TAZİYE VE BAŞSAĞLIĞI…
Çok kıymetli Ahmed Kalkan hocamız vefat etmiş, inşaAllah Rahmet-i Rahmâna kavuşmuştur.
Cenazesi bugün (17 Ekim 2021 Pazar) öğlen namazına müteakip Ataşehir/Kayışdağı Aksekili Mehmet Uslu Camii'nde cenaze namazı kılınacak ve Ümraniye, Hekimbaşı Mezarlığına defnedilecektir.
Rabbimizden kıymetli hocamıza gani gani rahmet etmesini diliyoruz. Yaşadığı hastalıklarını tüm günahları için kefâret kılmasını diliyoruz.
Tüm Müslümanların başı sağ olsun!
Biz de HABER DURUŞ ve ÇIRA YAYIN GRUBU olarak merhum AHMET KALKAN HOCAMIZA Allah'tan rahmet, ailesine ve tüm dostlarına sabr-ı cemil dileriz. Ümmeti Muhammedin başı sağ olsun.
***
Bismillâhirrahmânirrahîm
“İnsanların, kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde bozulma/fesad ortaya çıkmıştır. Umulur ki, dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır.” (30/Rum, 41)
2019 yılının sonlarında Çin’in Vuhan şehrinde ortaya çıkan ve kısa süre içinde tüm dünyaya yayılan bir virüs, mevcut tüm gündemlerin üstünde bir gündem olarak tam anlamıyla insanlığı teslim almış görünmektedir. “Korona” adı verilen bu virüs, tüm dünyada alışkanlıkları değiştirdi, devletlerin sosyo-ekonomik politikalarında önemli değişimlere yol açtı, İslam’ın ısrarla tavsiye ettiği temizlik, temiz ve sağlıklı beslenme gibi alışkanlıkların tüm dünyada gündeme gelip hatırlanmasına vesile oldu.
Kendini, sahip olduğu bilgi ve teknolojiyi yücelten insan, bir küçük mikrobun, gözle görülmeyen bir virüsün hakkından gelemiyor. Korona virüsü bir uyarı olarak görmek ve onunla da imtihan olduğumuzu unutmamak gerekiyor. Tedbir alalım elbette; ancak esas ölüm ötesine tedbir alalım. Korona virüsünü yok edebilir insan; ama ölümü yok edemez. Öyle ise, ölümün adı ister korona olsun, ister kalp sektesi, ister başka bir şey; Ölüme ve ölüm ötesine hazır olmak gerekiyor. "Ey Rabbim! Dileseydin onları ve beni daha önce helâk ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk eder misin Allah'ım? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir; onunla dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim velîmizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin." (7/A'râf, 155)
Koronavirüsün Allah’ın âyetlerinden bir âyet olduğunda kuşku yoktur. İnsanları ve dahası yeryüzünde müstağnileşerek tâğutlaşan, toplumlar üzerinde rablik ve ilahlık taslayan koca koca devletleri âciz ve çaresiz bırakan, insanlara, ancak mikroskopla görülebilen bir virüs karşısında bile çaresiz kalabilen muhtaç, savunmasız, ölümlü varlıklar olduklarını hatırlatan, onları maddî ve mânevî temizliği hatırlatıp birey ve toplum hayatlarında tatbik ettirmeyi hedefleyen bir âyet…
Mazlumlar Suriye’de, Irak’ta, Arakan’da, Doğu Türkistan’da, Afganistan’da, Filistin’de bombalar altında hunharca katledilirken, mülteciler Akdeniz ve Ege’de batan, hatta bugün virüsten en çok kayıp veren emperyalist devletler tarafından bizzat batırılan bot veya tekneleriyle birlikte denizde kaybolurken, Batı ve Doğu emperyalizminin temsilcisi toplumların bu mazlumların coğrafyalarını sömürerek elde ettikleri zenginlikler içinde Karunca bir hayatı sürdüremeyeceklerini ihtar eden bir âyet… Yeryüzündeki zulüm, sömürü, tuğyan ve fısk-u fücurun; kendi tehdidiyle frenlenmesine yetecek kadar kendisinde güç bulunan bir âyet…
Bir tarafta dünyaya yayılma eğilimi gösteren korona virüs var, diğer tarafta çoğu insanın gönlünde mânevî virüs var. Biri dünyasını mahvediyor insanın, diğeri insanın dünyasını çirkinleştirmekle kalmıyor, âhiretini tümüyle mahvediyor.
Halkın çoğu, özgürlük adına Allah yokmuş gibi yaşamaya başladı. İnancından koptu, inancına şirk karıştırdı, ibâdetlerini ihmal etti, ahlâkı önemsemedi, herkes birbirini kandırmaya çalıştı, aşırı dünyevîleşti, israf ve lüks tutkunu oldu, fâizsiz, haramsız yapamaz hale geldi. Hâlbuki kardeşleri Suriye yıllardır yanıyordu, Filistin ağlıyordu, Ortadoğunun toprakları, ülkesindeki insanların zihinleri, gönülleri, mahkemeleri, okulları, hatta mescidleri işgal altındaydı. Bilindiği gibi, halkın bozulmasından iki sınıf insan, esas olarak sorumludur: Ulemâ ve ümerâ. Yani, âlimler ve yöneticiler. Yöneticiler Allah’ın indirdiği hükümlerle insanları yönetmek yerine, kendi kafalarından oluşturdukları kanunlarla ülkelerini yönetiyorlar. Âlimler de mirasına sahip çıkmaları gereken Rasûlullah’ın putlarla ve putçularla yaptığı mücadeleyi, Kur’an’ı hâkim kılma, yeryüzünü ıslah etme, zulmün her çeşidine dur deme görevlerini yerine getirmiyorlar. Âlimlerimizin çok daha önemli işleri var, demokrasi türküsü çalacak ve birbirleriyle bitmeyen savaşlara girişip mücadele edecekler, birbirlerini tekfir edecekler…
Kardeş olduğumuzu unutmuştuk. Müslümanlar olarak birbirimize sarılamıyorduk, birbirimizle tokalaşamıyorduk; birbirimize yakınlaşamıyorduk. Şimdi tümüyle sarılmamız, tokalaşmamız, yaklaşmamız yasaklandı; bu nimetler elimizden alındı. Birbirimize ikram edemiyorduk, şimdi evimize misafir alamıyoruz kimseyi. Birbirimizi kandırmaya çalışıyor hile yapıyor, rahat yalan söylüyorduk. Şimdi, virüsün elinde oyuncak olduk, köşe kapmaca oynuyoruz, ebelenmemeye çalışıyoruz çocuklar gibi.
Sokaklardaki, çarşılardaki münkerlere karşı çıkmıyorduk. Şimdi tümüyle uzaklaşmak zorunda kaldık. Azdıkça azarken, ezdikçe ezerken birileri; biz de baktıkça bakıyorduk. Şimdi zulme rıza gösterdiğimizin cezası olarak mazlum biz olduk, bakan yerine bakılan olduk.
Ev çalışmalarını küçümsedik, medreselerimizi hor görüp ihmal ettik, cemaat olamadık, cemaatle namazın tadına varamadık. Şimdi cemaatten, çalışmalardan, faaliyetlerden, eğitimden tümüyle mahrum bırakıldık. Mescid-i Aksâ’nın, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Haram’ın kadrini anlayamadık, sahip çıkamadık ve onları, Amerikancı zalim yönetimlerin ve Siyonist terör devletinin işgalinden kurtarmak için gerekli olan cehd ve gayreti gösteremedik. Şimdi bu ağlayan mâbedlerimizi bomboş, ıpıssız görme bahtsızlığına eriştik. İzzeti yanlış yerde aradığımızın cezasını zilleti tadarak çektik. Kıymetini bilemediğimiz, şükrünü edâ edemediğimiz nimetler şimdi elimizden alınıyor bir bir. Gururlu kibirli idi çoğumuz. Şimdi bir pirenin gözünden daha küçük bir virüse teslim olduk, mağlup olduk şu an itibarıyla. Allah’tan korkmuyor gibi yaşadık, cehennem yok gibi hayat sürdük. Şimdi küçücük bir virüsün esiri olduk.
Ve Rabbimize hakkıyla kulluk yapamadık, her şeyden önce. Şirksiz bir imana, katıksız bir ihlâsa, riyâsız bir sâlih amele yönelmedik tam anlamıyla. Şimdi Rabbimizin ihtarına, ikazına, gazabına muhatap olduk. Kâbemiz tavafsız, namazlarımız cemaatsiz, talebelerimiz rahlesiz kaldı; cehennem yok gibi yaşadığımızın bir cezası olarak.
"Ey rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!" (7/A’râf, 23)
Bu toplum, hijyeni iyi anlıyor da, şirk pisliğini kendi içimden nasıl temizlerim, çevremdeki pisliklerle nasıl mücadele ederim diye hiç düşünmüyor.
"Bunca azgınlık, bunca tuğyan var, ama karşılığında yeterli şekilde tevhide, Kur'an'a davet eden yok; edenlerin de sesi kısık. Ne yazık ki, insanımız bu virüsten de esas anlamıyla ibret alacağa benzemiyor. Allah'ın bir ikazı olarak ele alan ve Allah'a dönen insanımız yok denecek kadar az.
Korona virüsü biz çağırdık; o da geldi. Halimizle, yaşayışımızla virüsü biz davet ettik; o da çağrımıza icabet etti. Ona kızmanın bir anlamı yok, kendimize kızmak gerekiyor. İnsan, küçücük virüsten korkacağına, onu da emri altında tutan, istediği zaman istediği yere, istediği ölçüde virüslerin gitmesine izin veren Allah’ın azabından korkmalıdır. Çünkü Allah’ın yaratıp emrettiği evrenin (7/Âraf, 54) en minik bir parçası olan virüsler de, O’nun gücünü hatırlatır. Dünyadaki bütün ağaçların içinden herhangi bir yaprağın Allah’ın ilmi ve izni dışında düşme gücü olmadığı durumda, bir virüs Allah’tan bağımsız faaliyet yapamaz. Virüslerin de sahibi, yöneteni Allah iken, sanki Korona, Allah’tan habersiz, O’ndan izinsiz gelmiş gibi, onu ve onun bulaştırdığı hastalığı Allah’sız tanıtmaya kalkanlar oluyor. İmdadı sadece aşıdan bekliyor. Tamam, sebeplere yapışılmalı, gerekli tedbirler alınmalı; ama bunlarla yetinmeyip Allah’a sığınarak tevekkül ve dua edilmeli. Fakat görünen o ki, kitleler ve onları yönlendirme mevkiindekiler daha çok tedbirle oyalanıp Allah’a sığınma ve dua etme, hali sorgulayıp ıslah etme ihtiyacı hissetmiyorlar. Bedeni temiz, yiyip içtiği temiz, gönlü temiz, imanı temiz, ahlâkı temiz, dâvâsı temiz şekilde, tertemiz yaşıyorsanız, Korona virüs böyle yerleri sevmez, büyük ihtimalle uğramaz. Nihayet her şey Allah’ın mülkü ve askeri olduğundan, virüsler de İlâhi kurallar istikametinde, Sünnetullah çerçevesinde hareket eder. Kur’an’ın nice âyetlerine ilgi gösterilmedi. Öğütler kulak ardı edildi.
Toplum olarak, dünya halkları olarak korona virüs dayağını biz çoktan hak ettik. Yoksa, Rabbimiz, zerre kadar zulmetmez. Evet, koronayı hal dilimizle biz davet ettik. Aynen eski isyankâr kavimlerin, Peygamberlerin uyarılarına rağmen, Allah’a dönmedikleri, kendilerine gelmedikleri için başlarına gelen musibetler gibi. Nuh kavmi gibi putperestlikler, Âd kavmi gibi âdîlikler, Lût kavmi gibi çirkinlikler, Semud ve Medyen kavmi gibi diğer insanların hakkını yemeler, hepsi bu toplumda bütünüyle mevcut. Ayrıca, akrabalarımıza, komşularımıza bile yeterince tebliğ edememiş durumdayız. Dünyada kendilerine İslâm dâveti ulaşmamış insanlardan sorumlu değilmiş gibi rahat yaşıyoruz. Filistin’de, Suriye’de, Yemen’de ve daha nice yerlerde insanlık dışı zulümlere şahit olunuyor. Genelde insanların kılı kıpırdamıyor. Helâk olan kavimler gibi öğüt ve ikazdan anlamaz oldu insanımız. Nasihatten, ikazdan anlamayan, cezasına da katlanacak. Sünnetullah şimdi bizi Korona ile terbiye ediyor. Bununla da kaybettiğimiz değerlerimize tekrar dönmezsek, ihmal ettiğimiz insanî ve İslâmî görevlerimizi yapmaya başlamazsak, daha ağır ikazlar bekleyelim! Hiçbir şey tesadüfen ortaya çıkmaz. Halk, şirk bataklığına dalarak, kendi nefislerine ve hemcinslerine zulmederek, haramlar denizinde yüzerek, virüsleri çağırdı. Ve korona gibi virüslerin özelliğidir, kurunun yanında yaşları da yakar. Bilmiyor muyuz, Rabbimiz öyle diyor: “Ve sizlerden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmayan bir fitneden korkup-sakının. Bilin ki, gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.” (8/Enfâl, 25).
“Başınıza gelen herhangi bir musîbet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.” (42/Şûrâ, 30)
Bu âyette, gerek evrendeki fiziksel ve sosyal yasaları görmezden gelip gerekli önlemleri almaması, gerekse Allah’a isyan teşkil eden davranışlarda bulunması sebebiyle dünyada karşılaştığı sıkıntı, acı ve felâketlerin kendi suçlarının bir sonucu olduğuna vurgu yapılmaktadır.
Belki de, bu virüs birçok hayra sebep olacak! Belki de, ilahi rahmetin tezahürü olarak insanların kendine gelmesi için bir nimet bu virüs. Nitekim günahlarda hızlı bir düşüş yaşanıyor. Nice insanın tevbesine vesile olabilir. Sorumluluğunu yerine getirenlerle getirmeyenler teste tâbi tutulmuş olacaklar; Allah'ın görünmeyen orduları ile yeni bir süreç başlıyor olabilir.
Corona virüs; bilimi putlaştıran, teknolojiyi tanrılaştıranların, bombalarına ve füzelerine güvenenlerin, dünyayı sömürenlerin, para babalarının, baronların, Firavun ve yardımcılarının bir mikrop karşında yıkılacak âciz ve rezil zavallılar olduğunu gözler önüne sermiştir. Haz ve hız içinde yaşıyorken, şimdi frene basmak zorunda kaldılar, ölümü akıllarına getirmeyenler, şimdi her gün ölüyorlar. Haddini bilmeli insan; bilmezse küçücük bir böcek bildirir haddini, rezil eder. Bir damla sudan yaratılan insan, Rabbine karşı niye bu kadar azgınlaşabiliyor? Meşhur ve çağlar öncesinden yankılanan bir ses geliyor: “Fe eyne tezhebun/Bu gidiş nereye?” Bu maceranın sonu ne?
Bir mikroba teslim olan mikrop zâlimler, Kur’an’ın pislik dediği müşrikler... Allah’ı hesaplarına katmayanlar, bu dünyada helâk olmasalar bile âhirette azâba mahkûmdurlar. Vehn denilen aşırı dünya sevgisi, sizleri kötü bir sona götürüyor. Ürettiğiniz canavarlar sonunuzu getirecek. Belki de, küresel korsan devletlerin, emperyalist katil demokrasilerin başkalarına zarar vermek ve dünya insanlığını tamamen kontrolleri altına almak amacıyla üretmiş oldukları bir virüs kontrolden çıkıp canavarlaşarak öncelikle onları vuruyor olabilir. Kaos ve fitneden beslenenler, âhireti hesaba katmayan bozguncu ve zâlimlerdir. Sindirme ve yıldırma üzerinden psikolojik baskı kuruluyor.
Mikroptan kaçınma adına umrecileri başka ülkeye sürmek isteyenler. Yaşlı ana babası ile görüşmek istemeyenler çıkıyor. Bugün seni çok sevdiğini söyleyenler ile aran, bir mikrop kadar kıymet ifade ediyor. Tabii ki tedbir önemsenmeli, lakin paranoyak olmadan.
Doktorların sözünün Allah'ın sözünden daha üstün tutulduğu bir zaman ve mekânda bu virüsü yensen ne olacak? Sen bu anlayış ile, yaşarken ölmüş oluyorsun. Haydi kalk, elinden önce gönlünü yıka. Bir yandan tedbir alıp virüs kirinden arınırken, diğer taraftan Allah’a sığınıp tevbe ederek şirk kirinden arınma zaruretinin önemi ve önceliğini sakın ihmal etme. Bugün olmasa da yarın, virüs sebebiyle olmasa da başka bir sebeple seni mutlaka yakalayacak olan ölüme, takvayı kuşanarak her an hazır ol ve Müslim olarak ölmeye çalış (3/Âl-i İmran, 102).
Görünen o ki, gerçek mü’minler, sabır ve tevekkülle olaylara bakıp virüsle imtihanını kazanmaya çalışırken; Allah’a ve âhirete inanmayanlar virüs, virüs diye günde bin defa ölüyorlar.
Keşke günümüz toplumları da, içinde bulundukları Allah'sız ve Allah'a rağmen hayat anlayışlarını ve buna dayalı siyasî, ictimaî, iktisadî zulüm işleyişlerini hiç değilse koronavirüs musibeti vesilesiyle sorgulayabilse, bir özeleştiri ve tevbe sürecine yönelebilse.
Bizim insanlığa çağrımız, bu virüs musibetine köklü bir muhasebe ve özeleştiri ile yaklaşmak, insanların dünya ve âhiret saadetini harap eden başta şirk ve tuğyan olmak üzere her türlü pisliklerden imana ve onun gerektirdiği takvaya hicret etme bilincini hatırlamak ve nasuh bir tevbeyle topluca İslâmî hayata yönelmek ve yeryüzünde İslâm nizamını egemen kılma cehdine katılmaktır.
Hâlâ tevbe edecek zamanınız gelmedi mi? Gelin hep birlikte, halimizi sorgulama ve ıslah seferberliği içine girelim. Böylece tevbe günleri ve iman günleri olsun bu günler.
Ayrıca, olayları müslümana yakışan bir olgunlukla değerlendirmek, paniğe kapılmamak, ucuz medya provokasyonlarına kanmamak zorundayız. Dünyanın sonu gelmiş gibi başkalarının da ihtiyacı olan ve onların haklarını gasbetme anlamına gelecek şekilde medikal malzeme, ilaç, gıda maddesi stoklamak, mü’minlere yakışmaz, unutmayalım.
Herkesin herkese korku yaydığı bir ortamda, biz moral verelim. Allah’a imanı, O’na tevekkülü gündeme getirelim. İnsanlara fizikî mesafe koysak bile, gönül yakınlığı oluşturalım. Biz insanlara Tedbirsiz davranırsak ve hastalığımızın farkında olmadan bir başkasına virüs bulaştırırsak, bunun vicdan azabı ve vebali bizi çok zora sokacaktır. Kişisel hijyenimize dikkat edelim, temiz ve sağlıklı gıdalar ve vitaminlerle bağışıklık sistemimizi güçlü tutalım. Bunları ihmal etmeyelim; bununla birlikte, günahlardan ve ahlâkî zaaflardan da arınalım, içdünyamızı da zenginleştirelim. Virüsten ziyade, esas Allah’ın azabından korkup tedbir almaya çalışalım. Musibet gibi görünen bu olayları fırsata çevirmeye çalışalım, Allah’a yalvarıp tevbe edelim. Virüsü bir İlâhî uyarı olarak görüp kendimizi sorgulayalım ve ibretler çıkartarak halimizi ıslah edelim. Eğer gerekli ibretleri çıkarıp halimizi sorgulayarak ıslah sorumluluğumuzu yerine getirirsek; göreceğiz ki, inşaAllah Rabbimiz yardım edecek ve bir musibet olarak başlayan bu süreç sonuçta inşaAllah bir rahmete vesile olarak tamamlanacaktır. Rabbimiz yardımına müstahak olan kullar olmayı ve bunun için sorumluluklarımızı hakkıyla yerine getirmeyi hepimize nasip etsin inşaAllah.