Tarih: 26.01.2025 00:57

Ahlâksız kapitalizm, ahlâklı denetim

Facebook Twitter Linked-in

25 Ocak 2025] Sanırım bunun bir nedeni, içten içe çok özgür iradeci olmam. Bireyi kuşatan baskı ve yaptırımlar (devlet, parti, çevre, ideoloji, kuşak alışkanlıkları) ne olursa olsun, nereden gelirse gelsin, son tahlilde kişinin ahlâkî, vicdanî sorumluluğuna inanıyorum. Kendim her zaman böyle davranamamış olabilirim. Ama davranmalıydım. Kant’ın kategorik emredicilikleri benim için prensipte çok önemli. Tarihsel yaşanmışlıkların, analitik açıdan benim yaşanmışlığımdan farkı yok. Tarihte affedemiyorsam kendimde de affedemiyorum. Affetmemeliyim. Veya tersi (kendimde affetmiyorsam tarihte de affetmemeliyim). Her halükârda, o şimdilik kontrol edemedikleri, henüz uzun vâdeli determinasyonlar da dahil, kaderlerine boyun eğmeyebilen insanlar benim için çok önemli. Tersten söylersem, kader sözcüğü geçtiği anda, gene şu veya bu fatalist, apolojetik çifte standartlılığın kapısının aralanacağından endişeleniyorum.

Aşikâr ki bu satırların, Serbestiyet’te 2 Ocak (Mustafa Erdem Yavuz) ve 4 Ocak (Yusuf Manav) yayınlanan iki yazıdan hareketle giriştiğim devrimler tartışmasıyla ilgisi yok (bkz 10, 13, 15, 19, 23 Ocak). O diziye devam edecek ve bitireceğim. Fakat bu daha kısa vâdeli reaksiyonu, Enis Doko’nun dünkü “Kartalkaya trajedisi: Kader ve ahlâksız kapitalizm” (24 Ocak) yazısı tetikledi. Çoğuna (insanın sorumluluğuna ilişkin temel yaklaşımına) katılıyor, iki noktada ayrılıyorum. Birini yazdım; kader ve tevekkül meselesi. Diğeri kapitalizm meselesi. Kapitalizmin ahlâklı olup olamayacağı meselesi.

Kısaca söylersem, ben bunun mümkün olmadığı kanısındayım. Yani kapitalizm ve kapitalistler kendi hallerine bırakıldığında, kâr hırsını kendilerinin frenlemesinin mümkün olmadığı, bunun hiçbir ahlâki telkinle başarılamayacağı kanısındayım. Bunu büyük tektanrıcı dinler denedi; olmadı. Ortaçağda Hıristiyanlık “âdil fiyat” yaptırımıyla denedi; olmadı. Hıristiyanlık gibi Müslümanlık da faiz ve/ya riba yasağıyla denedi; karmaşık İslâm hukuku tartışmalarına girmeyeceğim, ama olmadı. Klasik Marksizm, 19. yüzyıl Marksizmi, olmayacağını pekâlâ biliyordu aslında. Ama gitti, bireyciliğin söndürülebileceği hayaline dayalı bir ütopya tutturdu. 20. yüzyılda kurulan ve sosyalist denilen emir-kumanda ekonomilerinde, bu sefer devlet işletmelerini yönetenlerin kâr hırsı (ve yolsuzlukları, rüşvet almaları, büyük servetler yığmaları) sosyalist ahlâk telkinleriyle önlenmeye çalışıldı.

Olmadı ve olmuyor. Ahlâk değil bunun çaresi. Tek tük istisnalardan değil, genel durumdan söz ediyorum: orada burada ahlâklı bankacı, tüccar ve fabrikatörler olabilir, ama bir bütün olarak kapitalizm, her türlü ahlâk kuralı ve öğretisini çiğneyip geçiyor, kendi işleyişi gereği. Tek çaresi var ve kapitalizm ve kapitalistlere içsel değil, dışsal olmak zorunda. Kapitalizm bir bakıma atom enerjisi gibi bir şey; vahşi ve yıkıcı bir potansiyel; onunla da yapamıyoruz, ama onsuz da yapamıyoruz; ne oluyor, nükleer reaktörler yoluyla kontrol altına almaya, faydalı hale getirmeye çalışıyoruz.

Benzer şekilde, kapitalizm ve kapitalistlerin ekonomik davranışları da dışarıdan kısıtlanmak, sınırlanmak, kontrol altına alınmak zorunda. Bu da ancak sıkı bir hukukî çerçeveyle, titiz bir denetimle, şeffaflıkla, her türlü ihlâli (ki mutlaka olacaktır) dürüstçe yansıtan özgür medyayla mümkün olabilir. Zaten Batı demokrasisi birkaç yüzyıl boyunca “kuvvetler ayrılığı” doğrultusunda kapitalizmin etrafına bu kurumları dizdi (bir nükleer reaktör içine hapsetmeye çalıştı). Mükemmel değil. Ama iyi kötü işliyor. Çoğu zaman işliyor diyelim. Kopardığı skandallar da aslında denetimin varlığının ve işlediğinin göstergesi. Yaptırımların varlığı ve uygulanması çok önemli. Zaman içinde tâvizsiz uygulanırsa, şu veya bu ülkenin kapitalist sınıfının içinde ve etrafında bir habitus olarak da yer edebiliyor. Örneğin İskandinav sosyal demokrasisi ve/ya refah devleti oluşuyor. Ama bu yaptırılmış, kabul ettirilmiş bir “ahlâklı” kapitalizm. Kapitalizme dayatılan bir uzlaşma. Devletin, hukukun, medyanın özgürlüğü ve özerkliğine dayanıyor. Olmayınca, Kartalkaya trajedilerinin önü alınamıyor.

Kapitalizm doğası gereği ahlâksız. Denetimi ahlâklı olmak zorunda. Kartalkaya trajedisi, denetimin ahlâksızlığını yansıtıyor.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —