Tarih: 12.12.2022 14:39

Ah orta sınıflar

Facebook Twitter Linked-in

Bir çağın kapanıp, diğerinin açılması hâdisesine hiç bir zaman inanmadım. Târihi düzçizgisel süreçler yığını olarak görmenin bir fonksiyonudur bu düşünce. Fâili de kartezyenlikten yola çıkan modern akıldır. Bu akıl başlangıçlar ve sonların varlığına inanır. (Yazı dünyâsında nokta koymak bir cümlenin sonuna işâret eder. Arkasından başka bir cümle gelecektir. Meselâ Osmanlı yazımında noktanın olmamasını ifâdede bir tutarsızlık olarak gören, bunu da kadim zihinlerin zaafı olarak değerlendirenler hafife alınmayacak kadar çoktur). Hâlbuki kadim insanlar zamânı dâirevî olarak algılarlardı. Bu da birikimlerin bir süreçten diğerine aktarılması manâsına geliyordu.

Târih atlaslarında karşımıza çıkan tasnifler de buna delâlet eder. Meselâ talebeye, bu tuhaf atlaslara bakıp Roma İmparatorluğu’nu bitirdiği düşünülen, M.S 375 târihindeki Kavimler Göçü’nü İlk Çağı nihâyete erdiği târih olarak öğretilir. Bu, Batı merkezli bir değerlendirmedir. Orta Çağ’ı bitiren vakıa ise bize göre Fâtih’in İstanbul’u fethi; Batı kaynaklarına göre ise Amerikalar’ın keşfidir. Müşterek hatânın peşinden giderek bu yolda sonu gelmeyen münakaşalar yapılır.

İlk Çağ, Orta Çağ, Modern Çağ gibi kavramlaştırmalar aslında târihi tarihsizleştirmekten başka bir mânâ ifâde etmez. Bu bakış coğrafyalara da yansımakta gecikmemiştir. Bugün Batı ve Doğu ve bunların arasına sıkışan Ortadoğu, Uzak Doğu kavramlarını bilerek bilmeyerek, isteyerek ve istemeyerek kullanıyoruz. Konumlandımalar itibârıyla kolaylık sağlasa da, bu aslında coğrafyaların târihsizleştirilmesinden başka bir şey değildir.

Görebildiğim kadarıyla, bir varlık zihinlerimizde sönümlendirmek isteniyorsa, onu târihsel pratikler ve beşerî çağrışımlarından arındırmak gerekiyor. Zaman ve mekânların tesmiye ve tasnifleri buna hizmet eder. Gâliba yapılmak istenen bir şeyleri unutturmak ve muhtevâsını boşaltmaktır. Ernst Renan’ın modern ulus fikrini, hiç değilse namusluca “amnezi” olarak târif etmesi boşuna olmasa gerekir. Târihin logos’a oturması kolay değil. O zaman, durumdan çıkarılan vazife de onu kavramsal bir despotizmle bastırmak oluyor.

Elyevm bu işte en uç noktaya sürüklendik. Artık matematiksel bir sembolizm kullanıyoruz. Daha evvelki bir yazımda 68’li, 78’li olmaktan x, y, z, Alfa vb nesil tasniflemelerine geçmiş olduğumuzu yazmıştım. Elon Musk bu işi en ileri seviyeye taşıdı. Çocuğuna matematiksel işâretlemelerden oluşan X AE A-12 ismini verdi.

Kapitalizm beşerî olan her şeye saldırdı ve onları nesneleştirerek metâlar zincirine soktu. Burjuva zihniyet ekonomipolitik düzeyde bunun hem yanında hem de karşısında oldu. Kendisini târih üzerinden ezen aristokrat-seçkinciliğe, kendi öz başarılarını ileri sürerek direndi. O sebeple târihten soğudu. Tekmil yatırımlarını güncele ve geleceğe dayandırdı. Değerler hiyerarşisinde kendisini inşâ eden (self made man) insanı yüceltti. Aslında beşerî varlığı merkeze koyan takdire şâyan bir teşebbüstü bu. Ama sistem bunu hızla massetti. Çünkü kendisini başardığı işler sistemin hizmetinde olan işlerdi. İşlerin bölünmesi burjuva zihniyetli bireyleri kendi dâirelerine (monadlarına) kapatıyordu. Buradan çıkmak için de uğraşanlar oldu. Bunlar ideolojiler mârifetiyle sınıfsal, toplumsal ve insanlık mücâdelelerine giriştiler. Bireysel inşaalardan diğerkâmcı çıkarımlarda bulunmak, bireyselleşmelerini toplumsallaştırmak gayretleriydi bunlar. Aslında çemberde dönen hamsterlar gibiydiler. Nihâyet yoruldular. Sistem onları evvelâ ezdi, daha sonra da refahtan pay almak ekseninde uyuşturdu, yatıştırdı ve massetti. Orta sınıflaşma, burjuvaların, toplumsal iddialarından vazgeçmelerini ve yeniden içlerine çekilmelerini, ehlileşmelerini anlatır. Toplumsallıkları topyekûn yok olmadı elbette. Bir defâ her zaman olduğundan daha fazla gettolaşma eğilimleri var. Toplumsal düşünen burjuvalar, orta sınıflardan farklı olarak aşağıdakilere giderlerdi. Tarlalar, fabrikalarda boy gösterirlerdi. Orta sınıflar ise kendi kurtarılmış mekânlarına titizleniyor, oralarda sabit kadem olmayı esas alıyorlar. Toplumsallıklarla kurdukları ilişkileri ise kendilerine acıma ve nefret nesneleri bulmakla alâkalı. Bu, bir zihin ve vicdan sıçraması üzerinden başkalarının praxislerine dâhil olarak değil, mesâfelere dayalı nesneleştirerek oluyor. Uzaktan acıyarak ve nefret ederek varoluyorlar. Nesneleştirme işi son kırk sene zarfında, kültürel dâvâlaşmalardan tabiatı insan karşısında öncelemeye kadar uzandı. 1990’larda hiç değilse bileşimciydiler. Din, etniklik ve cinsiyetçilik üçlemesiyle çalışırlardı. Çevrecilik de bunlarla eşlenirdi. Bugün öyle değil.

Burjuva zihniyeti, târihi reddettikleri için tabiat ve insan arasındaki ilişkilere odaklanmıştı. Bugün orta sınıflar insanı nefret ve acıma nesnesi yaptılar. Bu topyekûn insandan soğumakla neticelendi. Ellerinde sâdece tabiat kaldı. Onu da alabildiğine fetişleştiriyorlar. Bir zamanlar insanı merkeze alıp tabiatı ona bağımlılaştırmanın derdindeydiler. Bugün ise yaşadıkları insan yılgınlığı onları tam aksi bir istikâmette insanı tabiata bağımlı kılmaya evriltti. Artık nesneleştirmenin son evresindeyiz. Orta sınıfların gözünde insan sâdece tabiat ile dizginlenmesi gereken, dini, milliyeti ve cinsiyeti olmayan biyolojik bir “tür”dür. Ekonomipolitik ve kültürelpolitik sâhalarındaki onca çuvallamadan sonra nihâyet teknobiyolojizmde bir karar perdesi tutturdular görünüyor.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —