Dün İYİ Parti Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun basın toplantısını izlerken birden birkaç ay geriye gittim… Sanıyorum birçoğunuz da benimle aynı düşüncelere dalmışsınızdır.
Partisinin öne çıkan bir ismi olarak görülürken, televizyonlarda temsil kabiliyeti açısından dikkatleri üzerine çekerken aniden “idari görevden” alınmıştı.
İlk bakışta bu görevden alma, kamuoyunun da içine sinmemişti. Geniş kesimler tarafından ilgi ile izlenen bir isim, aniden niçin partisi tarafından kızağa çekilirdi ki!
İlk intiba; “genel merkez açısından potansiyel bir genel başkan adayı”nın tasfiyesi gibi göründü.
Kendisiyle birlikte kızağa çekilen Koray Aydın’a “kısmi” de olsa bir idari görev verilirken Ağıralioğlu açısından biraz da “onur kırıcı” bir durum söz konusuydu.
Hatta kendi ifadeleriyle genel başkanının kendisi ile ilgili aldığı bu karardan haberdar da değildi.
Bu durum daha da büyük bir sorun oluşturuyordu.
Ortada sıkıntılı bir tablo vardı.
İlerleyen zamanda Koray Aydın’ı zaman zaman Genel Başkan Meral Akşener ile yan yana görsek de Yavuz Bey pek ortalıkta görünmüyordu.
Oluşan tabloyu yorumlamak için “siyaset bilimci” falan olmaya gerek yoktu. Belli ki Sayın Ağıralioğlu, uygun zamanda “öldürücü darbe”yi indirmek için fırsat kolluyordu.
Partisi ile ilişkisi nasıldır bilinmez ama “pamuk ipliğinden hallice” olduğunu tahmin etmek de güç değil.
Şunu da not etmek gerekir: Yavuz Bey, kendi itirazlarında haklı olabilir. Kendisini de rahatlıkla izah edebilir. Bu konuda oldukça mahir. Ama attığı adımın nasıl yorumlanacağını da bilmeli.
“Genel Merkez”i tek ayak üstünde yakalamışken yumruk atmanın zamanı geldiğini de sezinlemiş olacak ki, birkaç gündür beklenen açıklamayı yaptı.
Hatta öyle bir darbe vurmalıydı ki; bir tarafı öldürmeyecek ama süründürecek, diğer tarafa da sevinç naraları attıracak. Böylece yaptığı iş daha bir değer kazanacak!..
Yavuz Ağıralioğlu, gayet tecrübeli bir isimdir. Dün yaptığı bu açıklama ne partisinde ne de partisinin içinde bulunduğu ittifakta herhangi bir değişikliğe sebep olmaz. Geç kaldı!
Dünkü sözlerini partisi bir ittifaka dâhil olmadan çıkıp söyleseydi başka bir anlam çıkardı.
Bugün ise net olarak kendi “Genel Merkez”ine karşı bayrak açmıştır...
Bombanın pimini çekip tam da partisinin orta yerine bırakmıştır...
Bunu da gayet bilinçli yapmıştır.
Attığınız adım “çözüm adına” değilse, sizin gidişiniz için yol yapmak anlamına gelir.
Genel Başkanı Meral Akşener’in hukukunu savunuyor gibi gözükürken, aslında en büyük darbeyi de kendi genel başkanına vurmuştur.
… ve bunun anlamı; VURUŞARAK ÇEKİLMEDİR!
Sonuçlarını ise yaşayan görür…
Ahmet Türk’e de birkaç şey söylemek gerek
Ahmet Türk; 80 yaşını aşmış, milletvekilliği, parti genel başkanlığı ve belediye başkanlığı gibi birçok görevde bulunmuş bir siyasetçidir.
Neyin “olacağını” ya da neyin “olmayacağını” çok iyi bilir.
En azından biliyor olması gerekir.
Kendisi, “Devlet Bahçeli”den siyasi destek almış bir isim olarak da dikkat çekmiştir…
Ülkemize karşı 1984’ten beri silahlı eylemlerde bulunan ve Avrupa Birliği, NATO, ABD gibi çeşitli devlet ve kuruluşlar tarafından en azından bir terör örgütü olarak kabul edilen…
Bu terör örgütünün başı, sığındığı Avrupa ülkelerinde barınamayarak ve Kenya’nın başkenti Nairobi’de yakalanarak Türkiye’ye teslim edilmişken.
Tüm eylemlerini Türkiye’de sergilemişken, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’a özgürlük talebi akılla izah edilebilir bir durum değildir.
“Bu dönem s... Öcalan’ın özgürleşme dönemidir” diyen Ahmet Türk de biliyor ki; kendi partisi dahi iktidar olsa bu sözleri hayata geçemez.
Bölgesine ya da parti mensuplarına ilişkin makul talepler yerine “olmayacak” olanda ısrar, boşa kürek çekmektir.