Ak Parti cenahında bir zihinsel açılım örneği

Ahmet Taşgetiren, kendi ifadesiyle halen “reisçi” olan yazar ve AK Parti’den mv.liği yapmış bulunan Mehmet Metiner’in son dönemlerde sıraladığı eleştirilerine dikkat çekiyor.

Ak Parti cenahında bir zihinsel açılım örneği

"Biatsa biat” yaklaşımındaydı. “Reis”e ölümüne bağlıydı. Ak Parti milletvekilliği yaptı. Partisini savunmak için TV’lerde gergin polemikler içine girdi. Şimdilerde Yeni Şafak’ta yazıyor.

Mehmet Metiner’den söz ediyorum. Halen de Reis’e bağlılıkta bir değişiklik olmadığını söyleyecektir. “Biat” konusunda bir farklılık olduğuna dair sözü de olmadı.

Bir süredir farklı şeyler söylüyor. “Siyasi Erdemler Risalesi/Nebevi Siyaset” ismiyle bir kitabı yayınlandı. Belli ki kitabı hazırlarken yoğunlaştığı okumalar onda belli çizgileri hatırlamaya vesile oldu.

Haziran’dan bu yana siyasette ve insan ilişkilerinde “Erdem”in altını çizen bazı yazılarını arşivime aldım. Bunlar Ak Parti alanını, ya da daha genel anlamda “muhafazakar camia”yı uyaran yazılar.

Mesela bir yazısı “Başkalarına benzememelisiniz, farkınız olmazsa bitersiniz…” başlığını taşıyordu. (25 Haz 2021, Yeni Şafak) Şu ifadeleri de o yazıdan aldım:

Kendiniz olmaktan çıkarsanız kaybedersiniz.

Kalplerini değiştiremediğiniz insanların bedenleri üzerinde kurduğunuz iktidar sadece münafıkların sayısını arttırır bilesiniz.

Kendinize ait o moral üstünlüğü kaybettiğiniz gün bitersiniz.

Kendi haysiyetinizi ne kadar düşünüyorsanız başkalarının haysiyetini de bir o kadar düşünmelisiniz.

Hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı olmadan hiç kimseyi peşinen suçlu-mücrim ilan etmemelisiniz.”

29 Haziran tarihli yazısı “İnsanlığı merkeze alan yeni bir tarz-ı siyaset” başlığını taşıyordu. O yazıdan şu satırları alayım:

Tehlikeli bir dönemden geçiyoruz.

Herkesin bir kampı var.

Birbirimize kulaklarımız sağır, gözlerimiz kör.

Hep yanlışta olan başkaları.

Hiç kimse kendi mahallesindeki bu mutlak doğrucu fanatizmle yüzleşme cesareti gösteremiyor.

Kendi kampındakileri eleştirenler anında ihanetçi yaftası yiyor.

Peki sonuç?

Kazananı olmayan karanlık ve tehlikeli bir anomali. Kaotik bir ortam. Herkesin bir diğerini değersizleştirmeye çalıştığı gayrı insani bir mecra.

Bu kadar kin ve öfke hepimizi zehirliyor.”

2 Temmuz’daki yazının başlığını Sezai Karakoç’tan almış: “Seni öldürmeye gelen sende dirilsin…”

Orada da “aşırı politizasyon”a dikkat çekiyor“Kalıcı iktidar, yüreklerde kurulan iktidardır. Yürekleri dar olanlar, insanların bedenleri üzerinde mütekebbir bir edayla hükümranlık kurmaya çalışanlar, bilesiniz ki kendileriyle birlikte adına hareket ettiklerini söyledikleri davalarına da zarar verirler” diyor.

6 Temmuz’da “Sonu yıkım olacak anlayışlardan kaçınmak…” gerektiğini vurguluyor. “Sonu yıkım olacak anlayış”, ona göre Kendilerini “Dinin sahibi/jandarması” olarak görenlerin, hâkim oldukları yerlerde yeryüzünü sadece başkaları için değil aynı dine mensup olup farklı düşünen ve yaşayan insanlar için de cehenneme dönüştürüyor” olmaları, Bunları “görmüyor musunuz?” diye soruyor Metiner. Ve sözü şöyle bağlıyor: “Devletin dini adalettir. Adaleti olmayanın dini de sözden ibarettir. Marifet, zayıf iken adaleti savunmak değildir. Asıl marifet, güçlü iken adaleti dimdik ayakta tutmaktır. Yani bize yapılmasını istemediğimiz hiçbir şeyi başkalarına yapmamaktır.”

Metiner, “Yüreklerin giderek daralmakta olduğunu” belirttikten sonra şunu yazıyor:

Kendi dinimizden olanları dahi kendi cemaatlerimiz, kendi tarikatlarımız, kendi ırklarımız, kendi mezheplerimiz, kendi derneklerimiz üzerinden “bizden olanlar-olmayanlar” biçiminde ayrıştırmaya kalkışırsak, dahası cemaatimizden, tarikatımızdan, ırkımızdan, mezhebimizden, derneğimizden olanları diğerlerinden üstün görmeye başlarsak, Arafat Dağı’ndan seslenen o sevgililer sevgilisinin ortaya koyduğu ölçülerden sapmışız demektir.”

Metiner’le ilgili buraya kadar yazılanlar fazla dikkat çekmedi, oysa bunlar ciddi bir özeleştiri zemini sunuyordu. Ne zaman ki “sistem eleştirisi”ne yöneldi, o zaman gündem oldu. Mesela Cumhurbaşkanının aynı zamanda parti genel başkanı olmasına yönelik çok ciddi itirazlarda bulundu. Mevcut sistem içinde Parlamentonun etkinliğinin nerede ise kaybolmuş olmasına, Yargı bağımsızlığının zedelenmesine dikkat çekti. Bunlar geç kalmış eleştiriler miydi, bunlar bizler tarafından defalarca ifade edilmiş şeyler miydi, evet, ama bugün söylenmiş olması bile önemliydi.

Metiner’in sisteme ilişkin eleştirilerini yayınlandığı mecralarda geniş biçimde okumak mümkün. Ben burada sadece Cumhurbaşkanı’nın “parti genel başkanı” olmasına yönelik, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok ısrar ettiği konuda neler söylendiğini paylaşacağım. Eminim ki bunlar Ak Parti zemininde büyük tartışma çıkaracaktır:

-Cumhurbaşkanı parti genel başkanı olmamalıdır. Parti genel başkanlığı ile Cumhurbaşkanlığı makamının bir kişide olması, beraberinde telafisi zor üç soruna yol açabilir. Birincisi, parti devleti algısının oluşması. İkincisi, Cumhurbaşkanının parti genel başkanı sıfatıyla yaptığı konuşmalar veya verdiği demeçlerle sert siyasi tartışmaların tarafı haline gelmesi ve bu durumda kendisine oy vermeyen vatandaşlardan kopması. Bu durumda bir kısım vatandaşların devlete aidiyet bağının zayıflaması. Üçüncüsü, gündelik siyasi tartışmaların ve kavgaların tarafı olan Cumhurbaşkanının ülke meseleleri söz konusu olduğunda diğer muhalefet partilerini bir masa etrafında bir araya getirmekte yaşayacağı psikolojik ve siyasal zorluklar.

Cumhurbaşkanının sadece kendisine oy veren vatandaşların/partililerin Cumhurbaşkanı, devletin de bir partinin devleti olduğu algısı, devletin bekası ve milletin birliği adına ciddi risklere yol açabilir.

Cumhurbaşkanlığı makamı herkese ait olan devletin ve bir bütün olarak da milletin gerçek anlamda temsil makamı olarak işlev görmelidir.” (22 Ekim 2021, Yeni Şafak)