Tarih: 14.01.2020 06:26

Ahmet Taşgetiren; İtirazları küçümsemenin bedeli

Facebook Twitter Linked-in

 

İktidarın toplum zemininde oluşan itirazları küçümsediği gibi bir izlenime sahibim. Bunu yazayım istedim. Bunun, eğer anlatabilirsem iktidarın uyanmasına, toplumun beklentilerinin de karşılanmasına imkan sağlayabileceğini düşünüyorum.

Önce “iktidar itirazları neden küçümsüyor?” sorusuna cevap vermemiz lazım. Bunun bir sebebi, muhalefetten, özellikle de CHP’den geliyor olması ve kategorik muhalefet tavrı olarak algılanmasıdır. İkincisi de, iktidarın kendine güvenmesi, bu tür itirazların hele CHP kökenli ise iktidarı sarsmayacağına, Cumhur ittifakının çok güçlü olduğuna, daha da ötesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karizmasının her şeyi karşılayacağına inanmasıdır. Bir anlamda CHP başta olmak üzere yeni oluşumlarınki dahil tüm muhalefeti çöp gibi görmesidir. 

Öncelikle şunu söylemeliyim: İtiraz tek CHP çıkışlı değildir. CHP toplumdaki itiraz birikimini yansıtmaya çalışıyor, ancak bir ölçüde yansıtabiliyor. CHP, İP, Saadet, HDP yanında itirazların bir ayağı Ak Parti bünyesinden çıkan yeni oluşumlarla dile getiriliyor.

Şunu da söyleyeyim: İtirazların bir bölümü halen Ak Parti bünyesinde, “Ne oluyor?” sorusunun cevabını arama halindedir.

Birkaç örnek vereyim: Mesela iktidar, Kanal’a itirazı yeterince ciddiye almıyor. Gerek sayın Cumhurbaşkanı’nın, gerek meydana sürülen bakanların, gerekse ekrana çıkartılan medya figürlerinin dili, ilk turda 13 bin, iktidarın itirazı sonucu yapılan ikinci turda 800 bin farkla seçilmiş belediye başkanını hiçe sayma, “İsteseniz de istemeseniz de…” niteliğinde meydan okuma, itirazları böcek seviyesine indirme niteliği taşıyor. Bu üslup, Taksim’e “Topçu kışlası” yaptırma iddiası sırasında da görülmüştü.

Toplumda oluşan itiraz başlıkları adına şunları sıralayabiliriz: İstanbul için deprem 5.8, 4.7 gibi rakamlarla kendisini hatırlatıp duruyor. “Yarın, ya da on dakika sonra,  acaba kaç şiddetinde bir depremi beklemeliyiz?” Bu soruyu sormayan “İstanbul kaygılı” bir Allah kulu gösterilebilir mi?  Depremde yıkılması öngörülen 50 bin konut ve ölümle yüz yüze gelmesi muhtemel 250 bin insan… İstanbul’un yıkılması… Türkiye’nin yere kapaklanması… Niye depreme karşı tedbir almak değil de kanal açmak? Nedir kanalın aciliyeti? 

Kanal ve ekonomi. Kanal ve işsizler. İşsizler içinde genç işsizlik… Genç işsizlik içinde üniversite mezunu işsizler… Kanal ve asgari ücret artışındaki komik rakamlar… Kanal ve fiyat artışları… Market market dolaşıp üç kuruşluk indirimlerden istifade ederek bütçeyi kurtarma çabaları… Devlet başkanı seviyesinde evlenme teşvik edilirken evlenememek…

75 ya da 100 milyarı Kanal’a sarf etmenin hangi getirisi, kaç yıl sonra, Türkiye ekonomisindeki şu yukarda sıraladığımız insani problemleri görmezden gelmeyi gerektirir?

Bence iktidar adına ekonomi üzerine söylenen “En kötüsü geride kaldı” sözleri, toplumu ikna etmenin  çok ötesinde, insanların geçim konusunda yaşadığı tıkanmayı anlamamak, anlaşılıyorsa bile görmezden gelmek, hatta küçümsemek gibi algılanıyor.

Vatandaş, ses yükselten ekonomi örgütlerinin zılgıtı yediğini gören ekonomistlerin bile muhalefet ediyormuş gibi gözükmemek için kuş dili ile konuştuğuna inanıyor ve satır aralarından “Derd”inin yansıdığını görmeye çalışıyor.

Bu durumda geriye ne kalıyor? Muhalefet partilerinin sesi. Medyanın yer verebildiği ölçüde… Kaç tv kanalının haber bülteni, kaç gazetenin haber ya da sütun değerlendirmeleri…

Şunu söyleyeyim: Her şeye rağmen iktidarın desteklenmesi gerektiğini düşünen insanlar bile yoğun bir savunma psikolojisi içine girmiş durumdalar. Aslında iktidar kadroları Meclis’i ile yönetim unsurları ile savunma psikolojisi içindeler. Son dönemlerde iktidar adına en icraatın “Yerli Otomobil” lansmanı olduğu bellidir. O bile geçinme derdi ile boğuşan, ya da kendisine veya evladına iş arayan 5 milyona yakın insanda heyecan uyandırıyor mu sormak lazım.

“Tuzu kuru” tanımlaması şu sıralar kime deniyor, bakmak lazım.

2023 mü milat? Zemin aşınıyor. Yaralı insanların nabzı tutulmazsa herkes emin olsun ki Bahçeli’nin garantörlüğü geleceği kurtaramaz. “Aç insan inançlarını yer” denir ya, manevi inançlarını yer mi bilmem ama, siyasi bağlılıklarını yiyeceği muhakkak. Hele acısının küçümsendiği ve kendisinin safça bağlılıklarının istismar edildiği duygusuna kapılırsa…

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —