Tarih: 21.10.2021 12:38

Ahmet Güneştekin çiçek mi açıyor?

Facebook Twitter Linked-in

Ressam Ahmet Güneştekin’in, 2015 Mayıs’ında, 55. Venedik Bienali kapsamında, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çalık Holding’in sponsorluğunda Venedik’te bir sergisi açılmıştı.

Düşkünlüğünde Vivaldi’ye de ev sahipliği yapmış olan Santa Maria della Pieta’daki bu sergisinin açılışına davetli olarak katılmış ve hemen ardından orada sergilenen eserleri üzerine 10 ve 12 Mayıs 2015 tarihlerinde bu sütunda iki yazı yazmıştım.

Güneştekin’in 2019 Ekim ayında, Bakü’de açılan ve Ölümsüzlük Odası adlı enstalasyonunu da kapsayan Bellek Alfabesi / Yaddaşın Elifbası / The Alfabet of Memory adlı sergisini de yine davetli olarak yerinde görmüştüm.

Küratörlüğü Emin Mahmudov tarafından yapılan ve Zaha Hadid’in imzasını taşıyan Haydar Aliyev Merkezi’nin açık alanında konumlandırılan bu sergi de Dubai merkezli uluslararası bir şirket olan Daax Corporation’ın sponsorluğu ile Marlborough Gallery’nin sunumunda gerçekleşmişti.

Sergideki, 35 ton alüminyum kullanılarak imal edilen 22.000 parça boynuz ile kurukafadan oluşan Ölümsüzlük Odası’nın, İstanbul’dan Bakü’ye 4 TIR ile taşındığını ve 20 kişilik bir ekibin beş günlük çalışmasıyla ancak yerleştirilebildiğini söylediğimde söz konusu sponsorluğun maddi planda ne anlama geldiği kolayca anlaşılacaktır.

Bu sergiyi de gördükten hemen sonra 4, 6, 8 Ekim 2019 tarihlerinde yine bu sütunda üç yazı yazmıştım.

Güneştekin’in mezkur yazılarımdan sonra beni telefonla arayıp “Sizden başka hiç kimse, sanat çabamı ve işlerimin anlamını kuramsal ve kültürel boyutlarıyla bu kadar içeriden ve bu kadar doğru analiz etmedi” demesine de sebep olan yorumlarımı şu nesnel anlayış zemininde yapmıştım:

Güneştekin, 1-sanatta devamlılık esasıyla çalışıyor; kadim kültürlerden günümüze intikal eden evrensel sembollerin kavşağında duruyor; Batılıların bir Türkiyeli sanatçıdan bekleyebilecekleri temaları (sosyo-kültürel sorunları) işliyor.

Bunlara göre Güneştekin, ilk işinden son işine Doğu masalları, fantazması, süslemesi ve geometrisi içinde incelmiş bir sanat zevkini, dekoratif kolaycılığın iğvasına kapılmadan, figüratif tekrarlara düşmeden ve sanatsal manayı renklerin lafzına feda etmeden çalışıyor.

Hilal, haç ve Siyon yıldızı başta olmak üzere Kıbele kültünden, Şahmeran hikayesine sembollerin ve efsanelerin izini sürerek, bilinenlerinden daha farklı bir yaratılış efsanesinin tarihe, felsefeye, masallara, halk hikayelerine kaydedilememiş yasaklı mitlerinden sanatsal bir kayıt üretmeye çalışıyor.

Bu yanlarıyla Güneştekin, Juan Rulfo, Carlos Fuentes ve Gabriel Garcia Marquez’in edebiyatta başlattıkları (bizde daha çok Yaşar Kemal tarafından taklit edilen) büyülü gerçekçiliği resim, heykel, enstalasyon, halı ve kilim desenleri üzerinden görünürlüğe taşıyor.

Edebiyatta Orhan Pamuk tarafından temsil edilen bu tutumla, Batılıların malumuna hitap ediyor; diğer bir söyleyişle ancak bir Batılının Doğu sanatı/ sanatçısı adına arzulayabileceği kolayca bilinilebilir bilgilerin sanatsal bir dile aktarılarak sunulmasını gözetiyor.

Bu bağlamda bölgede hakim olan erkek egemen cinselliği, daha önceki egemen dişil cinsellikle sentezleyerek, bir Batılının bölge halkları adına özgürleşme, kurtuluş vb. hareketi olarak da selamlayabileceği toplumsal dönüşüm sınırları (bir tür çağdaşlaştırma) içinde durabiliyor.

Bu yorumdan hareketle Güneştekin’in sanat planında önerdiği çözümün, gerçekte bir çözümsüzlüğün de habercisi olabileceğini; gelenekle kurduğu bağı bir sanatçı sorumluluğuyla somutlaştırması ve ölüm imgesi merkezinde ilgili kültürel kodları doğru harekete geçirmesi gerektiğini; berraklıktan henüz yoksun olan dünya görüşünü kültürel kimlik ve temsil planında netleştirmesi halinde ancak onun sanatından yana umutlu olabileceğimizi söylemiştim.

Şimdi aynı Güneştekin, Diyarbakır’da yeni açtığı Hafıza Odası adlı sergisinde çekilen halaylarla, Beyaz Türklerle Kürtlerin ve devşirme entelektüellerin renkli tabutların ortasında çektirdikleri hatıra fotoğraflarıyla tartışılıyor.

Buna üzülüyor muyum? Hayır!

Bir dünya devleti olma yolundaki Türkiye’de, buna ayak uyduramadıkları için omurga kaymasına uğrayanların, bu sonlarının mukadder olduğunu biliyorum ve mezkur sergide halay çekenlerin de onlar olduğunu görüyorum.

Peki Güneştekin bu manada nerede duruyor?

Asıl sanatının konuşulmasını arzuluyor görünmesine rağmen, o da gündelik siyasetin sebze halinde marul satan adam gibi görünüyor.

Zira, sebep olduğu tartışmaların popüler gidişatında, LGBT sapkınlığından medet umarmış gibi görünmekle kalmıyor, omurgasız dostlarıyla kendisini de mezkur omurgasızlığın merkezine yerleştiriyormuş gibi duruyor.

Kısaca, Güneştekin artık çiçek açıyor!

Bakan Soylu’dan İmamoğlu'nun HDP'lilerle açtığı 'Hafıza Odası' sergisine tepki: Neyi temizlemeye çalışıyorsunuz?




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —