk devleti ve özgürlük çıkmaz.

Diğer yandan bir ideoloji olarak milliyetçilik, demokrasi, hukuk devleti ve özgürlükten çok otoriterliğe çok daha fazla yatkındır. Milliyetçiliği temel alan ( MHP, İP,) gibi partilerle işbirliği Ak partinin kimyasını bozmakla kalmıyor, temsil ettiği toplumsal kesimlerle ilişkisini zedeliyor. Ak Parti, milliyetçiliğe ( politik olarak MHP'ye) mesafeli olduğu dönemlerde Türkiye’nin en özgürlükçü ve sivil partisi olarak öne çıkmaktaydı. Ancak Milliyetçilik ile uzlaşmaya girdiği andan itibaren otoriterleşmeye ve devlete yaslanmaya başladı.

Bu sorunlu noktadan çıkma potansiyeli, devlete ve milliyetçiliğe yaslanmayan, sivil niteliğini koruyan, adalet ve özgürlüğe dayalı bir toplumsal proje geliştiren ve sözleşmeye dayalı yeni bir siyasal dil geliştirme imkanı bulunan İslamcılıkta vardır. Temel alacağımız referanslar, Hz. Peygamberin hayatının çeşitli dönemlerinde içinde bulunduğu, Hilful Fudul( Erdemliler İttifakı) ve Medine Vesikası gibi çoğulcu ve katılıma açık referanslardır. Bu referanslar iyilik ve adalet merkezli, sözleşmeye dayalı uygulamalardır.

Modern dönemde yaşayan Müslümanlar olarak talebimiz adalet, özgürlük, katılım ve hukukun üstünlüğü olmalıdır. Bu nedenle Türkiye, adalet, özgürlük ve hukuk devleti gibi değerlerin zemin bulamayacağı milliyetçiliğin neden olduğu otoriterliği mutlaka aşmak zorundadır. Milliyetçilik bizi sadece devletçiliğe, otoriterliğe ve karanlığa götürür. Bu nedenle Türkiye, tarih, toplum, dini anlayış bakımından milliyetçiliğin dar siyasal anlayışına sığmayacak kadar önemli bir geleneğe sahiptir. Kaldı ki, Anadolu sosyolojisinin etnik ve dini bakımdan çoğulcu yapısı milliyetçiliğin dar kalıplarını aşmaktadır.

Öyle görülüyor ki, Anadolu toprakları sahip olduğu etnik çeşitlilik ve farklı inançları bir arada barındıran yapısıyla siyasal milliyetçiliğe en uzak anlayışa sahiptir. Bunda imparatorluk bakiyesi olmasının da büyük etkisi vardır. Nitekim bu ülkenin kuruluş belgesi olan İstiklal Marşını bir Osmanlı Arnavudu olan Mehmet Akif yazmıştır. Mehmet Akif, temel eseri olan Safahat’ta, Türkiye’yi esir almaya başlayan milliyetçilik anlayışını eleştirmektedir.

“ Hani milliyetin İslam idi… Irkçılık ne!

Sımsıkı sarılıp duraydın a milliyetine.

“Arnavutluk” ne demek? Var mı şeraitte yeri?

Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri!

Arabın Türke, Lazın Çerkeze yahut Kürde;

Farsın Çinliye üstünlüğü mü varmış? Nerde!

Müslümanlıkta “ırklar” mı olurmuş? Ne gezer!

Irkçılık fikrini lanetliyor Peygamber.

En büyük düşmanıdır Peygamber’in ruhu bölücülüğün;

Adı batsın onu İslam’a sokan şarlatanın!

Şu senin son durumun bin bu kadar yıl önce,

Sana söylemiş iken doğru mudur şimdi bu kavga?”

XXX

"Artık ey milleti merhume, sabah oldu uyan!

Sana az geldi ezanlar diye ötsün mü bu çan?

Ne Araplık ne de Türklük kalacak, aç gözünü!

Dinle Peygamberi zîşânın ilahi sözünü.

Türk Arapsız yaşayamaz, kim ki yaşar der delidir.

Arap'ın Türk ise hem sağ gözü hem de sağ elidir.

Veriniz baş başa, zira sonu hüsranı mübîn,

Ne hilafet kalıyor ortada, billahi ne din!

Medeniyet size çoktan beridir diş biliyor,

Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor.

Arnavutlar size ibret olacakken hâlâ,

Ne bu şûrîde siyaset ne bu fasit dava?

Görmüyor gittiği yanlış yolu zannım çoğunuz,

Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz!

Bunu benden duyunuz, ben ki Arnavut'um,

Başka bir şey diyemem. İşte perişan yurdum!"

Mehmet Akif, Anadolu’nun milliyetçiliğin dar siyasal algısına hapsedilmeyecek kadar çeşitliliğe sahip olduğunu açıkça ifade etmektedir. Akif, Safahat’ta milliyetçiliğin teorisyeni olan Gökalp’in “Turan” anlayışını ise açıkça eleştirmektedir:

“ Cemiyet’i partiye dönüştürelim dedik ayrılık çıktı;

Sapasağlam iken milletin temel direklerini yıktı.

“Turan İli” adıyla bir masal edindik;

“Masal fakat gaye” deyip az mı didindik?

Kaç yurda feda etmedik artık bu uğurda?

Elverir gidenler, acıyın eldeki yurda!”

Ulusalcı Kemalistler ile muhafazakar dindarlar arasındaki derin tarih çatlağının ana nedenlerinden biri de bu Ulusalcı Kemalistlerin, muhafazakar dindarların çok değer verdiği Mehmet Akif Ersoy'u İslamcı düşüncelerinden dolayı sevmemesidir.

Cumhuriyetin ilk dönem uygulamaları olan Türk milliyetçiliği ve laiklik sonraki dönemlerin sorunlarına kaynaklık etmiştir. Yer yer faşizm ve din karşıtlığını esas alan uygulamalar ne yazık ki, toplumda yeni fay hatları oluşturmuştur.

Türk ulusal kimliği, asıl krizi 1980 sonrası bastırılmış kimliklerin geri dönüşü sırasında yaşadı. Cumhuriyetin Türkçülük ve laiklik politikalarıyla baskıladığı kesimler olan Dindarlar, Aleviler ve Kürtler kendi kimlik tanımlamalarıyla geri döndüler. Bugün yaşadığımız gerilimin temelinde geri dönen kimlikler ile merkezin kimlik tanımı arasındaki gerilim yatmaktadır. Aslında Ak Parti döneminde yaşanan açılım politikaları devletin düştüğü kimlik krizine bir cevap arayışıydı.

Türkiye'de İslami düşünce milliyetçiliğin beşiğinde büyüdüğü için, farklı söylemine kendini ayrıştırma çabalarına karşılık, kriz anlarında İslam'ı dil hiç yaklaşmaması gereken milliyetçi söyleme yaklaşıyor. Bu durum milliyetçilikten çok daha tahrip edici bir dil oluşturuyor. Bu süreç bütün İslam beldelerinde benzer şekilde üretiliyor.

Kaynak: AK PARTİ DEVLETÇİLİK VE MİLLİYETÇİLİK - Yavuz Yılmaz




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —